Bunlar da mı ırkçı!

Lübnan uzun yıllar Suriye’nin yarı işgali altında yaşamış bir ülke.

Lübnan’a sıkça gittiğim yıllarda, daha Beyrut Havalimanı’na iner inmez sizi Hafız Esad’ın dev bir portresi karşılardı.

Yollarda, sokaklarda, binalarda ya Hafız ya da oğlu Basil Esad’ın fotoğraflarını görürdünüz.

Ülkenin dört bir yanında “güvenliği sağlayan” Suriyeli askerlerin oluşturduğu güvenlik noktaları vardı.

Beyrut’ta, en kritik noktalarda Suriye Ordusu’nun kışlaları bulunurdu.

Şimdi ise Lübnan’da 815 bini kayıtlı yaklaşık 1 milyon 500 bin Suriyeli “mülteci” var.

Yaklaşık 5,5 milyon nüfuslu ülkede yaklaşık her beş kişiden biri Suriyeli göçmen.

Ve bir Arap ülkesi olan Lübnan’da İçişleri Bakanı Bassam Mavlavi “göçmen krizinin ülkesi için dayanılmaz boyuta ulaştığını, Suriyeli sığınmacıların Lübnan’ın demografisine ve kimliğine tehdit haline geldiği söyledi ve tüm göçmenlerin bir an önce Suriye’ye dönmesi için harekete geçeceklerini” açıkladı.

Suriyeli göçmenleri BM yardımı ile ülkelerine göndermek istiyorlar ama “zorunda kalırsak zorla göndeririz” demeyi de ihmal etmiyorlar.

Nüfusunun yüzde 95’i Araplardan oluşan bir Arap ülkesi, Suriyeli Arapların ülkenin demografisine zarar verdiğini söylüyor.

Peki sizce Lübnanlılar “ırkçı” ya da “Arap düşmanı” olabilir mi!

Pakistan da uzun yıllardır Afgan göçmenlere ev sahipliği yapıyor. Özellikle sınıra yakın Peşaver, bizim Hatay ya da Kilis gibi artık çoğunluğu göçmenlere kaptırmış durumda.

Kent uzunca bir zamandır, medeniyetten giderek uzaklaşan bir görünüm içinde ve terörün kol gezdiği bir yer halinde.

Ve şimdi Pakistan, Afgan göçmenleri ülkelerine geri yollamak için harekete geçti.

Nüfusunun yaklaşık yüzde 20’ye yakını Peştun olan Pakistan, yüzde 40’ı Peştun olan Afganlara karşı ırkçı bir tutum içinde mi sizce!

Yukarıdaki iki ülkenin dinî açıdan da ülkelerindeki sığınmacılarla bir sorunu yok. Benzer dinî yapılara sahipler.

Demek ki neymiş!

Aklı başında bir yönetime sahip, geleceğini düşünen hiçbir ülke bu kadar fazla sığınmacıyı kabul edemezmiş.

Pakistan gibi öngörmekten aciz olanlarsa başlarına gelen felaketi kabullenmek ve önlemi sonrasında almak zorunda kalırmış.

Demek ki neymiş!

“Bu kadar da göçmen almamalıyız” diyenler ırkçı falan değilmiş.

Sadece daha öngörülü ve muhtemelen daha zeki insanlarmış.

Sonu felaketle bitecek aptalca politikaları önceden görüp eleştirmek ırkçılık değilmiş.

Demek ki neymiş!

İktidarlar yönetmeye çalıştıkları ülkelere yüz yıllar boyu sürecek zararlar vermemeliymiş!


Mülakat niye bitmez

Öğretmenler “mülakat sistemi” konusundaki tepkilerini göstermeye devam ediyorlar. Haklılar, göstermeliler.

Peki bu tepkiler bir sonuca ulaşır mı!

Zor…

Çünkü hep söylüyorum, mülakat siteminin tek alternatifi var: Liyakat

Ve AK Parti iktidarı döneminde “liyakat” sistemine geçiş yapmak imkansız.

Bakın size bir örnek verelim.

Konya’da köklü bir üniversite var.

Konya Selçuk Üniversitesi.

Biz Boğaziçi falan derken bakın bu ve bunun gibi Anadolu’daki üniversitelerde neler oluyor.

Bu üniversiteye bir profesör atanıyor.

Biliyorsunuzdur, eskiden rektör olmak için profesörlükte belirli bir süre geçirmek gerekiyordu. AK Parti bunu zaten kaldırmıştı. Bugün profesör yapıp, yarın rektör olarak atamak mümkün hale gelmişti.

Ancak beteri de oldu.

Konya Selçuk Üniversitesi’ne Metin Aksoy adında biri atandı. Profesördü ama daha önemlisi Yozgat’tan AK Parti milletvekili adayı olmuştu.

Atandı ve atanmasının ardından şu ortaya çıktı.

Aslında profesör bile olamazdı. Durum şikayet üzerine ortaya çıktı.

Üniversitenin yine AK Parti tarafından atanmış eski rektörü Prof. Mustafa Şahin de olayı doğruladı ve “Komisyonda incelenmiş. Yayınları eksikmiş, profesör olmak için gereken 40 puan altındaymış. Ama rapor hazırlanmamış.”

Ve profesör bile olmaması gereken adam şimdi rektör.

Zannederim şimdi anlamışsınızdır “mülakattan” niye vazgeçemeyeceklerini.

Aksi takdirde aralarından atayacak adamın çıkmaz.

Mesele bu kadar basit.


Güçlü ve saygın ülkenin takımına muamele

Galatasaray ve Galatasaraylılar, Manchester United kulübü tarafından ne kadar iyi karşılanıp ne kadar iyi ağırlandılar ise, Manchester gümrük görevlileri tarafından o kadar kötü uğurlandılar.

Yıllardır Galatasaray’ın her yurt dışı deplasman maçına giden, büyük rezilliklerin yaşandığı ve Galatasaraylıların polis tarafından dövüldüğü, havalimanında yaşananlara itiraz eden Prof. Deniz Gökçe’nin Madrid Havalimanı’nda polis tarafından tartaklandığı maçta olan bir Galatasaraylı bile Manchester Havalimanı’nda yaşananların yanında Madrid’de yaşananların insani kaldığını söylüyor. Aynen şöyle anlatıyor olanları:

“Ben hayatımda böyle bir rezillik görmedim. Maç sonrası tam 230 kişi havalimanına geldik. Ve tam üç saat boyunca havalimanında tacize uğradık. Her bavul, her çanta, her ceket, her cep tek tek aranarak, içindeki her şey ellenerek, diş macunları bile likit sayılarak elimizden alınıp atılarak, parfümler sıkılıp analiz edilerek, bırakın plastik olanları, altın çakmaklar bile elimizden alınarak, herkesin ayakkabısı çıkarılıp tabanları kontrol edilerek, tüm yolcular teker teker elle ve tavizkâr bir biçimde onar dakika aranarak ağır biçimde insani hakarete uğradık.

Sadece bize değil, aynı muameleyi futbolculara, yöneticilere, teknik adamlara da uyguladılar.

Sonunda o efendi Erden Timur bile isyan etti.

‘Ben avukatım ve bize bu muameleyi yapamazsınız. Bu fiziki tacizdir ve suçtur. Açık bir mobbingdir. Biz terörist kafilesi değiliz’ diye çıkıştı. Bunun üzerine sesler yükseldi. Polisler geldi. Yaşadıklarımız kelimelerle anlatılacak gibi değildi. Kabus gibi bir gece geçirdik ve uçağımız 3 saat gecikme ile kalkabildi.” 

Takımın ve yönetimin vize alma sürecinde başlayan rezalet Manchester’da böyle sona erdi anlayacağınız.

Siz hâlâ Türkiye’nin uluslararası saygınlığı olan bir ülke olduğuna inanmaya devam edin.

Ve bu masalınızı sadece Galatasaray kafilesine değil, vize almak için konsolosluk kapılarında süründürülenlere ve özellikle de okullarına gitmek için aylardır öğrenci vizesi bekleyen gençlere anlatın olur mu!

Sizi gidi uluslararası saygınlığı olan iktidarım benim.


Enflasyonda CKDB endeksi 

Gerçek enflasyonu mu öğrenmek istiyorsunuz?

TÜİK’i boşverin. 

Yok yok ENAG’ı da boşverin. 

Bunların yaptıkları hikaye. 

Piyasadan, gerçeklerden kopuklar. 

Gerçek enflasyonu hesaplamak için artık bambaşka ve çok daha sağlıklı bir yöntem var. 

CKDB endeksi benim artık enflasyonu hesaplamadaki tek yöntemim. 

CKDB ne mi! 

Aaaa, yapmayın. 

Çok basit. 

Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı. 

Emniyet Genel Müdürlüğü mali tablolarına göre CKDB’nin geçen yılın ilk ayında 337,7 milyon TL olan harcamaları bu yılın Ağustos ayı itibarıyla 693 milyon TL’ye çıkmış. 

Bana göre en gerçekçi enflasyon hesabı budur. 

Yaklaşık yüzde 106’dır. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Aptallara hitap edenler akıllılardan saygı beklemediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları