Putin Erdoğan’ı kahraman yapmayı bıraktı

Ağustos ayında görüşecekler dendi.

Ağustos ayında görüşmedi.

Türkiye’ye gelecek dendi.

Gelmedi.

Kimden söz ettiğimi anlamışsınızdır.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky’nin Türkiye ziyareti sonrası Türkiye Cumhurbaşkanı “NATO’ya alınmanızı destekliyoruz” deyip bir de yanına Azov tabur komutanlarını katıp geri yollayınca Türkiye’ye kızarak Tahıl Koridoru Anlaşması’nı iptal eden ve Türkiye ile ilişkileri soğutma sinyalleri veren Putin’den.

Bizim istediğimiz zamanda değil kendi istediği zamanda.

Bizim istediğimiz yerde değil kendi istediği yerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü Putin.

Bekletmeyip, kapıda karşılamasına çok sevindi herkes ama “Tatile buraya gelin” sözünün satır aralarında “Türkiye’ye eskisi kadar turist yollamayabiliriz” imasını kimse anlamadı.

Görüşmenin tam bir fiyasko olduğunu ise zannederim en hükümet yanlıları bile anlamış olmalı ki, “zafer” başlıkları atılmadı.

Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm olumlu cümlelerinin ardından, Rusya liderinin, “Batılı partnerlerimiz bizi dolandırdı” diyerek kimi kast ettiği ortadaydı.

Erdoğan’ın “Rusya, fakir Afrika ülkelerini buğdaysız bırakmaz” derken Putin’in buna yanıtı “Verdiğimiz tahılın yüzde 70’den fazlası Avrupa ülkelerine gitti” oldu ve fakir ülke edebiyatını yemediğini gösterdi.

Ve nihayetinde “Tahıl Koridoru Anlaşması’nı canlandırabiliriz ama bunun için önce Batı’nın bize uyguladığı ambargoyu kaldırması gerek” diyerek anlaşmayı ancak “balık kavağa çıkınca” canlandırabileceğini söylerken asıl söylediği “Siz bu anlaşmayı unutun”du.

Putin, Türkiye’nin makas değiştirdiğinin, yeniden Batı’ya yöneldiğinin farkında olduğunu gösterdi. Bu yüzden de Erdoğan’a geçmişte verdiği desteği kestiğini, güçlü arabulucu rolünü elinden aldığını da herkese açıklamış oldu.

Umarım bize açıklanmayan bölümde BOTAŞ’ın ertelediği doğalgaz borcunun bir an önce ödenmesini isteyip, bir daha da erteleme yapmayacağını söylememiştir.


Makas değiştirmenin sonuçlarını OVP sonrası göreceğiz

Putin’in de farkında olduğu, Türkiye’nin yeniden Batı’ya, İngiltere ve ABD’ye yaklaşma ya da yanaşma çabalarının meyvelerinin bir bölümünü muhtemelen yarın göreceğiz.

Çünkü yarın Ankara’da ekonomi yönetimi Orta Vadeli Programı (OVP) açıklayacak.

Hatırlayacaksınız, bundan 5 yıl kadar önce dönemin Ekonomi ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Orta Vadeli Programı Dolmabahçe’de ekonominin özel sektör aktörlerinin de katıldığı bir toplantı ile açıklamış, iş dünyası temsilcileri ve anlı şanlı holding patronları programı öve öve bitirememiş, alkışlamaktan avuçları patlamıştı.

O programın ülkeyi getirdiği hal ortada. Boşalmış Merkez Bankası rezervleri. 2018 yılında ortalama 4,8 TL olan doların bugün 27 TL’ye gelmiş olması.

Mehmet Şimşek’in orta vadeli programı elbette böyle felaket sonuçlar doğurmayacak.

Şimşek şu ana kadar hatasıza yakın bir yönetim sergiliyor ve Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’la uyum içindeler.

Yarın ki OVP açıklamasına “akredite” gazeteciler ve iş dünyasından davetliler var. Ve yarınki, OVP açıklamasından sonra Türkiye’nin “makas değiştirmesinin” sonuçlarını göreceğiz.

Bakan OVP’yi açıklayacak.

Ve Türk ekonomisinde herhangi somut bir değişiklik olmadığı halde, yani sanayi üretimi düşerken, enflasyon artma trendini sürdürürken, rezervler ekside giderken, üretimde bir artış görülmezken ve dış ticaret açığı rekor üzerine rekor kırarken, Batılı kredi derecelendirme kuruluşları birkaç gün içinde Türkiye’nin kredi notunu arttırdıklarını açıklamaya başlayacaklar. En azından görünümü olumluya çevirecekler. Hem de ummadığınız bir hızda ve peş peşe.

Peki bu kötü bir şey mi!

Bence değil.

Ama ağa maraba meselesi her zamanki gibi baki!


Hastalar göçmen mi olsak diyor!

Diken internet sitesinin haberinden öğrendiğime göre ilaç devi Roche, organ nakillerinde kullanılan çok önemli bir ilacını Türkiye pazarına vermeyi “Türkiye’de uygulanan temel fiyatlandırma ve geri ödeme politikalarına bağlı olarak dünyada hastaların erişimine sunulan firmamızın yenilikçi çözüm ve tedavilerini, Türk hastaların kullanımına sunamamanın derin üzüntüsünü yaşarken piyasada var olan ilaçlarımızın da devamlılığı konusunda büyük endişe duyuyoruz.” açıklaması ile durdurmuş.

Başka firmalara ait birtakım ilaçların da açık olmayan bir ambargo ile, aynı nedenlerden ötürü bulunamadığını, firmaların çok az sayıda ilacı vererek varmış gibi yaptığını ama çok önemli ilaçların aslında yok olduğunu da biliyoruz.

Kimi çok önemli kanser ilaçları da artık piyasada yok.

Ve daha da önemlisi, Bakanlığın kurulları, akıllı ilaç kullanımı gereken hastaların bu ilaçlara erişim için yaptığı başvuruları bu ilaçların pahalı ilaçlar olması nedeniyle reddediyor.

Pek çok kanser hastası, belki de tedavi edilebilecek hastalıklarını tedavi ettiremiyorlar.

Tüm bunların nedeni parasızlık. Sağlıktaki sisteme artık para yetiştirilemiyor.

Hastane kapılarında kuyruk yok ama randevu sıralarındaki kuyruk geçmişte hastane kapılarında olanın birkaç misli.

Eskiden her türlü tedavi için imkan yaratan Türkiye’de artık pek çok ilaç bulunamıyor, Bakanlık pahalı ilaçların kullanımını giderek engelliyor.

Hastaların ilaçtaki katılım payları giderek artıyor ve özellikle emekliler açısından karşılanamaz hale geliyor.

Ama aynı Bakanlık yasa içi veya dışı fark etmeden Suriyelilerin, Afganların, cümle göçmenin sağlık faturalarını ödemeye devam ediyor.

Ve artık Türk vatandaşları “Suriye’den vatandaşlık alıp, Türkiye’ye göçmen olarak geri mi gelsek” diye ciddi ciddi düşünmeye başlıyor.


NAZİ bunlar

Milyonlarca göçmenin Türkiye’yi istila etmesine karşı çıktığımız zaman bize “faşist” diyen dandik liberallerin sesi, milli marşımızı okurken gözleri dolan, şampiyon voleybolcumuz Ebrar Karakurt’a yapılanlara ve LGBT olarak adlandırdıklarını neredeyse ölümle tehdit edecek noktaya gelenlere karşı nedense pek çıkamıyor.

Ulan asıl faşizm bu.

Hitler’in NAZİ Rejimi değil miydi!

NAZİ’ler tüm eşcinselleri toplama kamplarına atmış, işkence etmiş sonra da öldürmüşlerdi.

Bugün de Türkiye’de hemen hemen aynı hislerle dolu bir grup var ve bu grubun içinde eski belediye başkanları, sözde akademisyenler, akademik ünvana sahip deliler ve siyasetçiler var.

Açıkça Nazi kafasını paylaşıyor, Hitler’in izinden gidiyorlar. 

Ellerinden gelse karşı oldukları bu grupları toplama kamplarına tıkacaklar. 

Allahtan iktidar bu fikri paylaşmıyor da, bu NAZİ artıkları amaçlarına tam olarak ulaşamıyor.

İktidar da bunlar aynı fikirde olsa idi, zannederim LGBTİ’nin simgeleşmiş isimlerinden Bülent Ersoy ile aynı masaya oturmazlardı!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Cehalete verilen primin, ilkelliğe çıkarılan davetiye olduğunu unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları