Deprem yardımları ödendi mi!

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sizlerden gelen ve kendisine ilettiğim “Suriyeli 4 bin sağlık çalışanı istihdam edildiği” yolundaki sözleri ile ilgili soruya, doğrudan kendi sosyal medya hesabı üzerinden yanıt vermeyi tercih etti ve bu sözlerinin 4 yıl önce, uluslararası bir toplantıda sarf edildiğini ve bu kişilerin göçmenlere Avrupa Birliği fonlarından gelen para ile hizmet veren Göçmen Sağlığı Merkezleri’nde çalıştığını açıkladı. Yine kendisine sorduğum “kamu hastanelerinde Suriyelilerin öncelikli hasta muamelesi gördüğü” iddiaları ile ilgili ise henüz bir yanıt alamadım.

Bu arada Bakan Koca’nın depremin çabuk unutulduğu yolundaki eleştirisine ise yüzde bir milyon katılıyorum.

200 bine yakın insanımızın yitirildiği bir depremi, sonrasında yaşananları hafızalarımızdan sildik neredeyse.

Bu yüzden ben bu depremi unutturmama amacındayım.

O yüzden de hafızalarımızı tazelemeye başlayalım istiyorum.

Hatırlayacaksınız, depremin hemen ardından ciddi bir toplumsal duyarlılık oluşmuş, deprem bölgesine yardımlar başlamıştı.

Ancak dönemin iktidarı, yani aynı zamanda bugünün de iktidarı, milletin yardım şevkini kaçırmak için elinden geleni yapmış, deprem yardımlarında bile sizden bizden uygulaması başlatmış, milleti AFAD’cılar ve AHBAP’çılar diye ikiye bölmüştü.

Troll saldırıları ile, canını dişine takmış yardım toplamaya çalışan Haluk Levent’in bile ödünü koparmışlardı.

Bu arada bir de “Resmî Yardım Kampanyası” düzenlenmişti.

Tüm televizyonların ortak yayını ile “Türkiye Tek Yürek” kampanyası yapılmış, yaklaşık 115 milyar TL’lik bağış sözü verilmişti.

Bu bağışların hemen hemen 90 milyar TL’si, kamu bankaları ve kamu kurumları tarafından yapılmış ve bu durum hem alay hem de eleştiri konusu olmuştu.

Devletin bir cebinden diğer cebine para aktarılması herkesi güldürürken, bu bağışlar yolu ile kamunun 90 milyar TL’lik bir miktarı Sayıştay denetiminden kaçırması eleştirilerin kaynağı idi.

Ancak daha sonra komedinin daha büyük, eleştirilerin ise yersiz olduğu anlaşılmıştı.

Kamu kurum ve bankalarının kampanya için söz verdikleri miktarları ödemedikleri kısa süre içinde ortaya çıktı.

115 milyar liralık “sözde” bağışın 41 milyar lirası ödenmemişti. Kimin ödemediği açıklanmıyordu ama ödemeyenlerin kamu kurumları olduğu çok açıktı.

Aradan 5 aya yakın zaman geçti.

Bu bağışların akıbeti hâlâ sır.

Gizli yapılması gereken yardımlar açık, açıkça söylenmesi gereken yapılmayan ödemeler ise gizli.

Şu millete bir açıklama borçlusunuz.

Söz verdiği yardımları yapmayan, ödemeyen kurumlar veya kişiler kimler?

Televizyonda canlı yayında, ünlülere alkışlattığınız yalancılar ve haysiyetsizleri öğrenmek hakkımız.

Alkışladığımız gibi, sövmek de hakkımız.


Yanardağ’a kızanlara bir soru!

Sayın Devlet Bahçeli, Merdan Yanardağ ile ilgili sert sözler etmişsiniz.

Siyasi konumunuz gereği, bunları söylemek zorundasınız, temsil ettiğiniz düşünce ve siyasi duruş bunu gerektiriyor, farkındayız.

İtirazımız yok.

Yanardağ’ın sözlerine ben de katılmıyorum ama kaçma ve delil karartma riski bulunmayan birinin tutuklu yargılanmasına itiraz ediyorum.

Ancak basit bir sorum var.

Merdan Yanardağ’ı sert biçimde eleştiren siz, aşağıda yazacağım cümleler ile ilgili ne düşünüyorsunuz:

“Diyorlar ki, Devlet’e katil deme. Olur, seri katil.”

“Şehitlik kavramı İslam’da vardır. Türk Kürt savaşı dediğiniz şeyde ise şehitlik yoktur. Anlaması çok mu zor hakikaten!”

“Devlet JİTEM’e terör örgütü desin. Kürtlerden de PKK’ya terör örgütü demesini bekleyebiliriz o zaman.”

“Sarı kırmızı yeşil, sarı kırmızı yeşil, sarı kırmızı yeşil, sarı kırmızı yeşil, sarı kırmızı, yeşil, sarı kırmızı yeşil, sarı kırmızı yeşil”

“TSK gerçekten Peygamber Ocağı olsaydı, arife günü kan döker miydi?”

Devlet Bey, bu sözler ne Merdan Yanardağ’a ait ne de marjinal bir yayında kalem oynatan radikal solcu ya da Kürtçü birine.

Sosyal medyadaki bu sözlerin ve benzer köşe yazılarının sahibi Devlet’in resmi televizyonu TRT’nin yönetim kurulu üyelerinden biri.

Benzer sözlerin sahiplerinin birinin hapiste, birinin TRT’ yönetim kurulu odasında olması sizi rahatsız etmiyor mu!

Bence ikisi de oldukları yerde olmamalılar.

Ya sizce!


Hangisini tercih edersiniz, darbe destekçisi mi, IMF mi!

Daha önce tahmin ettiğim ve sizlerle de paylaştığım gibi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Körfez turuna çıkıyor.

Dünün darbe destekçisi, FETÖ dostu ülkelerinden “yatırım” isteyecek.

Yatırım dediğimiz şey, yeşil yatırım, dolar.

Erdoğan’ın, dün söylenilen her şeyi unutup bugün bu ülkelere gidip, kucaklaşmasının tek bir nedeni var aslında.

IMF’e gitmemek.

Çünkü sorun bunu seçmene anlatmak olsa, Erdoğan IMF’ye gitse bile bunu seçmenine öyle güzel anlatır ki, yarın tüm AK partililerden IMF güzellemesi duyarız!

Çünkü IMF’e giderse bunu kendi seçmenine anlatmanın zor olduğunu düşünüyor. Oysa “din kardeşine” her zaman gitmesi mümkün.

Halbuki IMF’e gitse ülke için çok daha yararlı. Çünkü IMF üye ülkelere piyasada bulunabilecek en düşük faizle ve en şeffaf krediyi veriyor.

Ama kim bilir belki de sorun şeffaf olmak zorunda olmasında.


Aziz Nesin’in anlattığı CHP

Mektep arkadaşım, Firuz Soyuer, dün CHP’nin kendi belediye başkanlarını yıpratma konusundaki azmini anlatan yazım üzerine eski 60 yıllık bir yazı yolladı.

Yazının sahibi Aziz Nesin.

Büyük yazar 1961 yılında, yani tam 62 yıl önce Tanin gazetesinde şöyle bir cümle kaleme almış:

“İktidarlar niçin iktidara geldiklerini unuttukça yıpranırlar ama CHP bu anlayıştaki temsilcileri ile daha iktidara gelmeden kendini yıpratıyor. Çünkü niçin iktidara gelmesi gerektiğini daha iktidara gelmeden unutuyor.”

Yani 62 yıldır CHP’de değişen bir şey yok.

Aslında Aziz Nesin’in Suçlanan Ve Aklanan Yazılar kitabını okursanız, sadece CHP’de değil, Türkiye’de değişen pek bir şey olmadığını görürsünüz.

Belli ki, 1950’den beri aynı trende aynı yöne doğru ilerletiliyoruz.

CHP de o trenin bir vagonu. İçindekilerin trenin ters yönüne yürüyerek, diğer yöne gittiklerini zannettikleri bir vagon. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Zekaya ve bilgiye saygı duymayı öğrendiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları