BTK yasakları ve yasaları ne zaman hatırlar

1,5 milyon fazla seçmenden, 6 milyon nereden geldiği belli olmayan oydan, seçmen listelerindeki fahiş hatalardan ya da hata olmayan yanlışlıklardan yakınıyorlar.

Eh be arkadaşlar.

Olan bitene baktıkça, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda aldığı oy oranının aslında ne kadar yüksek olduğunu ve Kılıçdaroğlu’nun partisine, partisindeki umursamazlığa, vurdumduymazlığa ve hatta köstebeklere rağmen ne kadar başarılı olduğunu anlıyorum. 

Çünkü karşısında, 20 yıl içinde kendini Devlet’in gücünü kendi gücü yapmış, Devlet’in imkanlarını kendi imkanları gibi kullanmayı alışkanlık haline getirmiş, sayısını bilmediğimiz göçmeni kendi seçmeni olması için nüfusa geçirmiş, kamunun ve kamu ile bağlantılı şirketlerin imkanlarını kendi imkanı gibi kullanmayı doğal hak gibi görmüş, sandıktan ibaret hale getirdiği demokrasinin sandığını bile kuşatma altında tutan bir “Güç” ile mücadele etmeye çalışıyor. 

Emin olun bu hiç ama hiç kolay bir iş değil. 

Bu güç karşısında seçimi 2. Tura taşımak çok zorlu bir iş.

Kemal Bey’in başardığı budur. 

Bunu ondan daha iyi başarabilecek isimler var mıydı!

Muhtemelen vardı ama o bugünün konusu değil… 

Şimdi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun GSM operatörleri üzerinden, seçmenlere gönderdiği bir mesaj iktidar gücü tarafından engelleniyor. 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yollamaya çalıştığı SMS özetle vatandaşların bankalara olan kredi kartı borçlarının Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde Hazine tarafından üstlenileceği vaadinde bulunuyor. 

Ve bu SMS Bilgi Teknolojileri Kurumu BTK tarafından engelleniyor. 

Dahası ikisi kamu kontrolünde olan, diğeri ise kamuya göbeğinden bağlı olmak zorunda kalan 3 GSM şirketi BTK tarafından “Tehdit” ediliyor. 

“Böyle bir şey yaparsanız lisanslarınız iptal edilir” diyor. Bu tehdidine YSK’nin Mart ayında aldığı bir kararı dayanak yapıyor. 

İktidar yanlıları ise “Bu mesajlar İş Bankasında hesabı olanlara mı gidiyor” diye yaygaraya başlıyor. 

Çok açık söyleyeyim. 

İş Bankası’nda hesabım var ama bu mesaj bana gelmedi.

Ama bana her gün gelen onlarca mesaj var. 

Mesela İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İstanbul 2. Bölgedeki siyasi faaliyetlerini sırf bana değil, çevremdeki herkese her gün birkaç farklı mesaj olarak geliyor. 

Esenler Belediyesi’nin attığı her adımı, düzenlediği her toplantıyı, Cumhurbaşkanı’nın ya da AK Partili siyasetçilerin Esenler’de aldığı her nefesi cep telefonuma gelen mesajlar sayesinde anı anına öğreniyorum. 

Keza AK Partili Bülent Turan’ın attığı her adım, yaptığı her konuşma, her siyasi faaliyet cep telefonuma SMS olarak düzenli bir biçimde iletiliyor. 

Seçim döneminde pek çok Ak Partili adayın propaganda faaliyetlerinin de cep telefonuma yollanmasında hiçbir beis görmedi BTK yönetimi. 

Tüm bunlara gıkını çıkarmayan devlet kurumu, söz konusu Kemal Kılıçdaroğlu olunca YSK’yı, yasakları, kuralları hatırladı! 

Ve tabii kuralların ve yasaların sadece muhalefet için geçerli olduğunu…


Atı alan Üsküdar’a varırken uyanmak

Bugün CHP yöneticileri ve destekçileri

Biz bunları seçimden aylar hatta belki de 1 yıl öncesinden söylemeye başladığımız zaman niye bize kızıyordunuz?

Niye bizi güvensizlik ortamı yaratmaya çalışmakla suçluyordunuz!

Niye “Kimse merak etmesin seçmen listelerine sonuna kadar hakimiz” diye boş boş açıklamalar yapıyordunuz!

“Zannettiğinizden çok daha fazla göçmen oy kullanacak” diye uyardığımızda köstebekleri dinleyerek bize “Gizli AKP’lisiniz” diye çamur atıyordunuz.

Olan biteni sizden önce görmüş olmak, iş işten geçtikten sonra değil testi kırılmadan uyarmak mıydı suçumuz!

Atı alan Üsküdar’a yaklaşırken mi uyandınız.

Bu mudur öngörünüz!


Al da git deseydi

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün bir Pazar yerinde dolaşırken, kendisini PKK’lı olmakla itham eden bir pazarcı esnafı ile tartışmış.

Her ne kadar bazıları “İmamoğlu pazarcıyı gözaltına aldırdı” dese de aslında öyle bir şey de olmamış, pazarcı karakola kendi gitmiş ve İmamoğlu’ndan kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle şikayetçi olmuş.

İmamoğlu’nun pazarcıya hakaret olarak ne dediğini bilmiyoruz, pazarcı da tam olarak söylememiş ama siyasetçilerin halkın arasına girdiği zaman böyle olaylara hazırlıklı olması gerektiğini biliyoruz.

Pek çok siyasetçi, zaman zaman vatandaşlarla tartışmışlardır.

Bunlardan en ünlüsü, AK Parti iktidarının ilk yıllarında, 2006 yılında Mersinli bir çiftçi ile dönemin Başbakanı arasında yaşandı.

Başbakan’ın yanına gelerek, tarım politikalarının yanlışlığını anlatan ve “Anamız ağladı” diye yakınan bir çiftçiye tartışmanın sonunda söylenilen “Ananı da al da git” sözüdür.

O günlerde bu söz de hayli eleştirilmişti.

Ancak iktidar yakını Ak İt gazetesinin bir yazarı “Hak edene ananı da al da git denir” diye yazmıştı.

O gün Başbakan’ı koruyanlar bugün İmamoğlu’nu “Vatandaşa hakaret etmekle” suçluyorlar.

Ve haklılar.

Bir politikacı vatandaşa hakaret edemez.

Sinirlerine hakim olamayacak politikacı vatandaşla bir araya gelmemeli, gelecekse de o vatandaşlar önceden seçilip belirlenmeli:)))

Ama ben yine de merak ediyorum, acaba İmamoğlu pazarcıya “Ananı da al da git” deseydi iktidar yanlısı medya bugün ne yazardı!


2. Dolmabahçe vakası  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık geçmişte kalan ATA İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’la görüştükten sonra Oğan çok sert eleştiriler yönelttiği Ak Parti’ye ve AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’a destek verme kararı aldı.

O gün bugündür de en sıkı Ak Partiliden daha sıkı bir biçimde muhalefete bindiriyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en sıkı destekçisi haline geldi.

Herkes bu durumu şaşkınlıkla izliyor.

Ben ise bu duruma “Dolmabahçe Büyüsü” diyorum.

Çünkü Erdoğan kiminle Dolmabahçe’de görüşürse, Dolmabahçe Sarayı’na muhalif olarak gelen kişi görüşmeden sonra sıkı bir AK Parti destekçisi olarak ayrılıyor.

2007 yılını hatırlayın lütfen.

2007 yılının 27 Nisan günü, Türk Silahlı Kuvvetleri, dönemin iktidar partisi aleyhine oldukça sert bir bildiri yayımlamıştı.

O günün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt “Bildiriyi ben kaleme aldım ve ben yayınlattım” demişti.

Ardından Yaşar Büyükanıt ile dönemin Başbakanı Erdoğan Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yapmış, görüşmeden sonra Yaşar Büyükanıt sıkı bir Ak Partili haline gelmiş, evde iktidardan memnuniyetsizliklerini kendi aralarında konuşan askerlere dava açılırken, muhtıra yayınlayan Büyükanıt’a kimse dava falan açmamış, tam aksine emekli olurken kendisine zırhlı bir Audi A8 tahsis edilmişti.

Anlaşılan o ki, marifet Dolmabahçe’de,

Oraya girenin ikna edilmemesi mümkün değil.


12 yıl sonra erişim engeli

Dün çok ama çok ilginç bir şey oldu.

Bundan tam 12 yıl önce yazmış olduğum bir köşe yazısına, Habertürk gazetesinde 10 Mayıs 2011 yılında kaleme aldığım yazılara dün tebliğ edilen bir mahkeme kararı ile “Erişim engeli” getirildi.

12 yıl sonra getirilen bir engel.

Yazılara şöyle bir göz attım.

Bugün erişim engeli getirilmesini gerektirecek bir şey de göremedim ama belli ki, yazdıklarım 12 yıl sonra bile birilerini rahatsız ediyor.

Bu arada yazılardan birinde AK Partililerin beni CHP destekçisi olmakla itham etmesine yönelik yanıtım da var.

Çok güldüm.

Çünkü kimilerine göre ben çok yakın zamanda AK Parti kaybedecek diye dönüp Ak Parti’yi eleştiriyorum ya!

Ne diyeyim, AHMAK her yerde var.

Siyasi görüşü fark etmiyor ki!

Ahmak ahmaktır.

Sağcısı solcusu dincisi dinsizi olmaz.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ!

Bir kere siyasal İslamcı olanın özünde hep siyasal İslamcı kaldığını anlamak için Abdüllatif Şener’e bakmamız gerekmediği zaman

Erişilebilirlik Araçları