Galatasaray’da neler oluyor!

Pazar günü spor, daha doğrusu Galatasaray yazarım dedim.

Madem dedik, yazacağız.

Bilirsiniz, spor kulüplerinin seçimle işbaşına gelen 10-15 kişilik seçilmiş yönetim kurulları vardır.

Kulüplerin, futbol şubelerini şirketleştirmelerinden sonra buna bir de şirket yönetim kurulları eklendi.

Sistem genelde şöyle işler.

Kulüp üyelerinden oluşan kulüp genel kurulları yönetimleri seçer. Seçilmiş yönetimler de, en büyük hissedarın yetkilisi olarak kulübün şirket ya da şirketlerinin yönetim kurullarını belirlerler.

Galatasaray’da da genel kurul 10 asil, 5 yedek üyeden oluşan yönetim kurulunu, o yönetim de 11 kişilik Galatasaray Sportif AŞ yönetim kurulunu belirler.

Genelde kulübün Başkanı aynı zamanda Sportif AŞ’nin de başkanı olur ve seçilmiş kulüp yönetiminden birkaç isim bu yönetimde de yer alır.

Kulüp yöneticiliği yapmış olanlar bilirler, kulüplerde seçilmiş yönetimlerdeki yöneticilerin büyük bölümü hiçbir işe yaramazlar.

Toplantılara gelir giderler, gazetecilerle sohbet ederler, restoranlarda yer ayırtırken kulüp yöneticisi olmanın avantajını kullanıp iyi yere otururlar, otopark görevlilerinden saygı görürler ama kulübe bir faydaları yoktur.

Mesela Galatasaray’da 10’u asil, 5’i yedek 15 yönetim kurulu üyesinin asillerden en fazla 5’i kulüp için faydalı bir şeyler yapar.

Yedeklerden de birkaçı bir dahaki dönem asil olabilmek için ciddi anlamda çalışır.

Gerisi bir işe yaramaz.

Bu işe yaramazlar ikiye ayrılır.

Efendi efendi oturanlar. Bunlar zararsızdır.

Bir de zararlı tür vardır. Bunlar bir şey yapmadığı gibi gazetecilere yalan yanlış bilgi sızdırır, çalışan yönetim kurulu üyelerini eleştirir, popüler hale gelmiş olanlara ise ağır biçimde bok atarlar.

Baktılar yeterince zarar veremiyorlar, sonunda istifa ederler.

Bunları bildikten sonra şimdi gelelim Galatasaray’da neler olup bittiğine.

Galatasaray Spor Kulübü’nde ilk şok seçimlerin hemen ardından yaşandı.

Küme düşmekten son anda kurtarılmış kötü bir takım devralınmıştı.

Takımı yenilemek gerekiyordu. Başkan Dursun Özbek seçimden önce cüzdanını sallayarak, sorunları çözeceğini vaat etmişti.

Yeni yönetim bütçe hazırlığına girişti.

Ancak Başkan’ın salladığı cüzdandan kulübe gelen bir şey yoktu. Cüzdan boştu.

Bu durum sıkışıklığa neden oldu ama büyük bir sorun yaratmadı.

Mesele büyük oranda Erden Timur tarafından çözüldü.

Bir yandan da Florya’da Burak Elmas yönetimi döneminde hazırlanmış bir gayrimenkul projesi vardı ve kulübün dertlerini çözecek tek projeydi.

Proje Elmas yönetimi zamanında Erden Timur tarafından hazırlanmıştı ama hayata geçememişti.

Zaten Timur’un da yönetimin yanında olmasının nedeni bu projeyi hayata geçirmekti.

Kulüp işi kendisi yapmak ve ne bir müteahhit grubuna ne de Emlak Konut’a buradan pay kaptırmamak istiyordu.

Ancak bunun için bir sermaye gerekliydi.

Bunun için gereken para Mecidiyeköy’deki bina satılarak bulundu. Florya arazisinin Galatasaray’a tahsisli olan bölümü de satın alındı. (Bunu ben dursun Özbek’e 7 sene önce tavsiye etmiştim ama dinlememişti)

Bu arada beklenmeyen bir durum oluşmuştu.

Bu proje için yönetimde olan Erden Timur’a Sportif AŞ’de başkan vekili olarak futbolla da ilgilenmesi söylendi.

Bu işlerden pek anlamadığını söylese de ihale Timur’a kaldı. O da hızlıca işi öğrendi ve bunu da kurulan takımla gördü Galatasaraylılar.

Bu arada Florya projesinin başlayabilmesi için, oradaki tesislerin Kemerburgaz’daki araziye taşınması, bunun için de buraya yeni tesislerin yapılması gerekiyordu.

Bu iş de inşaatçı olduğu için Erdem Timur’un üzerine kaldı.

Timur müthiş bir yükün altında idi ve bir yandan da takımın başarılı olması nedeniyle taraftarlar arasında giderek artan bir popülariteye sahip oluyordu.

Tüm bunlar yönetimde Başkan ve bir iki kişi dışında Erden Timur’a karşı müthiş bir düşmanlığı ortaya çıkardı.

Anti Erden Timur ekibin başında Cemal Özgörkey vardı.

Özgörkey ve yönetimde ona yakın duranlar, her yerde Timur’u eleştiriyorlardı. Bu yüzden Başkan Özbek’le bile ters düşmüşlerdi.

Bir toplantıda Özgörkey Başkan’a çok ağır sözler sarf etti. Başkan Özbek, sorun çıkmasın diye bunu sineye çekti.

Ardından kendisine bilgi verilmediği gerekçesiyle muhasip üye Levent Yaz istifa etti.

Yaz’ın bilmediği, yöneticilerin bilgiyi alan adamlar olması gerektiğiydi. İşini yapmazsan elbette bilgi alamazdın.

Cemal Özgörkey ise hiçbir şey yapmıyordu ve bu, kendisini tanıyanlar açısından şaşırtıcı değildi.

Bu arada takım başarılı bir sezon geçirmesine rağmen, Galatasaray tarihinin en düşük gelir elde ettiği sezonunu şampiyon kapadı. Ancak gelir tarafı SOS veriyordu.

Sezon sonunda tüm bu olan biteni gören ve aralarında benim de bulunduğum bazı Galatasaraylılar Başkan Özbek’e “Seçime gitmesini ve yönetimi daha iyi çalışacak ve daha uyumlu kişilerle değiştirmesini” önerdiler.

Ancak muhtemelen daha önce bir erken seçim kazığı yemiş olan Özbek “Bir yıl daha böyle gideriz. Gerek yok” dedi.

Bu arada gelir tarafında da Başkan Erden Timur’u görevlendirdi.

Orada da olumlu gelişmeler oldu.

Kulüp tarihinin en yüksek tribün gelirini elde edeceğini gösterdi. Yıllardır satılmayan localar tükendi ve yenilerinin yapımına başlandı.

Bazıları benim içime pek sinmese de epey bir sponsorluk geliri elde edildi.

Tüm bunlar Başkan ve Erdem Timur’un başarısı gibi görünüyordu. Yönetimdeki iki üç kişi de onlara destek veriyordu.

Gerisi çöptü.

Ve çöpçü başı Cemal Özgörkey sonunda istifa etti.

İstifasının kulübe hiçbir şey kaybettirmeyeceği açık.

Kendisine ettiği hakaretleri zaten unutmamış olan Başkan Dursun Özbek’in bu istifadan duyduğu bir rahatsızlık yok.

Halen içerde bir Erden Timur karşıtlığı var ama biliyorlar ki, Timur giderse işler sarpa sarar. Bu yüzden susuyorlar ve sadece “seçilmiş değil atanmış” diyerek Erden Timur’u küçümsemeye çalışıyorlar.

Tüm bunlar beni şaşırtmıyor.

Galatasaray ne zaman rakipleri ile arayı açacak başarılı bir döneme girse, bunu rakipleri değil, kulüp içindeki bazı “fesatlar” engellemiştir.

4 Başkanlık yılında 4 şampiyonluk, bir UEFA Kupası ve bir Süper Kupa kazanmış Faruk Süren’i Fenerbahçeliler değil, Galatasaraylılar devirmişti.

Ancak bu kez başkan da, Erden Timur da bunlara pabuç bırakmayacak kadar inatçı görünüyorlar.

Bu aşamada Başkan’ın yapması gereken tek şey, Erden Timur’u biraz daha net ifadelerle savunmak.

***

En büyük silahları sizin aptallığınız

Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırının hemen ardından ben “Hamas’ın yaptığı Filistin halkına ihanet. Bunu fırsat bilen İsrail şimdi binlerce Filistinli masumu öldürecek” dediğim zaman Türkiye’deki bir grup siyasal İslamcı ve ipi yabancı istihbarat örgütlerinin elindeki bir grup sözde din adamı bana saldırdılar.

Nu siyonistliğim kaldı, ne İsrail taraftarlığım, ne de din düşmanlığım.

Aradan 8 gün geçti.

Şimdi herkes “Hamas yanlış yaptı. Bu olanlar Hamas’ın suçu” demeye başladı, Cübbeli Ahmet bile bunu söylüyor.

Ne oldu!

Hepiniz birden siyonist mi oldunuz, İsrailoğluna mı dönüştünüz yoksa hepiniz din düşmanı haline mi geldiniz!

Yoksa sadece ve sadece aşırı derecede aptal olduğunuz ve neden sonuç ilişkisini kurabilmek için sonucu görmeniz mi gerekiyordu?

Bilesiniz ki, emperyalizmin de, siyonizmin de elindeki en güçlü silah sizin ahmaklığınızdır.

Siz bu kadar ahmak olunca, size inanan dindarlar da o kadar acı çekecektir.

Yarısından fazlası sivillerden, kadınlardan ve çocuklardan oluşan ve sayıları şimdilik 2 binin üzerinde olan onca Filistinlinin kanı Hamas’ın ve sizin elinize bulaşmıştır.

Hepiniz siyonizmin aparatısınız.

Kiminiz bilerek, kiminiz bilmeyerek.

Ama sonucu değiştirmeden.

***

Başlarım böyle dostluğun ıstırabına

Benim anlamadığım bir şey var. Umarım yetkili bir ağız, bir iktidar mensubu, Türkiye’nin muhteşem dış politikasının mimarları bana veya Türk halkına bunu anlatırlar.

Biliyoruz ki, Suriye’nin hava sahası Rusya’ya emanet ve Rus hava savunma sistemleri tarafından korunuyor.

Ve bu hava sahası kapalı.

Bu nedenle Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde kara operasyonları yaparken Türk Hava Kuvvetleri bu operasyonlara hava desteği veremiyor. Birliklerini havadan koruyamıyor.

Çünkü Rus hava savunma sistemi Türk uçaklarını düşürmekle tehdit ediyor.

Ama biz Rusya ile dostuz ve Rusya’nın başında “dostum Putin” var.

Buna mukabil ABD savaş uçakları ise bizim uçamadığımız Kuzey Suriye hava sahasında fink atıyorlar, isterlerse İncirlik’ten kalkıp, isterlerse Ürdün’den kalkıp, hatta hin-i hacette Selçuk Bayraktar’ın da konuk olduğu uçak gemisinden kalkıp, Suriye hava sahasına istedikleri gibi girip çıkıyorlar. Canları çekerse bizim SİHA’larımızı vuruyorlar.

Ama sorarsanız Rusya ile bizim ilişkilerimiz çok iyi ve hatta “dostum Putin” bize bayılıyor.

Buna karşın ABD ile Rusya düşman; ABD, Rusya ile savaşan Ukrayna’yı açıkça destekliyor ve savaşını finanse ediyor.

Birisi bana bu ilişki modelini anlatırsa çok mutlu olacağım.

Çünkü dost ve düşman algım karıştı.

***

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Kimine SİHA kimine dua demediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları