Haile Kemal Selasiye

Söylerim ya, bazen başkasının adına utanırsınız diye.

İki gün önce yine böyle bir utanç yaşadım.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin grup toplantısını izliyordum.

Kürsüdeki hanımefendi, birini kürsüye davet etmek için övgüler düzmeye başladı.

Birkaç dakikalık bir methiyeyi, Kemal Kılıçdaroğlu tebessümle izlerken, yanında oturan Özgür Özel’in suratında “Acaba kim bu anlatılan kişi” ifadesi vardı.

Ve sonunda methiyelerin ardından, genel başkan Kılıçdaroğlu kürsüye davet edildi.

O da büyük bir keyifle grubu selamlaya selamlaya kürsüye doğru ilerledi.

Utandım.

Bir dalkavuğum olsa ve beni böyle anons etse, yemin ediyorum utançtan yerin dibine girerim. Hele bir de kısa bir süre önce çok önemli bir seçimi kaybedip, milyonları hayal kırıklığına uğratmışsam, dalkavuğumun bile benimle dalga geçtiğini düşünürüm.

Ama Kemal Kılıçdaroğlu bu övgülerden çok memnun bir şekilde kürsüye doğru ilerledi.

Söylenenlerin hepsini hak ettiğine inancı tamdı.

Türkiye siyasetinde egosu en yüksek siyasetçi kimdir diye soracak olsanız, hiç düşünmeden Recep Tayyip Erdoğan derim. 21 yıldır iktidarda kalma becerisi gösterdiği için bu egosunun haklı bir yanı da vardır.

Emin olun, o bile kendisini böyle anons ettirmez, ettirmeye utanır.

Anonsu dinlerken bir an kürsüye “Haile Selasiye” gelecek zannettim.

Çünkü siyasi tarihte, böyle unvanları kullandığına tanık olduğum tek kişi oydu.

Habeşistan’ın imparatoru idi. Soyunun Kral Süleyman’a ve Saba Melikesi Belkıs’a dayandığı söylenirdi.

Uzun yıllar Habeşistan’ı yönetmiş, Afrika Birliği’ni kurmuş, dünya çapında etkili bir isimdi.

Lakabı “aslanlar aslanı” idi.

Şimdi anladım ki, bizde de bir “Anadolu Aslanı” var ve adı Kemal Kılıçdaroğlu…

Şimdi herkes, il başkanları toplanıyor, belediye başkanları bir araya geliyor, CHP’de başarısız liderlik vedaya hazırlanıyor diye düşünmek istiyor.

Geçin bunları arkadaş.

Bu ego hiçbir yere kıpırdamaz. Bu ego top atsanız yıkılmaz.

Bu ego CHP’nin bitişidir. Bu ego Türkiye’nin felaketidir. Bu egoya tutulan çanak, Türkiye’ye ihanettir.

Seçim kaybetmiş ve milyonları hayal kırıklığına uğratmış muhalefet liderinin bu anonstan sonra kürsüye doğru giderkenki yüz ifadesini görünce, “Kaybedince bu halde acaba kazansaydı ne olurdu” diye düşünmeden edemedim.


Hangi başarı

Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’na “Yerel seçimlerde İstanbul’u kazan sonra genel başkanlığı bu başarının üzerine inşa et” demiş.

İddia böyle.

Eğer doğru ise ben de Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını hangi başarının üzerine inşa ettiğini merak ediyorum.


Başlarsa yerel başlatır

CHP’nin bayram ertesi hareketleneceğini zannediyorum.

Atatürk’ün kurduğu, Cumhuriyet’i kuran parti, böyle gidemez.

Giderse oy oranını yüzde 15’lere düşüreceği, büyük ihtimalle İzmir hariç bütün büyük kentleri yitireceği kanaatindeyim.

Genel seçimde de baraj altı kalmaları muhtemel.

Çünkü kimi görsem, kimle konuşsam “Ben artık bu CHP’ye oy vermem” diyor. Parti içinde ise özellikle yerelde bir hareketlilik var.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in değişim mesajı önemliydi. Çünkü Soyer, Ekrem İmamoğlu’na bile yakın olmayan bir isim ve seçim sonrası İmamoğlu ile görüşme gereği duymamış tek büyükşehir belediye başkanı olarak “değişim” dediyse bu önemli.

Diğer yerel yönetimlerde de durum farklı değil. Eğer 23 Haziran Cuma günü 2019 seçimlerinin yıldönümünde düzenlenecek Demokrasi Şenliği’nde bir ses çıkarmaz ise en geç bayram sonrası Ekrem İmamoğlu’nun sessizliğini bozacağını, bir basın toplantısı düzenleyeceğini ve daha sert biçimde değişim isteyeceğini düşünüyorum.

Bu arada herkesin dikkatini çeken, Mansur Yavaş’ın sessizliği. Mansur Bey, kökten CHP’li olmadığı için parti içi siyasete fazla karışmak istemiyor. Ancak seçim öncesinden bu yana genel merkeze kırgın olduğu aşikar.

CHP’de bir değişim olacaksa, bu kesinlikle yerelin zorlaması ile olacak.

Çünkü TBMM’deki CHP’liler 5 yıl rahat ama yerel yöneticiler 10 ay sonra teraziye çıkacaklar.


Reklam engeli

Cumhuriyet gazetesinde bir süredir yine bir kavga var.

Cumhuriyet böyledir, ülkenin siyasi sıkıntılar yaşadığı her dönemde gazetede gazete içi tartışmalar yaşar.

Gazete içinde çizgi değişiklikleri yaşanır.

1940’lardan beri bu böyledir.

Şimdi de gazetenin, bir firmadan reklam yerine, açıktan para aldığı konuşuluyor.

Böyle bir paranın alındığı kesin. Kimileri bu para geri verildi diyor, kimileri ise geri verilmedi iddiasında. Para kimsenin cebine girmemiş, gazeteye aktarılmış orası kesin.

Zaten dönemin genel yayın yönetmeni Arif Kızılyalın, benim tanıdığım en düzgün gazetecilerden biridir. Adı yolsuzlukla falan asla anılamaz.

Her şey tartışılıyor ama bir şey tartışılmıyor.

Bir firma bir gazeteye reklam verebilecekken, niye açıktan para versin.

Asıl sıkıntı burada.

Parayı veren bir e-ticaret firması.

Belli ki, iktidarla arasını bozmamak, muhalif basına reklam vererek, iktidarın şimşeklerini üzerine çekmemek için parayı açıktan vermiş.

Bence asıl sorun burada.

Bir iktidar düşünün ki, kamu kurumlarının reklamlarını sadece kendi yandaşlarına aktarmakla kalmıyor, özel firmaların muhalif medyaya reklam vermesinin de önünü kesiyor.

Kimse meseleye bu açıdan bakmıyor.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

İyi insan zannettiklerimiz iyilikleri konusunda şüpheye düşmemize neden olmadıkları zaman.

Erişilebilirlik Araçları