Bir cinayetin ardındaki korkutuculuk

Diyarbakırlı bir “hoca” İstanbul’da, işlettiği küçük bir çay ocağında, bıçaklanarak öldürüldü.

Diyarbakır’da Ramazan Hoca diye tanınırmış.

Ulu Cami’de yaptığı konuşmalar bilinir olmuş.

Caminin atanmış imamı değil ama zannederim “amatör” bir hoca.

Ama seveni çokmuş.

Anlayabildiğim, Anadolu’da her kentte, hatta her mahallede rastlayabileceğiniz bir tür “mahalle filozofu”.

Sıklıkla akıl sağlığı yerinde olmadığı gerekçesi ile eskiden akıl hastanesi dedikleri psikiyatri kliniğine misafir edilmiş.

Zaten düzenli ilaç kullanırmış.

Ramazan Pişkin, Diyarbakır Ulu Cami’deki konuşmaları nedeniyle hem sevilmiş hem de bazılarının nefretine hedef olmuş.

Sonunda tehditler artınca kaçıp İstanbul’a gelmiş.

Aksaray’da bir çay ocağı açmış.

Kendisini ziyaret edenlere de tehditler aldığını, öldürülmek istendiğini anlatırmış.

Ve nitekim beklenen olmuş.

Önceki gün Diyarbakırlı Ramazan Hoca diye bilinen Ramazan Pişkin işlettiği çay ocağında bıçaklanarak öldürülmüş.

Cinayet zaten başlı başına bir felaket de, sonrasında olanlar geride kalanlar açısından daha da büyük bir felaket.

Kendini din adamı haline getirmiş biri, üstelik de tipik bir İslamcı davranış modeline sahip olmasına, Atatürk’ten Ataput diye bahsedecek, Cumhuriyet’ten nefret edecek kadar İslamcı biri başka İslamcı grupların tehditleri sonucu İstanbul’a kaçıyor, yine kurtulamıyor ve öldürülüyor.

Arkasından da yine İslamcı olduğunu iddia eden bazıları akıl almaz şeyler yazıyor.

Mesela bir sosyal medya kullanıcısı “Birkaç saat önce öğrendim. Her canlı gibi vakti gelen bu dünyayı terk eder. Faili malum, sebebi malum, bu sınavdan herkes geçecek. Rabbim kendi yolunda kan dökmemizi nasip etsin” diye yazıyor.

Bir diğeri “Ramazan Hoca denilen bu şahıs ayetleri kendi kafasına göre yorumlayan ve delili sabit birçok konuyu inkar eden, kendi kafasına göre hüküm koyan biriydi” diyerek neredeyse cinayeti haklı çıkarmaya çalışıyor.

Buna yanıt veren sosyal medya kullanıcısı ise “Küfürde oldukça yaşlı olan bu genç hoca denilen sahtekar Cübbeli ile birlikte derin güçlerin en sadık elemanlarındandır! İyi ki cehennem var” diye yazıyor.

Sosyal medya tarafların benzer atışmaları ile dolu.

Akıl alır gibi.

Birbirlerine sadece din anlayışlarındaki nüanslardan ötürü bunu yapacak kadar gözü dönmüş olanların, başkalarına neler yapabileceklerini düşünmek bile ürkütücü.

Daha ürkütücü olan ise ülkenin bu hale getirilmiş olması.

Şimdilik bunları zapt ettiğini zanneden bir otorite var diye düşünüyor olabilirsiniz.

Ama bu zapturapttan bir şekilde kurtuldukları günü düşünsenize.

Er veya geç o günün gelecek olması, zannederim en ciddi kabusumuz olmalı.


Kötülüğün egemenliği

Ülkede bir yandan mutluluk azalır, yüzler gülmez hale gelirken bir yandan da kötülük giderek artar, egemenliği ele geçirir gibi duruyor.

Yukarıda aktardığım cinayet ve ardından yapılanlar bunun bir göstergesi.

Ama peş peşe gelen diğer olaylara da bakar mısınız!

Bir kadın, baktığın zaman dini bütün bir insan görüntüsü veren bir kadın, ayrılma aşamasında olduğu eşinden şiddet gördüğü iddiasıyla polisten yardım istiyor.

Eve gelen polislerle birlikte karakola gidiyor.

Ancak şikayetçi olmuyor ve sonra da polislerden kendisini evine geri bırakmalarını istiyor.

Polisler gayet kibar ve düşünceli, ekip aracı ile kadını eve geri götürüyorlar.

Kadın “Kocam apartmanda saklanıyor olabilir, biri beni eve kadar çıkarsın” diyor ve kendini eve götüren polisin silahını kaparak kendisine iyilik yapmak için orada olan polis memurunu nedensiz yere vuruyor.

Aynı gün başka bir yerde yolda soğukta donmak üzere olan birine acıyan bir taksici, sadece ısınsın diye bu kişiyi aracına alıyor.

Ve aracına aldığı kişi, hiçbir neden yokken, hiçbir tartışma ya da gerilim yaşanmamışken silahını çekiyor ve kendisine iyilikten başka hiçbir şey yapmamış taksi şoförünü vurup öldürüyor.

Her iki olay da, “saf kötülüğün” vücut bulup dile gelmiş hali değil mi sizce de!

Giderek yaygınlaşan bu tip “nedensiz” ve “gereksiz” kötülüğün arkasında yatan neden ise hiç kuşkusuz ülkenin içine sürüklendiği ruh hali.

İnsanlık, iyi insanlık ölürken, mutsuz, kötücül bir anlayışın giderek hayat bulması.

Bu bireysel bir mesele değildir emin olun, bu toplumsal bir meseledir.


Sosyal medyadan şöhret transferi ve çocukların yıkımı

META’nın patronu Mark Zuckerberg, sosyal medya kullanıcısı oldukları için türlü felaket yaşayan çocukların ailelerinden özür diledi.

Gerekli bir özürdü ama yetersiz bir özürdü.

Ancak çocukların sosyal medya kurbanı olmasında tek suçlu Zuckerberg mi yoksa o çocukların ana babaları da en az o platformlar kadar suçlu mu?

Sosyal medyanın bir popülarite, o popülaritenin de bir gelir kapısı haline gelmesi, pek çok ana babayı delirtti.

Şöhretli ana babalar çocuklarını da şöhret haline getirmek ve gelecekte bu şöhretten gelir elde etmelerini sağlamak için çocuklarının günlük hayatlarını sosyal medya platformları üzerinden paylaşmaya başladılar.

Çocuklar nedenini anlamayacakları yaşta ve aslında nedensiz bir şekilde ünlü haline geldiler.

Bu nedensiz ve mesnetsiz şöhret çocukların ruh sağlığını çok olumsuz etkiledi.

Her biri birer “It kid” olarak sokaklarda dolaşmaya başladılar. Ergenlik ile beraber ana babadan ama özellikle annelerin yanlış tavrından kaynaklanan bu şöhreti korumak için her şeyi yapacak hale geldiler.

Bu bir türdü.

Bir diğer tür ise ünlü olmayan ama çocuklarının şirinliği, güzelliği, sempatikliği ya da çocukça marifetlerini sosyal medyada sergileyerek çocuklarını ünlü yapmaya ve buradan para kazanmaya çalışan anne babalardı.

Bunların bazıları başarılı da oldu.

Gazeteler milyon dolarlar kazanan 3-4 yaşında çocuk haberleri ile dolup taşıyordu. Bunlar izlendikçe markalar bunları kullanmak için büyük paralar ödüyordu.

Ancak burada farklı fraklı pek çok tehlike çocukları tehdit etmeye başladı.

Başta çocuk pornosu gibi rezil bir suçun failleri sosyal medyada çocuk peşine düştüler.

Diğer yandan da çocukluk ve sempatiklik azaldıkça bu şöhreti ve geliri korumak için başka arayışlar başladı.

Sosyal medya bir yandan bazı gerçek yeteneklerin ortaya çıkmasına, keşfedilmesine neden oldu ama bir o kadar da çocuğun hayatını kararttı.

Ama burada sosyal medyanın kendisinden çok bunu kullanma biçimi ve çocukları üzerinden para kazanmaya ya da kendi şöhretlerini çocuklarına aktarmaya çalışan ebeveynler suçludur.

Onlar da çocuklarından özür dilemelidir.


Terbiyesiz

Farkındasınızdır, iktidar tarafında bana yönelik bir saldırı için fırsat kollayan, fırsat bulamazsa yalan ve iftira ile fırsat yaratmaya çalışanlar var.

Bunun temel nedeni benim sanki normal, demokratik, medeni, hukukun üstün olduğu bir ülkede yaşıyormuş gibi davranmaya devam etme konusundaki ısrarım.

Dediğim gibi bana saldırmak için fırsat kolluyorlar. Bulamazlar ise fırsatı üretiyorlar.

Önceki gün Youtube programımda Eren Erdem ve Battal İlgezdi gibi CHP içinde “mezhepçi” siyaset yapmaya çalışanları eleştirirken “Mezhep aidiyeti üzerinden, cemaat tarikat zart zurt aidiyeti üzerinden” siyaset yapmayı eleştiriyorum.

Birileri bu “aidiyet” kelimesini alıyor, “ayet” yapıyor ve benim ayetlere hakaret ettiğimi ileri sürerek binlerce trol ile hakkımda linç kampanyası başlatıyorlar.

Sonra da bu trol saldırısı vasıtasıyla hakkımda inanılmaz bir hızla soruşturma açılmasını sağlıyorlar.

Hadi bu bildik bir şey.

Ama yetmiyor.

Resmî sıfatının arkasına saklanmış bir yaratık ölmüş babama “iblis” diyecek kadar kendinden geçiyor ve ağır hakaretler sıralıyor.

Elbette bunu dava edeceğim.

Bakalım rahmetli babama kadar uzanan bu hakaretlerine yargı ne diyecek.

Gerçekten merak ediyorum.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Çevremizde iyi insanlar topladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları