YÖK’ten beyin göçüne teşvik

Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) ani ve inanılmaz bir kararla yurt dışında eğitim görmeyi planlayan ve görecek olan gençlere, müthiş bir kötülük yaptı.

Bu sadece gençlere değil, ülkenin geleceğine de yapılmış kötülük.

Buna göre YÖK, mezuniyet sonrası diplomalara denklik vermek için yurt dışında eğitim görecek öğrencilerin gidecekleri okulların Dünya Üniversiteler Sıralaması’nda ilk 1000 üniversite arasında olması şartını getirdi.

Bu şartı çok doğru buluyor, hatta “Keşke ilk 500 olsa” diyorum.

Bu kuralda hiçbir mahsur yok.

Tam aksine, boş beleş saçma sapan üniversitelere para akıtılmasını engellenmiş olur.

Yerinde bir karardır.

Ancak kararın bir de ikinci bölümü var ki, tam rezalet.

Biliyorsunuzdur, yurt dışında özellikle iyi üniversitelerde eğitim almayı planlayan gençler Türkiye’de üniversite sınavına hazırlanmıyor ve doğrudan doğruya bu üniversitelerden alacakları kabule odaklanıyorlar.

Bunun için makaleler hazırlıyor, yazışmalar yapıyor ve buna göre okudukları liselerde bir not ortalaması tutturup, bir yandan da bu okulların kabullerinde etkili olacak sosyal sorumluluk projelerine katılıyorlar.

Çünkü bu okullara dünyanın her yerinden başvuran milyonlar arasından sıyrılıp girmek sadece okul başarısı ile olmuyor.

Şimdi YÖK, ani bir karar açıklayarak, yurt dışında tıp, mimarlık, mühendislik, hukuk, diş hekimliği, eczacılık gibi dallarda eğitim alacak öğrencilere üniversite sınavına girme ve Türkiye’de eş değer bir üniversiteyi kazanacak puanı tutturma şartı getirdi.

Saçmalığa bakar mısınız!

Düşünsenize Harvard Tıp’tan, Yale Hukuk’tan, MIT Mühendislik’ten, Oxford Moleküler Biyoloji’den, kabul hatta burslu kabul almışsınız ama bu okullara gidip denklik alabilmek için Türkiye’de Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni, Nişantaşı Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni, adını sanını kimsenin bilmediği bilmem ne üniversitesi mühendislik fakültesini kazanmak zorundasınız!

Gidip bilimde, eğitimde hiçbir kıymeti olmayan ülkelerin dandik üniversitelerinden alınmış diplomalara denklik vermeyin, çok doğru.

Ama dünyanın en iyi üniversitelerine denklik vermek için burada sınava girip o bölümü kazanma şartı ne yahu!

Üstelik üniversitede bir bölüme başlamanız o bölümü bitirmeniz anlamına da gelmiyor.

Harvard’a giriyorsunuz, tıp mı, biyoloji mi, mühendislik mi okuyacağınıza sonra karar verebiliyor, hatta karar sonrası bile bölüm değiştirebiliyorsunuz!

O zaman ne yapacak çocuklar.

Geri gelip, bir daha üniversite sınavına mı girecekler!

Bazılarınız “Ne var canım, Oxford’dan kabul almış çocuk burada dandik üniversiteyi mi kazanamayacak.” diyebilir.

O iş öyle değil.

İkisi iki ayrı konsantrasyon meselesi.

Hazırlığı bile bambaşka.

Birine hazırlanırken, diğerine aynı anda hazırlanmak hem zor hem gereksiz.

Hele bir de bu sene bu karar açıklandığında, gençler başvurularını yapmış, kabullerini almış ve bu yüzden de üniversite sınavı ile ilgili hiçbir hazırlık yapmamış oldukları için durumları iyiden iyiye vahim.

Bu kararın tek sonucu olur.

Dünyanın en iyi okullarına giden gençler, Türkiye’de denklik alamayacakları için Türkiye’ye geri gelmezler ve yaşamlarını okudukları ülkede sürdürürler.

YÖK de Türkiye’nin en iyi eğitim almış çocuklarını sürgüne mahkum ettiği ile kalır!


Kılıçdaroğlu kendini kullandırtmadı

Kemal Kılıçdaroğlu uzun bir sessizlikten sonra konuştu.

İstanbul’un dört tarafına, Melih Gökçekvari afişler asılıp, Kemal Kılıçdaroğlu CHP adayının kazanmasını engellemek istermiş gibi bir hava yaratılınca Kemal Bey konuştu.

Daha doğrusu sosyal medyasından bir açıklama yaparak her yerde CHP adaylarına desteğinin tam olduğunu çok net biçimde belirterek bu afişleri asanlara ve kendisini CHP kaybetsin diye uğraşıyormuş gibi gösterenlere de neredeyse hakaret sayılabilecek bir şekilde eleştiriler yöneltti.

Bu açıklama CHP’nin eski genel başkanına yakışan bir açıklamadır.

Çünkü partide herkes biliyor ki, 14 Mayıs seçimleri öncesi Kemal Kılıçdaroğlu’nu aslında pek de aklında olmayan adaylığa ikna eden “klik”, bugün de CHP’nin yerel seçimlerden başarısızlıkla çıkması için çabalayan ekiple aynı kişilerdir.

Bir kısmı medya kökenli siyasetçilerden oluşan bu ekip yıllar içinde farklı siyasi liderlere yanaşmış, mevcut iktidarla bile iş tutmaya çalışmış ve en nihayetinde CHP içine yerleşerek Türkiye’nin bugünkü durumunu organize etmişlerdi.

Dertleri Türkiye değil, dertleri hesabını asla veremeyecekleri zenginlikleri ve kendi güç arayışları idi.

CHP içinde herkes bunların kimliğini ve neler yaptıklarını biliyordu.

Kemal Kılıçdaroğlu’na ise “Sessiz kaldığı ve hâlâ bunlarla berabermiş izlenimini vermeye devam ettiği için” kızıyor ya da en hafif tabiriyle kırılıyorlardı.

Kemal Bey, yaptığı açıklama ile tüm bunlara yanıt vermiş oldu.

Ve bence bu “pislik” ekip ile bağını da kopardığını ilan etti.

Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında samimi olduğunu düşünüyorum.

Çünkü bir süre önce bir telefon konuşmamızda kendisini programa davet ettiğimde, “Fatih Bey seçimden sonra konuşalım. Şimdi ne desem seçim sonucunu etkilediğim düşünülür. Seçim bitsin, söz” demişti.


11 milyar borcu ve tüm taahhütleri Ali Koç mu ödeyecek!

Son günlerde Türk futbol tarihinin en anlamsız tartışmasını izliyoruz.

“Fenerbahçe ligden çekilecek mi, çekilmeyecek mi?”

Konuşuldukça gülüyorum.

Böyle bir şey, bugünkü şartlarda mümkün değil.

Fenerbahçe’nin tüm borçlu kulüpler gibi bankalar ile yaptığı bir anlaşma ve 2023 yılı itibarıyla 11 milyar lirayı aşkın borcu var.

Kulüp bu borcu yapılandırdı ve 9 yılda ödeyecek.

Bunun dışında transferler dolasıyla başka kulüplerle yaptığı anlaşmalar ve transfer taksit ödemeleri var.

Futbolcularla yaptığı anlaşmalar ve taahhütler var.

Sponsorları ile yaptığı anlaşmalar ve verdiği sözler, taahhütler var.

Ve Fenerbahçe ligden çekilecek, öyle mi!

Buna inanmak, tartışmak bile abesle iştigaldir.

Bu kararı alanlar, tüm borç ve taahhütleri ödeyeceklerse ve borsadaki küçük yatırımcıların hisselerini de satın alacaklarsa elbette olabilir.

Yoksa komedidir.

Böyle bir “tehdit” ya da “şantaj” ancak şu şekilde yapılırsa bir anlam ifade eder, “olabilir” denirdi.

Fenerbahçe, Avrupa Süper Ligi’nin kuruluşunda yer alırdı.

Ve “Ben oraya gidiyorum” diyebilirdi.

Gelir kaybı değil, gelir artışı olacağını gösterirdi.

Olurdu.

Ya da Fenerbahçe Başkanı Galatasaray nefreti ile değil akılla hareket eder ve iki dev kulüp ortak bir kararla Türkiye ligi yerine artık Avrupa’da organize edilecek bir ligde yer alacaklarını söylerlerdi.

Yine olurdu.

Ama bu hali ile bu açıklamalar komiktir.

İzleyip eğlenebilirsiniz!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Sevginin nefretten daha güçlü bir duygu olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları