Bunlar kim, Galatasaraylı olmak kim!

GALATASARAY’ı değil, bazı Galatasaraylıları üzülerek izliyorum.

Kimi yönetimde, kimi dışarıda.

Ve görüyorum ki, bunlar Galatasaray’ı bilmiyorlar, bunlar Galatasaraylı falan değiller.

Bunlar 40’ından sonra “Yahu Galatasaray diye bir şey varmış” diye keşifte bulunup, kimlik sahibi olmak için Galatasaray’a yamanmış tipler.

Bakın size gerçek Galatasaraylıları anlatayım.

1970’li yılların sonu.

Ali Uras başkan.

Kongrede, kulislerde, her yerde Ali Ağabey’i eleştiririm. Hem yüzüne karşı, hem arkasından.

Eleştiriler bitince sarılırız birbirimize, Florya’nın inşaatında beraber çalışırız, pasajda beraber bira içeriz.

Ali Tanrıyar başkan, her gün neredeyse muayenehanesinde toplanır Galatasaray konuşuruz. Selim Baban’ın ofisinde buluşur Galatasaray konuşuruz. Ali Uras’a karşı aday olması için uğraşırız.

Sonra Özal başbakanken “kayınbirader” olarak aday olur Ali Tanrıyar, yetmez başkanlıktaki rakibine de siyasi baskı yapar. O güne kadar yanında olduğumuz Tanrıyar’ı bırakır, karşısına çıkacak aday ararız, seçilmesin diye uğraşırız. Yine de seçilir, emir verir Galatasaray için çalışırız. Allah selamet versin pasajı pek sevmez, kulüpten çıkınca Taksim’de büfede tost ısmarlar bize.

Faruk Süren başkan, Galatasaray’daki en yakın dostlarımdan biri, en sevdiğim başkandır ama en ağır eleştirileri yaparız. Bir gün kafasını çevirmez, haftanın bir günü buluşur, kafaları çeker, geyik yaparız.

Mehmet Cansun keza. Neler deriz karşılıklı. Bir gün alınmaz, bir gün kırılmaz. Her zaman gülen yüzüyle yanımızdadır.

Özhan Canaydın başkan, en ağır eleştirileri yazarım. Çok kızdığım bir gün oturur ağır bir mektup yazarım kendisine. Mektubu alır, gece vakti kapıma dayanır. Dalar içeri, “Aç bir şarap” der. “Yemek yok mu lan” der. Ne ben geri adım atarım, ne o atar. 30 yıllık dostluğumuz olduğu gibi devam eder.

Dedim ya bunlar Galatasaray’ı bilmiyor diye.

Ünal Aysal bunlardan biri.

Cenazede karşılaşırız. Ben ölen kişinin oğlunun yanında duruyorum diye başsağlığı dilemeye gelmez, gelemez.

Bir diğeri Adnan Öztürk. Lokantada karşılaşırız, masadaki diğer Galatasaraylılara selam verir, bana kafasını çevirir.

O çokça eleştirdiğim Sedat Doğan bile görünce yanıma gelip “Abi çok geçiriyorsun bana” der.

Ben de ona, “Bir rahat dur. Ortalığı karıştırma” derim. Sarılırız.

Ünal Aysal, Adnan Öztürk gibilerinin bilmediği Galatasaray bir “kulüptür”.

Biz birbirimizi eleştirir, birbirimizin önünden arkasından konuşuruz, birbirimize her şeyi söyler, her şeyi dinleriz.

Ama aynı kulübün üyeleriyizdir. Hiçbir şey bizim aramıza giremez, aramızı bozamaz.

Çünkü Galatasaray biz demektir, biz Galatasaray.

Ama Galatasaray’ı biri 40’lı, biri 60’lı yaşlarda keşfedenler asla Galatasaraylı olamazlar.

Anlayamazlar bizi.

Erişilebilirlik Araçları