Bir Bakan’ın deprem bölgesi izlenimleri

Bayramda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca aradı.

Bayramımı kutlamak için.

Deprem bölgesinde, Hatay’daydı. Bölgede incelemeler yapıyordu. Bakanlar Kurulu’na sunulmak üzere bir rapor hazırlıyordu.

Hemen izlenimlerini, gördüklerini sordum.

“Hatay’da çok sorun var, deprem bölgesinde çok sorun var.” dedi derin bir iç çekerek.

“Sağlık alanında mı?” dedim.

“Her alanda. Sağlık alanındaki sorunlar minimal ama ciddi sorunlar var.” dedi.

Anlatmasını rica ettim.

“Anlatayım ama rica edeceğim Salı gününe kadar yazmayın. Pazartesi günü Bakanlar Kurulu’na bilgi vereceğim. Ondan önce yayınlanırsa mahcup olurum.” dedi ve anlattı:

“Dediğim gibi sağlık alanında sorunlar minimal. Yıkılan veya kullanılamaz hale gelen hastanelerimizin yerine sahra hastaneleri kurduk biliyorsunuz. Eğitim Araştırma çok yük kaldıran bir hastane idi. Ne yazık ki, kullanılamaz hale geldi ama büyük bir sahra hastanesi kurarak onun yokluğunu hissettirmemeye çalıştık. Büyük oranda başarılı olduk. Bazı hizmetleri ilçelere kaydırdık. İskenderun’daki hastanemizi hızla devreye aldık. Biliyorsunuz Defne Devlet Hastanesi’nin temelini atmıştık. O da bitmek üzere. Zannederim birkaç hafta içinde hizmete alacak noktaya geliriz. Bir büyük hastanemizin ihalesini de tamamlama aşamasına geldik. Onu da hızla bitirteceğiz. Sağlık hizmetlerini minimum eksikle yapmaya çalışıyoruz ama başka sorunlar da var.” dedi.

Bakan Koca, hastanelerle ilgili detaylı bilgiler verdi. Sonrasında gördüğü diğer sorunları şöyle sıraladı:

“İnsanlar çadırlarda ya da konteynerlerde kalıyor. Bu sıcakta. Güneşin altında. İçerde durulmuyor, dışarda durulmuyor. Air condition haliyle yok. Dayanılır gibi değil. Kalıcı konutları bir an önce bitirmemiz lazım.

Bu yaz hali. Bir de önümüzde kış var. Çadırlarda bir kış geçmemeli. Bir an önce kalıcı konutlara taşınmaları gerek.

Hatay, gelir düzeyi açısından yüksek gelirli bir kent aslında. İnsanlar kendi evlerini yapmak istiyorlar. Ancak yeni imar planı yok. Kamu, sivil toplum harıl harıl çalışıyor fakat insanlar da bir an önce inşaatlarına başlamak ve evlerini tamamlamak istiyor. Plan olmadan yapamıyor, kaçak yapsa yarın başka dert. Bu planların bir an önce tamamlanması lazım.

Devlet sosyal konutları yapıyor ama kendi evini kendi yapmak, yaptırmak isteyenlere de bir an önce başlamaları için imkan sağlamak lazım. Altyapıyı bir an önce bitirip, devreye almak lazım. Bu açıdan imar planları çok önemli. Bir an önce yapılması şart.

Şu anda su en önemli sorunların başında geliyor. Sakın kimse yanlış anlamasın. Belediye yapamıyor demiyorum, elinden geleni yapmaya çalıştığını görüyorum ama sonuç olarak belediyelerin imkanları sınırlı ve bir de deprem geçirmiş bir belediye. Su sorunu için DSİ’nin devreye girmesi şart. En acil sorun bu. Kullanma ve içme suyu çok ama çok acil bir mesele.”

Aslında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın satır aralarından anladığım, depremin çok çabuk unutulmasından, toplumun gündeminden düşmesinden rahatsız.

Yoksa o da böylesine büyük ve yıkıcı bir depremin yarattığı sorunların 4 ayda çözülemeyeceğini biliyor ama en azından toplumsal duyarlılığın sürmesini ve bunun hem sosyal hem de siyasi olarak itici, motive edici bir güç olmasını istiyor.

Bakan Koca haklı. 

Yakın tarihin en büyük ve en ölümcül depremini biraz çabuk unuttuk. 

Seçimdi, seçim sonuçlarıydı derken, vicdanlarımızı da sandığa attık galiba. 


Bu mudur Faik Bey!

Herhalde, CHP içinde en muazzam Curriculum Vitae’ye sahip adamdır.

Muhteşem bir özgeçmiş, şahane bir aile öyküsü.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından olan Devlet Planlama Teşkilatı’nda geçen yıllar. Daire başkanlığı, genel müdürlük ve müsteşar yardımcılığı. Ardından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkan yardımcılığı, ardından Türkiye’nin en büyük ekonomik krizinin ardından 2001 yılında Kemal Derviş’in ekibiyle Hazine müsteşarlığı ve Türkiye’yi uçurumun kenarından alan ekonomik programın en önemli uygulayıcılarından biri.

Aile desen, Cumhuriyet dönemi bürokrasisinin mavi kanlı ailesi. TRT genel müdürlüğünden iki farklı Cumhurbaşkanının genel sekreterliğine, İsmet İnönü hükümetlerine 2 bakan vermiş bir aile. Soyadı bile “Devlet” gibi.

Üstüne 6 dönemdir Tekirdağ CHP milletvekili. Adını taşıdığı dedesi de aynı ilden 7 dönem milletvekilliği yapmış.

CHP’li bir belediye başkanı Tanju Özcan parti yönetimine bayrak açmış, yürüyor.

Haklı veya haksız. Tavrı abartılı veya abartısız.

Bir partinin sözcüsü, o partinin belediye başkanı için “Ateş olsa, cirmi kadar yer yakar” der mi!  Kendi partisinin belediye başkanını bu kadar önemsizleştirir mi!

O zaman adama sormazlar mı, “Cirmi önemsenmeyecek kadar küçük olan adamı siz nasıl bize belediye başkanı adayı diye yutturdunuz?” diye.

Yahu daha birkaç yıl önce genel başkanınız yürümedi mi aynı yolları, “adalet” diyerek… O da “Cirmi kadar mı yer yaktı?”

Kendi partinizin belediye başkanına karşı bu kadar kırıcı, yakıcı olmak zorunda mısınız!

“Demokratik hakkıdır yürür. Biz parti olarak hakkımızı yürüyerek aramayı demokrasinin bir parçası sayarız. Ama genel başkanlar yollarda değil, kurultaylarda değişir.” deyip kapatsanız olmaz mı!

Bunca devlet, bunca siyaset tecrübesi, böyle bir aile geçmişi ile yaptığınız, yapabildiğiniz, söyleyebildiğiniz bu mudur Faik Bey…

Ama ne yazık ki, CHP son günlerde genel başkanın koltuğunu korumak uğruna, her şeyi yakmaya hazır bir parti haline geldi.

Partinin toplum gözünde en parlak belediye başkanları bile bu uğurda harcanmaya hazır. Koskoca partinin elindeki ender yıldızlardan biri olan Ekrem İmamoğlu partideki iktidar kavgası nedeniyle itibarsızlaştırılıyor, bir kez daha belediye başkanı olmasının önü kesilmeye çalışılıyor. Kendi partisi, kendi partisinin yöneticileri tarafından. Yarın Mansur Yavaş gık dese onu da harcayacaklar çok belli.

Gerekirse bütün belediyeler kaybedilsin, hatta isterse parti baraj altı kalsın önemli değil.

Emin olun, bu parti Atatürk’ün kurduğu parti değil. Bu partide artık Atatürk’ün Cumhuriyet genleri yok.

Bu parti Deniz Baykal’ın genetik mirasını taşıyor.

Çok belli!


Narh koyarsınız

İktidar, kiraya yüzde 25 artış tavanının süreceğini açıkladı. Çok iyi.

O zaman zannederim aynı iktidar, tüm gıda ürünlerine, tüm enerji ürünlerine, tüm dayanıklı tüketim mallarına, tüm otomobil fiyatlarına, tüm ulaşım ücretlerine, konut fiyatlarına, kamuya iş yapan müteahhitlerin maliyet artış taleplerine, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın giderlerine ve tabii bütçesine de en fazla yüzde 25 artış yapacak veya yapılmasını sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Madem yüzde 25.

Her yerde yüzde 25.

Madem kiraya narh.

O zaman her yere narh.


Basketbol videosundaki ayrıntı 

Ne zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık durumu ya da formu ile ilgili bir dedikodu başlasa, hemen bir basketbol videosu geliyor.

Tayyip Erdoğan, Saray efradı ve Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu ile basket oynuyor.

Bir kere şunu söyleyeyim. Oradaki herkes bir takım olsa, Hidayet Türkoğlu tek olsa o maçı Hido kazanır, çok açık. Top göremezsiniz top.

Bunu söyledikten sonra devam edelim.

Bu videolar çok gereksiz.

Kimse 70 yaşına merdiven dayamış bir Cumhurbaşkanı’ndan basketbol şampiyonu olmasını beklemiyor. 28 Mayıs’ta basketbol milli takımı seçmeleri yoktu, Cumhurbaşkanı seçimi vardı. Millet de seçti. Sağlığı da yaşadığı sorunlara oranla iyi görünüyor. 

O yüzden bu videolar gereksiz ve tam aksi bir etki yapıyor.

Çünkü sonuçta eski bir Bakan’ın koyduğu bu videoda Cumhurbaşkanı’nın pası alıp top sürmeye başladığı anda havanın aydınlık, pası verdiği anda ise dışarının karanlık olduğu dikkatli gözlerden kaçmıyor. Yani belli ki, montajlanmış bir video üzerinden manasız bir tartışma başlıyor.

Ya Cumhurbaşkanı saatlerce top sürüyor ya da eski Bakan kaş yapayım derken göz çıkartıyor. 

Eğer Cumhurbaşkanı’nın sağlığı ile ilgili halka bir şey açıklama ihtiyacı hissediliyorsa, Cumhurbaşkanı’nın sağlığından sorumlu olan hekimler aynen ABD’de olduğu gibi resmî bir açıklama yapar, konu kapanır. 

Bu iş spor videoları ile olmaz. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Liyakate önem vermeyenlerin kendi parlak bürokratlarını hapse atmak zorunda kaldıkları görüldüğü zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları