Bahçeli noktaya koydu da, bakalım ne değişecek!

MHP lideri Devlet Bahçeli’ye “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne daha kuruluş aşamasında isyan ederek, belki de Musul ve Kerkük’ün Türkiye toprağı olmasının önüne geçen Şeyh Sait size göre hain miydi, değil miydi?” diye sormuştum.

Yanıt geldi. Net konuştu.

“Haindir” dedi. Nokta. 

Ben bu cümleyi, artık Diyarbakır’da bir bulvara onun adı verilemez diye anlamak istiyorum.

Yok eğer verilir ise ortada yine bir kandırmaca var demektir.

İktidar bir yandan Kandil ile el ele tutuşacak, diğer yandan MHP’yle beraber olacak anlamına gelir.

Benim bu konudaki tavrıma ise hem PKK destekçilerinden hem de hem etnik dinci siyaset yapan partilerden ortak tepki geliyor.

Beklemediğim bir şey değil.

Diyorlar ki, “Size göre hain ama bize göre kahraman”.

Ben de tam bunu diyorum zaten. Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nden yana iseniz Şeyh Sait “haindir”.

Yok eğer Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak istiyorsanız Şeyh Sait kahramandır.

Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi iseniz bu ismi bir bulvarda veremezsiniz.

Ama Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kalkışma içinde bir güruhun valisi iseniz o zaman Şeyh Sait adını yollara, caddelere, meydanlara, köprülere okullara verebilirsiniz.

Başarılı isyancı kahraman olur, başarısız isyancı hain.

Kendisine isyan edeni kahraman ilan eden ise devlet olmaz.

Benim söylediğim bu kadar basittir.

Kızacak, alınacak, kuduracak bir şey yoktur.

Bu arada aynı PKK destekçisi güruh, ne demek istediğimi gayet iyi anladığı halde, Youtube’da yaptığım bir yorum üzerinden beni “Hitlerci” ilan etmeye çalışıyor.

Oysa benim söylediğim gayet net.

Emre’nin “Almanya’da bir caddeye Hitler adının verilmesi ile kıyaslanıyor” dediği zaman ben de, “Hitler faşist bir diktatördür, hataları ile ülkesine ve dünyaya büyük zarar vermiştir. Ama aynı şey değildir. Hitler ülkesini mahvetmiştir ama ülkesine ihanet etmemiştir” dedim.

Hitler, 12 yıl süren devri iktidarında Alman halkının önemli bir bölümünü Almanya için çok şeyler yaptığına inandırmıştı.

Yaptıklarının aslında çok kötü olduğu ise iktidarının sonuna doğru anlaşıldı.

Döneminde halkının “Führer” olarak Hitler için aptal bir megaloman, ırkçı bir rezil, cahil bir önder, aşağılık bir insan diyebilirsiniz, onu lider yapanlara da her türlü hakareti edebilirsiniz.

Ama bu iğrenç politikacının bağlı olduğu devlete ihanet eden bir hain olduğunu ancak cahiller söyler.


Gaye Erkan, Derviş gibi dönücü  

Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan fena çuvalladı.

Bir röportaj verdi.

Batırmakla kalmadı, bir de sıvadı.

Daha önce de Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak “Ekonomiden anlamaz” diye aynı isme bir röportaj vermiş ve “Sen maaşını dolarla mı alıyorsun” diyerek karşısındaki ve milleti salak yerine koyan bir yaklaşım sergilemiş ama yaklaşımına en azından halktan itiraz gelmişti.

Şimdi de Gaye Erkan aynı kaderi paylaşıyor.

Şunu baştan söyleyeyim, Hafize Gaye Erkan uluslararası bir bankacıdır.

Bankacılık kariyeri, bağımsız olarak bağlı olduğu Bakan Mehmet Şimşek’in kariyerinden karşılaştırılmayacak derecede üstündür.

Bankacılığı bildiği ama iletişim bilmediği de aşikardır.

Gaye Erkan’a o konumda birinin konuşmaması gerektiği, konuşacaksa da sadece teknik konuşması ve gizemini koruması gerektiğini kimse öğretmemiş.

Hafize Gaye Erkan, bu röportaj ile bir yandan “doğruculuğu” ile pek çok kişinin gözüne girerken, bir yandan da geleceğe yönelik çok olumsuz işaretler verdi.

“İstanbul’da kiralar Manhattan’dan yüksek, mecburen annemlerin yanına yerleştik” cümlesine pek çok kişi takıldı.

Ama ben bu cümleye başka açıdan baktım.

Evet, Merkez Bankası Başkanı, 160 bin TL’lik aylık maaşı ve on milyonlarca dolarlık şahsi servetine rağmen İstanbul’da kiraları yüksek buluyorsa, vatandaş ne yapsın eleştirisi doğrudur ama benim için asıl olan zaten bildiğimiz bir gerçeği Merkez Bankası Başkanı’ndan duymak çok da önemli değil.

Benim için bu cümle asıl olarak Gaye Erkan’ın Türkiye’de “kalıcı olmadığını” göstermesidir.

Erkan, “İşim biter, ben gider” diye düşünen bir tür yeni dönem “Kemal Derviş”i olduğunu, görevli geldiğini işi bitince “döneceğini” göstermiştir. (Bu arada Manhattan’da kiralar hâlâ İstanbul’dan yüksek. Onu da sallamış.)

Hafize Gaye Erkan’ın ortaya koyduğu bir diğer gerçek ise Merkez Bankası Başkanı’nın TÜİK verilerine güvenmediğinin ortaya çıkmasıdır.

Hafize Gaye Erkan, piyasayı resmî verilerden değil, apartman görevlisinin gözlemlerinden takip etmeyi daha doğru ve güvenilir bulduğunu açıkça itiraf etmiştir.

Bu tutum elbette çok daha insanidir ama bir Merkez Bankası Başkanı olarak bunu bu şekilde açıklamak pek de akıl kârı değildir.

Akım derken bokum demenin tam tarifidir.

Üzücü olan ise bu enayice ve ekonomi açısından hiçbir manası olmayan bir röportajdaki saçmalamaları yüzünden iktidarın bulup bulabileceği en iyi Merkez Bankası başkanının darbe almasıdır.

Umarım bu röportaj ile iktidarın gözünden düşmez.

Benim gözümde ise yılların “Gaye”si iken AK Parti’nin Merkez Bankası Başkanı olunca “Bana Hafize deyin” demesi zaten o görevi yapmıştı. 


Kanun yararına bozuldu

Ethem Büyükışık Paşa’nın oğlunun İzmir’de vahşi bir cinayete kurban gidişini ve bir grup ahlaksızın, menfaat karşılığı bu cinayete kaza süsü ile örtbas etmeye çalıştığını Ethem Büyükışık, Youtube programımda net bir şekilde anlattı.

Sahte raporları, baştan savma soruşturmaları, karartmaya çalışılan delilleri, hepsini.

Program sonrası İzmir Emniyeti, hem Ethem Büyükışık Paşa, hem de benim hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunarak, ikimizin de İzmir Emniyeti’ni zan altında bıraktığımızı, İzmir Emniyeti’ne hakaret ettiğimizi öne sürdü ve cezalandırılmamızı istedi.

Türk yargısı ne karar verdi dersiniz!

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda “kovuşturmaya yer olmadığına”, sözlerimizin “ağır eleştiri” olabileceğini ama hakaret suçu içermediğine hükmetti.

Davaya açmadı bile.

Ama asıl güzel haber bu değil.

Asıl haber, Ethem Büyükışık’ın ısrarlı araştırmaları ve ortaya çıkardığı deliller nedeniyle Adalet Bakanlığı davanın “kanun yararına bozulmasına” karar verdi ve uzun bir gerekçe yazısı ile İzmir Sulh Ceza Hakimliği’nin 2023/5258 sayılı kararını iptal etti.

Bir katilin ve suç ortaklarının yakalanması ve adaletin tecelli edebilmesine yeniden olanak sağlamaya yönelik bir karar için Adalet Bakanlığı’na teşekkür ediyorum.

Adaletin bir katresi bile içimize güneş gibi içimizi ısıtıyor.


Başlarım böyle futbola

Bir hakem yumruklandı.

Federasyon ligi tatil etti.

Ertesi gün “İki gün erteleme yeter” deyip maçları oynatma kararı aldı.

Rezillik.

Meslektaşları yumruk yiyen hakemler “maçlara çıkmama kararı” aldılar.

Ertesi gün kıvırdılar ve aslında hakem makem olmadıklarını kanıtlarcasına “Vazgeçtik, çıkıyoruz” dediler.

Rezillik.

Daha önce yumruk yiyen hakem için “İzmir çetesi” diyen Kulüpler Birliği Başkanı, aynı hakemi “Türkiye’nin en iyi hakemi ilan etti” ve ziyaretine gitti.

Rezillik.

Başkanı sahaya girip, hakem yumruklayan kulübe topu topu 5 maç ceza verildi.

Kulüp taraftarları en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermediği halde iktidar partisinin milletvekilleri kulübe gidip neredeyse ceza için özür dilediler.

Rezillik.

Bunca rezillikten sonra bakın Türk futbolunda daha neler olacak!

Bu kafa ile daha çok hakem dövülür.

Ama zerre üzülürsem namerdim.

Bunlar zaten bu muameleye layık olduklarını gösterdiler.

Boşuna dememişler herkes layık olduğu şekilde yönetilir diye.

Türk futbolu da aynen öyle.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Başkasından saygı bekleyenler önce kendilerine saygı duyduğu zaman.

Erişilebilirlik Araçları