Esnafın yüzünü güldüren ziyaret

“Bir daha kendisi ile görüşmem, benim için öyle biri yok artık” denilen Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile görüşüldü.

Kötü mü oldu!

Yoo…

Gayet de iyi oldu.

Demek ki, çok saygı duyduğunuzu iddia ettiğiniz ecdadın sözünü dinlemek gerekmiş.

“Büyük lokma yutup büyük laf etmemek” gerekmiş.

Neyse ki, Erdoğan pragmatik bir lider.  

Sıklıkla büyük laflar ediyor ama bu büyük laflara takılıp kalmıyor. Gerekli gördüğü anda bu büyük lafından çark ediveriyor.

Siyaseten kendisine tapınma derecesinde bağlı olan kitlesi de, bu durumu hiç ama hiç dert etmiyor.

“Reis döndüyse vardır bir bildiği” diyerek dönüyor ve kısa süre önce alkışladığı lafın tam tersi bir hareketi de yine alkışlıyor. “Yahu dün böyle demiştiniz, şimdi bu dönüş neyin nesi” diye söylenmiyor, sitem etmiyor, liderinden vazgeçmiyor.

Erdoğan’ı seçen kitlenin bu tavrı, Türkiye’nin şansı aslında.

İlkesizlik gibi görünen bu durum, bir yandan da yanlışta takılıp kalmayı engelleyen bir tutum da oluyor.

Ve artık tüm dünya biliyor ki, Türkiye’de siyaseten söylenen, iç politikaya yönelik olarak yapılan efelenmelerin aslında hiçbir manası yok.

Bu yüzden de en ağır laflardan sonra bile buluşup kucaklaşılabiliyor, en ağır hakaretler bile edilmemiş sayılıyor.

Çünkü tüm liderler o lafların kendilerine değil, iç politikaya yönelik olduğunu artık biliyor.

O yüzden de dün “Benim için öyle biri yok” denilen Miçotakis yapılan görüşme de el ele göz göze başlıyor.

Oldukça da samimi bir görüşme olduğu fotoğraflardan belli idi.

Ve görüşmenin tek somut sonucu olarak Yunanlı esnafın çok önemli bir sorunu da çözülüverdi.

Biliyorsunuzdur, Türk tekne sahiplerinin Yunan Adaları’na gidişlerinde bir süredir sorun vardı. İnsan kaçakçılığı nedeniyle ve sonrasında da pandemi döneminde bir zamanlar neredeyse pasaportsuz ve vizesiz gidilen Yunan Adaları’na gidiş bayağı zorlamış, buna vize alımındaki zorluklar da eklenince adalardaki esnaf Türk müşterilerden olmuştu.

Bu adaların en büyük gelir kaynağı Türkler olduğu için de, ada esnafı uzunca bir süredir Atina’nın kapısını aşındırıyor ve Türklerin adalara gelmesinde kolaylık yapılmasını istiyordu.

Bu ziyarette bu sorun çözüldü.

Artık yatıyla Yunan Adaları’na giden Türklerden vize istenmeyecek, daha doğrusu vize adadaki gümrük kapısında verilecek.

Böylelikle de Yunanlı esnafın yüzü gülecek.

Konunun bizi ilgilendiren tarafı ise yok çünkü Yunan vatandaşları pek çok Avrupa ülkesi vatandaşı gibi Türkiye’ye bırakın vizeyi pasaportsuz bile gelebiliyordu.

Bizim esnaf açısından değişen bir şey yok.

Sadece yat sahipleri bu durumdan memnun olmuştur.

Zehra Taşkesenlioğlu 5 milyon dolarlık teknesine atlayıp, rahat rahat Yunan Adaları’nı gezsin diye bu iş yapılmıştır diye münafıklık da yapmayın.

Onun zaten siyah pasaportu vardı, vizeye ihtiyaç duymuyordu.


Bu neyin reddi

Türkiye’de bugün ev sahipleri ile kiracılar arasında bir sorun olduğu aşikar.

Özellikle de taraflardan biri veya ikisi birden kötü niyetli ise.

Bunu iktidar kanadı da sıklıkla dile getiriyor.

Bu yüzden de Ana Muhalefet Partisi, TBMM’ye bir önerge sunuyor ve ‘Kiracı ev sahibi sorunlarını TBMM olarak araştıralım” diyor.

Ne oluyor dersiniz!

Önerge AKP-MHP oyları ile reddediliyor.

Tıpkı “Sosyal medya fenomenleri araştırılsın”, “Kara para araştırılsın” gibi ülke açısından yararlı tüm araştırma önergelerinin reddedildiği gibi.

Yemin ederim hayatımda böyle bir saçmalık görmedim.

Muhalefetin getirdiği en doğru, en makul, en yerinde ve kamu yararına, halk yararına öneri bile iktidar ortamları tarafından reddediliyor.

Bunun iyi niyetle, devlet yönetimi ile falan alakası olamaz.

Bu düpedüz saçmalık, çok açık bir kötü niyettir.

Muhtemelen yarın CHP “Tayyip Erdoğan ebedi Cumhurbaşkanımız olsun” önerisi getirse bile bu öneri iktidar ortakları tarafından okunmadan reddedilecektir.


25 Türkiye, 1 İngiltere etmiyor

İngiltere Premier Ligi, yeni bir yayın anlaşmasına imza attı.

3 yayıncı kuruluştan toplam 4 yılda 6,7 milyar poundluk bir para alacak.

Sky, TNT Sports ve BBC bu parayı toplam yılda toplam 215 maç için ödeyecek.

Bu anlaşma uyarınca ilk kez cumartesi öğlen 15:00 maçı dışındaki maçlar da yayınlanacak, aynı anda birden fazla maç yayını yapılarak izleyicilere maç seçebilme şansı tanınacak.

Bu anlaşma sonucunda İngiliz Premier League takımları yılda yaklaşık 2 milyar 100 milyon avroluk bir yerel yayın geliri elde edecekler.

Daha önce de yazmıştım, İngiltere Ligi’nde küme düşen bir takımın naklen yayın geliri, Türkiye Süper Ligi’nin toplam ederinden fazla.

Lig sonuncusu yaklaşık 150 milyon dolar para alırken, Türkiye’de ilgin toplamı 90 milyon dolar.

Ancak İngiltere Avrupa’nın diğer büyük ligleri ile de arayı açıyor.

Yayın gelirlerinde 2. sırayı alan Bundesliga’nın toplam yıllık yayın geliri 1,1 milyar avro.

İspanya ligi Laliga 990 milyon avro, İtalya Seri A 840 milyon avro, Fransa Ligue 1 ise 582 milyon avro.

“Artık 5 büyük ligi zorluyor” diyerek taraftarların kandırıldığı Türkiye Süper Ligi ise bu yıl 84 milyon avro yayın gelirini 20 takıma paylaştıracak.

Bu rezil tablonun tek sorumlusu elbette Türkiye Futbol Federasyonu değil.

Tüm kulüpler, kulüp yöneticileri, birbirinin gözünü oyan seviyesiz başkanlar ve tabii satılmış spor medyası.

Hep birlikte Türk futbolunu getirdiğiniz nokta bu.

Elinize sağlık.

Durmak yok yola devam.

Sövün birbirinize.


Galatasaray’ın düşmana ihtiyacı yok, o da içinde

Futbol demişken, Galatasaray’da olan biteni ibretle izliyorum.

Ve görüyorum ki, Galatasaraylılar varken, Galatasaray’ın başka düşmana ihtiyacı yok.

Galatasaray Spor Kulübü, Dursun Özbek riyasetinde oldukça başarılı bir yönetim sergiliyor.

Geçmiş başkanlığı döneminde kıyasıya eleştirdiğim Özbek bu kez geçmişin hatalarından ders almış bir şekilde şahane bir başkanlık yapıyor.

En büyük destekçisi ise hiç kuşkusuz Erden Timur.

Transferi, futbol takımını, Florya ve Kemerburgaz projelerini başarıyla yönetiyor.

Her şey yolunda görünüyor.

Parlak isimlerden oluşan takım, Icardi gibi yıldızlar sayesinde genç kuşakları da Galatasaray taraftarı yapıyor.

Bu yüzden de geçen seneden beri rakip başkanların hedefi Erden Timur.

Erden Timur ile yatıp, Erden Timur ile kalkıyor, Erden Timur’u hedef haline getiriyor, Erden Timur’un ticari işlerini bozmak için bile çaba gösteriyorlar.

Rakiplerin bu istemesi ve yapmaya çalışması da son derece normal.

Anormal gibi görünen ise aynı şeyi Galatasaray içinden birilerin de yapıyor olması.

Hayatı boyunca Galatasaray’a zerre faydası olmamış ve Galatasaraylılığı sadece bir PR aracı olarak kullananlar, şimdi durduk yere Erden Timur’a yönelik bir iç saldırı başlattılar.

Sanki rakip başkandan talimat almışçasına Erden Timur’u karalıyor, Galatasaray’dan uzaklaştırmak için çaba gösteriyorlar.

Ancak ben bu duruma hiç ama hiç şaşırmıyorum.

Galatasaray bunu geçmişte de yaşadı.

Takımın 4 kez üst üste Türkiye ve ardından Avrupa Şampiyonu olup, üzerine bir de Real Madrid’in elinden Süper Kupa’yı almasından sonra dönemin yönetimine karşı Galatasaray içinden büyük bir saldırı başladı.

İnan Kıraç’ın öncülüğünde başlatılan bu saldırı ile Galatasaray Başkanı Faruk Süren’in iş hayatı baltalandı, şirketleri zor duruma düşürüldü ve Başkanlıktan istifa ettirildi.

Şimdi de aynısı yapılmaya çalışılıyor.

Eleştiri her zaman herkesin hakkıdır.

Ama kulübün müthiş bir ivme ile ilerlediği bu dönemde bunu durdurmak için rakiplerle işbirliği yapmak ihanettir.

Galatasaray’a bu kötülüğü bir kez daha yapmaya kalkışanlar Galatasaray’ın dostu değildir.

Kulüp üyesi olarak kalmayı hak etmedikleri açıktır.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

En iyi yapıştırıcının bile kırık izi bıraktığını unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları