İnce: Teklif yok ki, adaylık olsun

Bugün yazı yazmadım tek gün ama duramadım. 

Çünkü siyasetteki yıldızı yeniden parlamaya başlayan ve seçimlerden bunu yana süren uzun bir sessizliğin ardından Ekrem İmamoğlu ile görüşerek gündeme sağlam bir biçimde giriş yapan Muharrem İnce ile uzun uzun konuştuk ve bunu aktarmam gerek. 

Önceki gün aramıştım. Dün de o beni aradı.

“Kusura bakmayın, dün çok yoğundum. Gece geç saatte de aramak istemedim” dedi. 

Ardından da son günlerin gelişmelerini aktardı. 

“Ekrem İmamoğlu’nu ben aradım. Kendisini uzun zamandır tanırım. Ben kendisi ile tanıştığımda Beylikdüzü İlçe Başkanı idi. Siyasette bunlar vardır. Bazen biz daha üst makamda oluruz, bazen de yer değiştiririz. Ben onu aradım ve görüşmek istedim. Kendisine şunu söyledim, ‘İstanbul’u kazanmak önemli idi. Ama kaybetmemek daha önemli. Senin kaybetmen Cumhuriyetçilerin moralini bozar. Senin o yeri koruman lazım. Ben senin için ne yapabilirim?’ dedim.

Ben aday olmadığım Cumhurbaşkanlığı seçiminde İstanbul’da 103 bin oy aldım, bir o kadar da iptal edildi. Bu demektir ki Memleket Partisi’nin burada en az 250 bin oyu var. Geçen seçimde 14 bin oy farkla kazandığı düşünülürse bu destek bence önemli. İstanbul’u kaybetmemek lazım.” 

Muharrem İnce bunu anlatırken bir yandan da Genel Başkan Özgür Özel’e bir saygısızlık yapmasının söz konusu olmadığını vurguladı. 

“Özgür Bey’e saygısızlığım söz konusu olamaz. Onunla da buluşacağız ama Ekrem Bey ile buluşmam kurumsal değildi. Sadece onun için ne yapabileceğimi sordum. Özgür Özel’le de buluşacağız. Şimdi o Almanya’ya gidiyor. Benim de bir yurt dışı seyahatim var. Özgür Bey ile Salı günü buluşacağız. Sonrasında da Meral Akşener ile bir araya geleceğiz.”

“Özgür Özel ile İzmir’de adaylık konusunu mu konuşacaksınız?” diye sordum. 

“İzmir adaylık konusu diye bir şey yok. Olmayan teklifin konusu olmaz. Böyle bir teklif yok ki, bunun üzerine konuşalım. Oradaki mesele şu. Ben İzmir konusunda CHP’yi uyardım. İzmir’i çantada keklik görüyorlar ama bu kez İzmir öyle çantada keklik falan değil. Yanlış bir adayla İzmir’i kaybederler. HDP’nin İzmir’e Sırrı Süreyya Önder’i aday göstereceği konuşuluyor. HDP’nin ya da HEDEP’in İzmir’de ciddi bir oyu var ve Sırrı Süreyya Önder bu ciddi oyu toparlar. İYİ Parti’nin adayı Özlale de bir miktar oy alır. Bir bakarsın İzmir de gidivermiş. İzmir’de kimi göstersem alırım kafasından çıkmaları lazım. Bunu söyledim ben. CHP’nin yeni yönetiminin ayakları henüz yere basmıyor. Bunun için kendileri ile konuşup uyarmaya çalışıyorum.”

O bahsetmeyince “Ankara seçimini nasıl görüyorsunuz?” diye ben sordum.

“Orada da korkum var. Tayyip Erdoğan’ın eli her yere uzanıyor. Elindeki güçlü bir ismi, İYİ Parti’nin adayı yaparsa, Ankara da zora girer. Güçlü bir ilçe belediye başkanını İYİ Parti’den aday yaptırırsa, Mansur Yavaş’ın işi zora girer” dedi. 

“Meral Hanım’la da görüşeceğinizi söylediniz. Onunla ne konuşacaksınız?”

“Meral Hanım siyaseti iyi bilir aslında. Ona da söyleyeceğim şu. ‘Kilit yerlerde inat etme’ tavsiyesinde bulunacağım. Geçen seçim kendi partisi için de çok olumlu bir iş birliği yapmıştı yerel seçimde. Mesela Nazilli’de belediye başkanlığını kazandı. Gerçi İYİ Partili başkan sonra AKP’ye geçti ama böyle yerler var. Buralarda İYİ Parti’nin duruşu önemli. Mesela Mersin’de. Ve daha böyle birçok yer var. En azından böyle yerlerde iş birliği yapmasının iyi olacağını anlatacağım.” 

Güldüm. 

‘Anladığım kadarı ile CHP adına arabuluculuk yapıyorsunuz” dedim. “CHP adına yapmıyorum. Memleket için yapıyorum. Cumhuriyet için yapıyorum.” dedi.

Youtube programıma davet ettim. 

“Bir yere çıkacak olursam elbette size çıkacağım. En çok izlenen ve en etkili olan sizin program. Ama şimdilik bir yere çıkmıyorum. Görüşmeleri yapayım. Sonra konuşuruz” dedi. 


Niye sorusu aklınıza gelmiyor mu?

Önceki güne kadar “bir gece ansızın” gidebileceğimiz Yunanistan’la dün ani bir barış havasına girdik. 

Cumhurbaşkanı’nın ziyaretine kadar, Erdoğan’ın peşine takılıp “Yunanistan Seferi’ni hazırlanan “modern yeniçerilerimiz”, şimdi birer barış güvercini. 

Açık söyleyeyim, barış iyidir. 

Konu komşu ile durduk yere kavga etmemekte, gece ansızın gitmemekte, fayda vardır. 

Yunanistan ile dost olmak iyi ve önemlidir. 

Dost olmanın önündeki engellerin kalkması şartı ile. 

Neydi o engeller? 

Anlaşmalar gereği silahsız olması gereken adaların Yunanistan tarafından silahlandırılması. 

Türkiye’ye ait olması gereken, üzerinde insan yaşamayan küçük adaların Yunan toprağı ilan edilmesi. 

Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye karşı ABD Deniz Kuvvetleri ile birlikte devriye yapması. 

Yunanistan’ın kara sularını anlaşmalara aykırı bir şekilde genişletmesi ve daha da genişletme niyetini beyan etmesi. 

Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin doğal kaynaklar üzerindeki haklarının tanınmaması. 

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını tanımaması. 

Üçüncü ülkelerle Türkiye’nin çıkarlarını hiçe sayan anlaşmalar yapması. 

Zaten tüm bunlardan ötürü “bir gece ansızın gitme” tehdidi savurmuştu Erdoğan ve Türkiye’yi hakkını arayandan çok saldırgan tarafmış gibi göstermesi dışında haklı bir çıkıştı.

Şimdi ise yeniden dost olduk. 

Dediğim gibi mahzur yok. 

Yunanistan, bizim en fazla dost olabileceğimiz ülke. 

Ama bildiğim kadarı ile silahlandırdığı adaları silahsızlandırmadı. 

İşgal ettiği ya da el koyduğu adalardan geri çekilmedi.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını tanımadı.

Ege’de Türkiye’ye karşı hâlâ ABD ile iş birliği içinde. 

Peki o zaman ne değişti de, biz tavrımızı değiştirdik?

Ve Mavi Vatan’dan çekildik. 

Ancak şartlar değişmemişken, bu kadar ani tavır değişiklikleri de biraz garipsenir doğrusu. 

Herkesin aklına “niye” sorusu gelir. 

Tabii hâlâ aklı kalanların. 

Aklını satmamış ya da kiraya vermemiş olanların!

Erişilebilirlik Araçları