Anayasal düzene başkaldırı serbestmiş!

12 şehit verdiğimiz günün ertesi, memleketin çeşitli yerlerinde “mitingler” ve “yürüyüşler” düzenlendi.

Sakın yanlış anlamayın, bu miting ve yürüyüşler Türk askerine yapılan saldırıları, Türk ordusunun neferlerinin alçakça öldürülmesini kınamak için yapılmamıştı.

Miting ve yürüyüşler, “İsrail’in Gazze’de Filistinlilere saldırısını kınamak” için düzenlenmişti, Türk askerine sahip çıkmak gibi bir amaç yoktu.

Bu eleştiriler artınca, organizasyonu yapanlar “Bu yürüyüşler çok önceden belirlenmiş bir günde yapıldı. Şehitler var diye günü değiştiremezdik” dediler.

Hepimiz bunların Türk ordusu ve Türk milleti ile ilgili fikirlerini biliyoruz ama yine de inanmış gibi yapalım.

“Haklılar, değiştiremezlerdi. Zaten TRT gibi şehitleri anarak eğlence programı da yapmadılar” diyelim.

Peki, bu yürüyüşlerde “hilafet çağrısı” yapmak da “önceden belirlenmiş miydi!”

Üzerinde Arapça yazılı bayraklarla, kimin kime propagandası yapılıyordu!

Gazze’ye destek adı altında, Türkiye’de Anayasa’ya açıkça bayrak açmak, Anayasal düzeni değiştirmek için yürüyüş yapmak neyin nesiydi!

Kadına şiddetin en yaygın olduğu ülkelerden birinde, kadınların Kadınlar Günü’nde yürümesini engellenirken…

Tarikat yurtlarında çocuklara tecavüzü örtbas edip, çocuk tacizcisini İl Kültür Müdürü ve Ağrı Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu Başkanı yapanlar, gökkuşağını bile yasaklamaya çalışırken…

Anayasa’ya açıkça meydan okunan ve hilafet çağrıları yapılan yürüyüşlere izin vermek ve Anayasal düzeni yıkma niyetini polis koruması altında haykırmak ülkenin geldiği ve getirildiği noktanın ilanıdır.

Elbette ki, bu yürüyüşlere yol verenler, Kızıl Goncalar’a karşı çıkacaklardır.

Çünkü tarihi de, sosyolojiyi de dizilerden öğrenen bir milletin, tarikat gerçeğini de dizilerden öğrenecek olması işlerine gelmemektedir.


Celal Şengör’den Kızıl Goncalar mektubu

“Sevgili Fatihciğim,

Son günlerde Fox TV’de yayımına başlanan Kızıl Goncalar dizisi dincilerin hücumuna mâruz kalmakta, hakkında — beni hiç şaşırtmayan bir şekilde — RTÜK tarafından soruşturma başlatılmaktadır. Bu hücumun başını tarîkat ve cemaatlerin çektiğini gazetelerde ve televizyon programlarında takib ediyorum. Ama daha önce anlaşma yaptıkları mekânlardan da anlaşmaları feshedilerek kovulduklarını duyunca bende de bıçak kemiğe dayandı. Yapılanların bir kısmı doğrudan anayasamızdaki lâiklik ilkesine karşı oldukları için yasal suç (RTÜK’ünki dâhil!), diğerleri de en basit ahlâk kaidelerini rencide ettikleri için toplumsal birer ayıptır.

RTÜK neye dayanarak soruşturma açmaktadır?

Toplum baskısını bahane ediyorlar: Hangi toplum baskısı?

Aslında, o baskı bir avuç kendini bilmez yobazın baskısıdır. RTÜK bu gibi kişilerin mi emrindedir, yoksa lâik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mi? Soruşturma kararı alan RTÜK’te tek bir tane uygar adam veya kadın yok mudur? Varsa bunlar neden yukarıda belirtilen kararın alındığı toplantıyı terk etmemişlerdir? Daha önce bir programda İbrahim ve Musa “peygamberlerin” tarihi değil mitolojik, yani masalsı karakterler olduğunu söylediğim için o programa da ceza kesmeye kalkmıştı RTÜK.

E sonra ne oldu?

Dediğimi bilimsel olarak isbat edince mahkemece cezadan vazgeçmek zorunda bırakıldılar. Kızıl Goncalar dizisi çok yetenekli oyuncularımızın katkısıyla kanayan bir toplumsal yaraya parmak basmakta, onu halkın gözünün önüne getirmektedir.

Bu diziyi bilhassa Millî Eğitim Bakanımızın seyretmesinde büyük yararlar vardır. 

Böyle aydınlatıcı bir diziyi men etmeye hangi kişi veya grubun gücü yeter?

Aslında kendisinden hiç haz etmediğim Bertold Brecht, Galile piyesinde din adamlarının aptallığını, bilimin karşısında nasıl âciz kaldıklarını ortaya koydu diye o oyun yasaklanmalı mıdır? Tam tersine, bil’akis, o oyun yaygınca oynanmalı ve halka bilimin nasıl savunulması gerektiği, savunulmazsa nelerin olabileceği gösterilmelidir—yazarından çeşitli nedenlerle hiç hoşlanmadığım halde.

Kızıl Goncalar dizisinin reklam panolarına boya atıldığını okudum bugün.  

Sayın İçişleri Bakanımız bu korkunç tecavüz ile ilgilenmeyecek midir?

Millî Eğitim Bakanımız umarım okullarda attığı o ürkütücü, milletimizin sonunu getireceği kesin, adımların nerelere varacağını acaba görmekte midir? Eski Türkiye geçti diyor: Bakanımıza hatırlatırım: Eski Dünya da geçti. Bilim ve teknolojinin bu kadar geliştiği bu dünyada, toplumları artık bilim dışı söylemlerle, mitolojilerle, masallarla yönetemezsiniz. İnsanlar eskiden olduğu kadar cahil ve bilinçsiz değiller.

Artık kendimize gelelim. Yoksa sonumuz felâkettir.

Umarım bu kâbustan yakında uyanır da, vicdanı hür, aklı hür, irfanı hür olmasını arzu ettiğimiz gençlerimize içinden kaçmaya çalışacakları değil, içinde huzur içinde yaşayabilecekleri, dış dünyanın imreneceği, müreffeh bir vatan bırakabiliriz; Atatürk öyle yapmamış mıydı?

Sevgilerle,

Celal”


Gerçek öfke mi, provokasyon mu!

PKK’nin 12 askerimizi şehit ettiği saldırılar neye mi yaradı!

Neye yaradığını dün Manisa’da gördük.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sağlığında fotoğraf çektirdiği o delikanlının cenazesine katılamadı.

Birtakım provokatörler tarafından yuhalandı.

Bu saldırının ilk ve en somut siyasi sonucu budur.

Zannedersin Habur’da PKK’lıların ayağına devletin savcısını, hakimi yollayıp törenle karşılatan ve göstermelik bir sorgudan sonra serbest bırakan CHP idi, Özgür Özel idi.

Zannedersin “açılım süreci” diye bir barış süreci başlatıp valilere “Operasyonlara izin vermeyin” talimatını veren, askeri kışlasına hapsedip, sokakları, neredeyse mülkiyeyi ve adliyeyi PKK’nın insafına emanet eden CHP ve Özgür Özel idi.

Zannedersin Diyarbakır’da kurulan kürsüde Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses ile “Megri megri” diye türkü söyleten CHP, Türk askerini lanetleyen bu türküye eşlik eden de Özgür Özel’di.

O gün tüm bunlara gık demeyenler, dün Kılıçdaroğlu’na, bugün Özgür Özel’e saldırıyorlar.

Ama zaten iktidarın da siyasi dehası burada yatıyor.

Dün yaptığının yüz seksen derece tersini ertesi gün yapabiliyor.

Ve dün yaptığının günahını da elindeki medya gücü ile “Yahu bu yaptığınız yanlış” diyenin boynuna asabiliyor.

Ve millet de buna inanıyor.

Hangi millet mi?

Hani şu Deniz Gezmiş’in kendisini yakalayan jandarma başçavuşunun işaret ettiği millet…

Olayı bilmiyorsanız “Bilmiyoruz” deyin.

Yarın da onu anlatırız…


Binbin: Biz de regülasyon ve denetim istiyoruz

Geçen hafta Martı adlı şirketin korsan taksi uygulaması TAG’ı eleştirirken Martı ve benzeri elektrikli scooter kiralama firmaların arkasında siyasi güç olduğunu söylemiş ve Martı’nın sahibinin bir AK Parti milletvekilinin damadı, diğer bir uygulamanın sahibinin de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeğeni olduğunu belirtmiştim.

Yazının yayınlandığı gün, Üsame Erdoğan aradı, son derece kibar bir üslupla görüşmek ve yaptıkları işi anlatmak istediğini belirtti.

Randevulaştık ve yanında ortağı ve şirketin CEO’su Kadir Abdik ile birlikte geldiler.

İki genç girişimci.

İlk cümleleri “Fatih Bey, bu konuda siz neden şikayetçiyseniz. Biz de aynı şeylerden şikayetçiyiz” oldu.

Bu işin sağlam ve uygulanan regülasyonları olmasını istediklerini, kuralların ve güvenlik önlemlerinin net ve uygulanabilir olmasını kendilerinin de talep ettiğini anlattılar.

Üsame Erdoğan bu işte bir gelecek gördükleri için yıllar önce bu alanda bir yatırım yaptıklarını, ailesinden ve soyadından yararlanmak gibi bir derdi olmadığını, öyle olsa idi yapacak çok daha kolay işler olduğunu anlattı.

“Ben ve arkadaşlarım bu mikromobilite işinde bir gelecek olduğunu düşündük. Küçük bir yatırımla başladık. Öncü olduğumuz için de çok yol aldık. Haklısınız. Bu araçların kaldırımlara gelişi güzel atılması bizim de derdimiz. Bunlar için özel park bölgeleri olmalı. Biz de bunu istiyoruz. Kullanıcılar kurallara uymalı. Kesin. Ama bu denetimi kim yapacak belli değil. Farklı farklı bakanlıkların ilgi alanındayız. Kask diyorsunuz. Belki olmalı ama dünyada da uygulaması yok. Hiçbir ülke böyle bir kural getirmiyor. Ama emin olun, kuralların olmasını ve bu kuralların uygulanmasını sizin kadar biz de istiyoruz” dediler.

Sektörde konumlarını kötüye kullanan firmalardan onlar da şikayetçiler onu anladım.

TAG benzeri uygulamaların mikromobilite işiyle alakası olmadığını da anlattılar.

NY Borsası’na açılan Martı’nın başarısızlığının kendilerini de olumsuz etkilediğini ve yatırımcıların hevesini kaçırdığına değindiler.

6 ülkede Binbin uygulamasının olduğunu, yurt dışında satın alma yoluyla hızlı büyüdüklerini ve bu işe bu kadar yatırım yapmış bir firma olarak, regülasyonu herkesten çok istediklerini anlattılar.

Sektörden iki gencin benimle aynı fikirde olması ve işleri ile ilgili heyecanları hoşuma gitti doğrusu. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Gençlerin ölümüne üzülmeyenin insan olamayacağını bildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları