Dezenformasyonun dezenformasyonu

Birkaç gündür sosyal medyada bir görüntü dolaşıp duruyordu. İsrail askerleri Türkiye menşeli ürünleri paylaşırken görünüyordu.

Dolaşan paylaşıma göre, bir konteynerden çıkan ürünler askerlerin soğuktan korunmak için kullandıkları içliklerdi ve yakınlaştırılmış görüntülerde bunların Türkiye’de üretildiği üzerlerinde yazan “Made in Turkey” ibaresinden anlaşılıyordu.

Görüntüler iyice yayılıp, İsrail’in Gazze’ye saldırısından bu yana İsrail’e yollanan 500 gemiye ses çıkarmayarak Coca-Cola dökmekle yetinenleri bile soru sormayı akıl edecek noktaya kadar getirince benim “Dezenformasyon yapılacaksa biz yaparız, size ne oluyor merkezi” dediğim ama resmî adı “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” olan yerden bir açıklama yapıldı.

Söylediklerine göre bu görüntüler eski imiş. Çünkü kolilerde “Made in Turkey” yazıyormuş.

Oysa 4 Aralık 2021 tarihinden itibaren Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayınlanan genelgeye göre o tarihten bu yana ihracatı yapılan ürünlerin üzerine Made in Türkiye yazılması şartı getirilmiş. Bu yüzden de “Türkiye’den İsrail Ordusu’na termal içlik gönderildi” iddiası doğru değilmiş.

Bence bu açıklama doğru değil.

Eğer bu iddia, sadece ve sadece “Made in Turkey” ibaresinden ötürü yalanlanıyorsa, yalanlama “yalan” ya da ‘yanıltıcı” biçimde kale alınmış.

Bal gibi de Türkiye’den İsrail Ordusu’na termal içlik yollanmış.

Doğru olmayan şey, bu görüntülerin yeni olması.

Eğer herkes genelgeye uymuş ise, o zaman bu görüntülerle ilgili söylenebilecek tek şey “eski” yani 2022 öncesi olabilecekleri.

Yani Türkiye İsrail Ordusu’na mal satmış. Ama yeni satmamış.

Daha doğrusu yeni satış var ise de görüntü o satışa ait değil.

Sonuçta İsrail Ordusu’na satış yapıldığı iddiası doğru.

Diyelim ki, bu satışlar 2022’den önce yapılmış olsun.

Peki 2022’den önce İsrail Ordusu’nun kime karşı savaşmasını bekliyordunuz?

Yahu bu ordu, ben bildim bileli Filistinlilerle, son 25 yıldır da Hamas’la savaşıp duruyor.

AK Parti iktidarı da her ne kadar ilk birkaç yılında İsrail’le iyi ilişkiler geliştirip, Yahudi nişanları almaya hayır dememişse de, en azından “One minute” olayından bu yana İsrail karşıtı bir politika yürütürmüş gibi yapıyor.

Son 2 ay içinde olmamışsa bile, İsrail Ordusu’na ürün satışına izin vermiş olmak biraz garip değil mi!

İsrail Ordusu’nun bu ürünlerle kime karşı savaşacağını düşünmüştünüz?

Amerika Birleşik Devletleri’ne mi!

Ha bir de son soru.

İsrail’e petrol satışında aracılığımız sürüyor.

Bunu yazanları da “O petrol askerî araçlarda değil, sivil araçlarda kullanılıyor” diye yanıt verip dezenformasyon yapmakla itham edecek misiniz!


Çok hukukluluğa geçiş mi!

Rezaletin büyüğü ortaya çıktı, kimseden çıt çıkmıyor. Ana muhalefet dahil.

Ortaya çıkan şu.

Afganistan’dan Türkiye’ye gelen bir “sığınmacı” Türk vatandaşlığına geçirilmiş.

Rezalet burada değil.

Zaten yüz binlercesi geçirilmiş vaziyette. Ama bu Afgan Türk vatandaşlığına geçirilirken iki eşi de nüfusa “eşi” olarak kaydedilmiş.

Bu çok açık biçimde Türk Medeni Kanunu’nun ihlalidir.

Ve daha da beteri olarak, Anayasa’ya aykırı biçimde “çok hukuklu” bir sisteme geçişin işaretidir.

Açıkçası bu haberi duyduğum zaman inanamadım.

Ancak 3 gündür bununla ilgili bir açıklama olmadığına göre haber doğru.

Tez zamanda bu işlem iptal edilip, yasaya aykırı bu işlemi gerçekleştiren memur ve buna onay veren amirleri hakkında bir soruşturma açılmaz ise bu uygulama ve çok hukuklu bu sistem Devlet’in ve Devlet’i yönetenlerin uygun gördüğü bir sistem olarak görülecektir.

İçişleri Bakanlığı’nın bununla ilgili acil bir açıklama yapması şarttır.


Gündüz kuşağı rezaleti

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tiktok uygulamasına çatarak, burada Türk ahlakına, Türk adabına aykırı şeyler yapıldığını, ahlaksızlığı körüklediğini söyledi.

Bahçeli’nin bu sözlerinin ardından kendini gazeteci zanneden ya da gazeteciliği kös vurucunun hık deyicisi olmakla karıştıranlardan da Tiktok’a yönelik “Kapatılsın, yakılsın, yıkılsın” nidaları yükselmeye başladı.

Tiktok’ta özellikle genç kızların para kazanmak amacıyla, hoş olmayan şeyler yaptığını, ülkenin ekonomik koşullarının ve sosyal adaletsizliğinin pek çok genci yanlış arayışlara yönelttiğini yıllardır yazıp tekrarlayan biri olarak Devlet Bahçeli’nin uyarısını yanlış bulacak halim yok.

Burada söyleyeceğim tek şey “Kapatalım, Yasaklayalım” demenin çözüm olmadığı.  

Kapatmak ve yasaklamak ancak ahmakların çözümü olabilir.

Ama benim Devlet Bahçeli’ye sormak isteğim başka bir şey var.

Televizyonların gündüz kuşaklarındaki programları Türk ahlak ve adabına uygun buluyor musunuz?

Her türlü ensest ilişkinin sergilenerek normalleştirildiği, başında türbanı hatta bazen çarşafı ile muhafazakar görüntü veren kadınların eşlerini nasıl aldattıklarını çatır çatır anlatarak durumu sıradanlaştırdığı, her türlü ahlak ve edep dışı hareketin ballandıra ballandıra sözde eleştirel bir bakış açısı ile sergilendiği bu programlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır diyen bir geleneğin ülkesinde, yemek programı adı altında yemeğe misafirliğe gidilen evlerde ev sahibine türlü hakaretin edildiği, yemeklerin karalandığı ve zarafetin, nezaketin, minnettarlığın unutturulduğu bu programlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce bu rezalet de sürmeli mi?

Tiktok’u kapatırsak memleketin ahlaki sorunları biter mi?


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Kabalık marifet olmadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları