İktidarı övseydi soruşturma açar mıydınız?

Antalya’da, özel bir okulda, bir öğretmen, Emine Karakaş, Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir konuşma yapıyor.

İktidarı, iktidar politikalarını eleştiriyor.

Türkiye Yüzyılı söylemini eleştiriyor.

Küfür yok, hakaret yok.

Konuşma sosyal medyada popüler olunca, savcılık harekete “geçiyor” ve “geçiriliyor.”

Antalya Emniyeti hemen gelip öğretmeni gözaltına alıyor.

Gerekçe, halkı kin ve düşmanlığa tahrikmiş.

Anlamadım.

İktidarın politikalarını eleştirmek, içinde ne olduğu belirsiz bir Türkiye Yüzyılı söylemine katılmamak halkı kin ve düşmanlığa tahrik mi oluyor!

Öğretmen hanımefendinin bu konuşmayı okulda yapmasını “yer ve zaman” açısından eleştirebilirsiniz.

Bu konuşmanın yeri okul bahçesi değildir diyebilirsiniz.

Orada her görüşten öğrenci, her görüşten veli var, burası ideolojik bir konuşma için uygun olmadı diye bakabilirsiniz konuya.

Farklı düşünen bir veli sertçe itiraz etse, bayrama gölge düşecek, bu konuşmayı yapmanız uygun olmadı diye de düşünebilirsiniz.

Hatta Milli Eğitim Bakanlığı kendi içinde bir soruşturma açabilir, hatta belki bir disiplin cezası da verebilir.

Bunların hiçbirine itiraz etmem.

Ama bir şartla.

Tersini yapan, yani okul bahçesinde hükümet politikalarını destekleyen, Türkiye Yüzyılı söylemini övene de aynı tepkiyi göstermek, öğrencilerin ve velilerin tepki göstermesi muhtemel söylemleri okula sokmamak gerekir anlayışı ile iktidar yanlısı söylem bile olsa soruşturma açmak kaydı şartı ile.

Ama öğretmen hanımefendinin söylediklerine savcılık soruşturması da neyin nesi!

Hele hele “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” adı altında iktidar politikalarının eleştirisini suç haline getirmek, iyiden iyiye zıvanadan çıkmaktır.

Bugün Türkiye’nin en az yüzde 48’i iktidar politikalarını eleştiriyor, bu politikalar değişsin diye sandığa koşuyor.

Ne yapacaksınız bir daha sefere?

Muhalefeti toptan “suçlu” mu ilan edeceksiniz? Muhalif olmayı, iktidarı kayıtsız ve şartsız desteklememeyi kin ve düşmanlık mı ilan edeceksiniz?

Milyonları mı tutuklayacaksınız, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor diye, yoksa sadece gözdağı vermek için bir bölümünü mü?

Peki sorarım size.

Sosyal medyada Anıtkabir fotoğrafına füze saldırısı fotoğrafı yayınlayıp altına “Bir gün mutlaka” yazar piç mi halkı kine ve düşmanlığa tahrik ediyor yoksa iktidar politikalarını eleştiren mi?


Şarj kavgası kaçınılmaz

Elektrikli araç sayısı artmaya başladıkça bizim yıllar öncesinden işaret ettiğimiz sorunlar da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Tesla, Porsche, Mercedes, BMW, Skoda, VW, Subaru, FIAT, Renault, Ford derken yollarda elektrikli araç sayısı giderek artıyor.

Üstelik henüz Togg tam kapasiteye geçip yılda 175 bin araç üretmeye başlamadı. Bir de onlar akın akın gelince seyreyle sen gümbürtüyü.

Gümbürtü dediğim şarj istasyonu meselesi.

Şimdiden şarj istasyonu kurmayı akıl eden sitelerde bile “Sen şarj edeceksin ben şarj edeceğim” kavgası başlamış, şarj istasyonu kurmak isteyen site ve apartmanlarda ise “Kimde elektrikli araç varsa parasını o versin” tantanası var.

Bununla ilgili yasal bir alt yapı olmadığı için de sorun daha epey kavgaya neden olacak gibi duruyor.

Ama turbun büyüğü ise heybede.

Araç sayısı arttıkça hızlı şarj ihtiyacı da artacak.

Hızlı şarj kullanmak isteyen araçların sayısı arttıkça ne binaların, ne de kentlerin alt yapısı yetecek.

Hızlı şarjın yüksek güç talebine, hiçbir alt yapı yetmez.

Tek çözüm, bu tip şarj istasyonlarının olduğu yerlerin altına ya da yanına bir “batarya” sistemi kurmak.

Yani şebeke elektriği bu bataryaları yavaş yavaş şarj edecek, bataryalar ise kendilerine bağlanan araçları hızlı şarj edecek.

Bunların her birinin maliyeti ise gücüne ve kapasitesine göre en az 100 bin dolar.

Ev müstakil ise sorun yok. Bağla gece, sabaha kadar ağır ağır şarj olsun.

Yok eğer apartman ise, site ise yandın.

Hele bir de sitedeki 100 otomobil aynı anda bağlanırsa, ne şebeke kalır, ne alt yapı, ne trafo.

Merak ediyorum, acaba pek yakınımızdaki bu soruna kafa yoran belediye ya da bakanlık var mı?

Uzun yolda, mola yerlerine şarj istasyonu kurmak kolay.

Şehirlerde ne yapmayı planlıyorsunuz, ya da bir planınız var mı?


Bir umut

Bugün Youtube kanalımda Özgür Özel’le bir söyleşi yaptım.

Aday olacağını açıkladığı sırada konuşmuş ve Kurultay haftasında bir program yapmak üzere anlaşmıştık.

Kalktı geldi. Aklımdaki tüm soruları sordum.

Doğrusunu isterseniz dersine Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hakim olduğu aşikar.

Kılıçdaroğlu gibi, Özal ve Demirel tarzı sağ politikacıların gözbebeği bir bürokrat değil, Eczacılar Odası Genel Sekreterliği’nden gelen bir sivil toplum gönüllüsü olduğu ilk andan anlaşılıyor.

Niyetinin CHP’yi aşırı sağın bastonu olan “ılımlı sağ” bir parti olmaktan çıkarıp, merkez sol bir alternatif yaratmak olduğu belli.

Kılıçdaroğlu’na göre çok daha içten, çok daha ne dediğini bilen bir hali var.

Kemal Bey’in Ümit Özdağ ile yaptığı gizli anlaşmalara da, DEVA partililerle yaptığı sözde gizli buluşmalara da ağır eleştiriler getiriyor.

İYİ Parti ile her iki tarafın da haklarının korunacağı bir adil seçim ittifakı için elinden geleni yapacağını anlatıyor.

2028’den önce olacağından emin olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde anketlerin gösterdiği kazanacak adayı aday göstereceğini ve asla kendi adaylığını dayatmayacağını açıkça ifade ediyor ve seçimin kaybedilmesi halinde ertesi gün istifa edeceğini açıkça belirtiyor.

Kılıçdaroğlu’nun sanki tek seçici imiş gibi “Kafamda görevi devredeceğim bir isim var ama toplum onu tanımıyor henüz” demesini sert biçimde eleştiriyor.

Özgür Özel ile konuşunca, bir değişim olması halinde CHP’nin ve toplam muhalefetin bir şansı olabileceğini düşünmeye başladım.

Kendini olumlu yönde değiştirebilenin Türkiye’yi de değiştirebileceğine ancak değişim ikna eder.

Çok açık. 


NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hırsıza kapı açanın hırsız kadar suçlu olduğunu idrak edebildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları