Para yok ama anlaşmak istediğimiz konusunda anlaştık

Önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı gittiler Körfez’e.

Körfez dediysek, İzmit’e değil elbette. Arap Yarımadası’nın zengin köşesine.

Para bulmaya.

Bize ulaşan haberler, Körfez’dekilerin “İyisiniz hoşsunuz da biz sizi tanımayız. Asıl patronun garantilerini isteriz.” dediği yolunda idi.

Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan “genişletilmiş” körfez turuna çıktı. Suudi Arabistan’ı da kapsayan.

Birkaç Togg götürdü yanında. Katar emiri de Togg’a karşılık Messi imzalı Topp gösterdi.

Gezinin sonunda imzalar atıldı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da duyuruyu yaptı: “BAE ile 50,7 milyar dolarlık anlaşmaya varıldı.”

Ne yalan söyleyeyim sevindim.

Aynı ülkenin TAQA firması ile 2013 yılında 20 milyar dolarlık anlaşmaya varılmış ama sonrasında Türkiye’nin tavrından rahatsız olan BAE anlaşmayı bozup gitmişti.

Bu kez 50 milyar doları aşan anlaşma iyiydi.

Sonra detayları okumaya başladım.

Ortada bir anlaşma falan yoktu.

Bir MOU vardı. Yani bir “Memorandum of Understanding”

Niyet mektubunun “hallicesi”.

Türk basınının “50 milyar dolarlık anlaşma” diye duyurduğu Memorandum of Understanding nedir!

Özetle şudur.

“Aşağıda belirtilen konularda anlaşmaya çalışmak konusunda anlaştık.”

Memorandum of Understanding denilen bu tür imzaların en önemli özelliği hiçbir bağlayıcılığının olmaması, yarın öbür gün, MOU’de belirtilen konularda bir anlaşmaya varılamaması durumunda hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmamasıdır.

Bir örnek vermek gerekirse, 2002 yılında Galatasaray’ın 2. Başkanı olduğum sırada, yönetim olarak yabancı bir firma ile Mecidiyeköy’de Galatasaray’a bir stat yapmaları konusunda bir MOU imzalamıştık. O stat hiçbir zaman gerçekleşmedi. Hatırladığım kadarı ile bizden önceki yönetim de benzer bir MOU’yü başka bir firma ile imzalamıştı.

Şimdi o stadın yapılacağı yerde 4 tane gökdelen yükseliyor.

Yani aslında ortada ne bir anlaşma var ne de hakiki bir 50,7 milyar.

O Memorandum of Understanding’de belirtilen tüm konularda mutabakat sağlanır, taraflar belirtilen tüm alanlarda birer “anlaşma” imzalarsa o zaman 50,7 milyar dolarlık bir şey ortaya çıkabilir. Bugün yapılan anlaşmanın mali hiçbir değeri yoktur. Karşılıklı güven gösterir, anlaşma zemini olduğunu ama henüz anlaşma sağlanmadığı ifade eder. Ortada ne bir para vardır ne de bir para el değiştirmiştir.

Yapılacak görüşmeler sonrasında mutabakat sağlanır; fiyat, haklar, yasal korumalar ve güvenceler karşılıklı kabul edilip bir anlaşmaya dönüşürse mali değeri de olur!

Ne zaman olur Allah bilir…

Tabii Memorandum of Understanding’ler ülkeler arasında yapıldığı zaman bir başka unsuru daha barındırır içinde.

Anlaşma olarak Birleşmiş Milletler’e bildirilmek durumunda değildir, içeriği açıklanmak zorunda değildir. Yani “gizlilik” içerir. Yasama organlarının, yani meclislerin, onayına tabi değildir. Yeni Türkiye örneğinde TBMM’ye götürülüp içeriği konusunda bilgi verilmesi gerekmez.  

Yani anlayacağınız, bu imzalanan Memorandum of Understanding, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimden önce gidip bulduğunu açıkladığı 300 milyar dolarlık yatırımdan hallice bir durumdur ama Nasreddin Hoca’nın bahçesine diken ektikten sonra alacaklısına dediği gibi “peşin parayı gördüm” diye gülmemek gerekir.


Kurultay öncesi örgüt görevden alma rahatsızlığı

CHP’deki “gizli toplantı” ile ilgili dün yazdım. Toplantıya katılan bazı isimlerle de görüştüm.

Engin Altay, “Aynı yazdığınız gibi. Gizli falan değil. Grup başkanın, grup başkanvekilinin, parti yöneticilerinin neredeyse hepsinin katıldığı bir toplantı nasıl gizli olur.” dedi. O sırada toplantıyı kimin sızdırdığını araştırıyorlardı.

“14 dakika kalıp sonra ayrılan bir isimsiz katılımcı var. O şüpheli. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama sonuçta toplantı öncesi davet mailleri birçok kişinin elinden geçti. Herhangi biri olabilir.” diye olası şüphelilere değindi.

“Sızdıranı aramanız toplantının gizli olduğu izlenimi doğuruyor.” dedim.

“Ne alakası var. Sadece aile içi, parti içi bir toplantıyı kamuoyuna açmak hoş değil. Sizin evinizin salonundaki konuşmalar ailenizden gizli olmaz ama birisi bunu çekip yayınlarsa da hoş olmaz herhalde.” diye itiraz etti. Haklı idi.

Sonra daha detaylı anlattı:

“Yahu partide bir sorun olduğu ortada. Seçmenle duygusal bir kopuş yaşandığını herkes söylüyor konuşuyor. Biz de buna kör değiliz. Görüyoruz. Çözüm arıyoruz, çare arıyoruz. Bu bir arama toplantısıdır. İlk de değil, son da olmayacak. Daha önce bir tane daha yaptık. Basına da yansıdı o. Bu kez Kurultay nedeniyle herkes bölgesine gittiği için zoom ile yaptık. Bu toplantıları yapmasak, her şey şahane biz de nasılsa seçildik diye otursak daha mı iyi. Bakın Fatih Bey, o toplantıya katılanların büyük bölümünün hiçbir siyasi beklentisi yok. Çoğu artık parti yönetiminde aktif bir görev beklemeyen, istemeyen adamlar. Nasıl bir yol bulalım ya da yapalım da partiyi iktidar alternatifi haline getirelim ve yakındaki seçime güçlü girelim diye toplanmışız. Bunun ayıbı nerede. Sizin de yazdığınız gibi toplanmasak ayıp!” dedi.

Bu arada toplantının gerekçelerinden birini de söyledi.

“Bakın Kurultay öncesi hepimizde bir rahatsızlık var. Bazı il ve ilçe örgütleri görevden alınıyor. CHP’de bu hep olur. Örgütler şu veya bu nedenle görevden alınır bazen. Ama böylesi hiç olmadı. Kurultay süreci başladıktan sonra genel merkez örgütlere dokunmaz. Dokunmazdı. Bu partinin bir prensibi idi. Şimdi bu da ayaklar altına alındı. Kurultay’a doğru bazı örgütler görevden alınıyor. Bu kabul edilemez. Buna hepimiz itiraz ediyoruz.” dedi.

Ben ise hangi gerekçe ile olursa olsun, ister gizli ister açık, CHP’deki tek adam rejimini, üstelik de “başarısız tek adam” rejimini değiştirmek isteyen herkesin toplanmasına hak veriyorum.

İster gizli ister açık.

Engin Bey’in uzay fonu

Engin Altay’a sosyal medyada çok konuşulan ve herkesi güldüren arka fonunu sordum.

“Gizli” toplantının açık yayınını izlediyseniz, Engin Altay’ın arkasında bir uzay fonu vardı ve sosyal medyada “Engin Altay’ı uzaylılar kaçırdı yardım istiyor” gibi gırgırlar yapılıyordu.

Engin Altay güldü.

“Tüm zoom toplantılarında arkama bu sanal fonlardan yerleştiriyorum. Bazen arabada, bazen çok alakasız bir yerde, bazen evde olsam da. Bunlar sanal. Online yapılan MYK’larda da bazen bu fonu kullandım. Genel başkanımız benim bu fonumu gayet iyi bilir.” dedi.


Merak edilmeyen sual

Muhalefet olmakla alakası olmayan, şaşkın muhalefet sormaz ve sormayacak biliyorum.

Ama ben bir vatandaş olarak gerçekten merak ediyorum.

Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne yapılan ziyarette, resmî heyette Cumhurbaşkanı’nın oğlunun ne işi var?

Cumhurbaşkanı’nın zaman zaman ortaya çıkan sağlık sorunları nedeniyle elbette yanında ailesinden birilerinin, oğlunun olması gayet kabul edilebilir bir durum.

Fakat resmî toplantılarda, resmî heyette hangi görev ve sıfatla yer aldığını bilmek zannederim hakkımız.

Bilal Erdoğan Bey’in resmî heyette yer almasını ve resmî görüşmelere katılmasını sağlayan görevi, titri nedir!

Gerçekten merak ediyorum.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu soru sizinle ilgili değil.

Siz Mete Gazoz’un ya da jimnastik milli takımımızın elde edeceği başarıları bekleyin.

Onları kutlarsınız bir ara…


Biontech aşısı olanlar 8 yıl içinde ölecek mi!

Sosyal medya aracılığı ile yayılan saçmalıklara şimdi bir de “graphene oxid” iddiası eklendi.

İddia şu.

Pfizer, Biontech ile birlikte ürettiği COVID-19 aşısının içinde grafen oksit bulunduğunu açıkladı ve bu grafen oksiti alanlar 8 yıl içinde ölecek.

Grafen oksit bilim dünyası içinde tartışmalı bir madde. Pek çok olumlu fonksiyonu olduğuna dair makaleler de var, kanda bulunmasının sorunlar yarattığı yolunda makaleler de. İlaç dünyası zaten genelde böyle çalışıyor. Zarar ve yarar mekanizmaları karışık ve bakış açısı ile alakalı.

İlacı zehirden ayıranın doz olduğu ise zaten ilk çağlardan beri bilinen bir gerçek.

Ancak bilinen bir başka gerçek ise şu.

Pfizer’in COVID-19 aşısının bileşiminde grafen oksit bulunduğuna dair bir açıklaması yok. Ve Binotech’in COVID aşısının içeriği zaten biliniyor ve içeriğinde bu maddenin bulunduğuna dair hiçbir bilgi yok.

Var mıdır yok mudur, Pfizer’e ya da bir başka ilaç şirketine ne kadar güvenilir bilemem.

Ama şurası kesin, iddiaya dayanak olan “Pfizer’in açıklamasına göre” cümlesi yalan. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Merak kediyi öldürmediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları