Atalarımız saçmalamış

“Büyük lokma ye ama büyük söz söyleme” zannederim bir Türk atasözü idi ve biz bu sözlerle büyütülmüştük.

Tutamayacağın sözü verme, yapamayacağın işi yaparım deme.

Sonra lafını yersin, utanırsın anlamındaydı.

Ama artık ne ataya saygı kaldı, ne de söze güven.

Ne de diğeri…

İsveç’in NATO’ya üyeliği ile ilgili “yasa teklifi” TBMM’de Dışişleri Komisyonu’ndan geçti.

Şimdi Genel Kurula inecek.

Orada da onaylanırsa kabul edilmiş olacak.

Oysa çok değil 1 yıl kadar önce İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği ile ilgili olarak “Ben başta olduğum sürece İsveç’in NATO üyeliği söz konusu değil” diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan.

İsveç’in Kur’an yakılmasına izin vermesi ve Türkiye’nin terör üyesi olduğunu söylediği bazı isimleri iade etmeye yanaşmaması üzerine söylenmişti bu cümle.

Aynı yılın 19 Mayıs’ında da “NATO’ya Finlandiya ve İsveç’in girmesine hayır diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söyledik” diyen Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini Anadolu Ajansı servis etmişti.

Daha yetkili ve daha üst bir makam olmadığına göre İsveç ve Finlandiya NATO üyeliğini unutmalıydı.

Ama arada bir yerlerde Finlandiya’ya “Af çıkarıldı” ve kala kala İsveç’in üye yapılmaması kaldı.

Ne de olsa her fırsatta Kuran-ı Kerim yakıyor, teröristleri koruyorlardı.

Sonra 23 Ekim’de Saray’dan “İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ekim 2023 tarihinde imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiştir” açıklaması geldi.

Şaşırdık ama “Muhtemelen TBMM’de onaylatmayacaktır” diye düşündük.

Ama TBMM’de ilgili komisyondan da AK Parti, MHP ve CHP’li üyelerin oyuyla geçiverdi “Ben başta olduğum sürece” olmayacak olan şey.

Ve şimdi TBMM Genel Kuruluna inecek.

Bakalım olacak mı, olmayacak mı göreceğiz.

Ama açıkçası olursa hiç şaşırmayacağız.

Çünkü rahip Brunson da “bu fakir bu görevde oldukça” ABD’ye verilmeyecek, ajanlıkla suçlanan gazeteci Deniz Yücel de Almanya’ya geri gidemeyecekti.

Zaten Sisi kendi halkına darbe yapandı, Birleşik Arap Emirlikleri Türkiye’deki darbe girişiminin arkasındaki güçtü, Suudi prens bin Selman katildi.

Büyük söz söylemenin hiçbir mahzuru yoktu.

Nasıl olsa her şey unutuluyordu.

Unutmak en güzeli, en kolayı, en rahatıydı.

Zaten atalarımızın sözleri de çağdışı ve saçma sapandı.

Zaten aslında o söz “Büyük lokma yeme boğazına takılır” olmalıydı.


De ki Hilafet geldi, halife adayınız kim!

Hilafet çağrısı yapanlara Anayasal suç işlemekten işlem falan yapılmayacağı kesin.

Ama ben kendilerine bir soru sormak istiyorum.

Diyelim ki, dediğiniz oldu.

Yani hilafet geri geldi.

Birileri, mesela o çok sevdiğiniz üst akıl dedi ki, “Yahu bu hilafet iyiydi. Geri getirelim!”

Söyler misiniz bana “Kim halife olacak?”

Kutsal toprakların bugünkü yönetici ve İslam aleminin en zengini Suudi Arabistan’ın lideri mi?

Muhammed bin Selman mı olacak Halife?

Eee, ama Halife’nin Kureyş kabilesinden olması lazım demiyor mu, bir grup Arap’ın Osmanlı’nın hilafetini tanımama gerekçeleri bu değil mi!

Suudi Hanedanı da Kureyş’ten değil.

Al başına belayı.

O zaman kim olacak?

Ürdün Kralı mı?

Ne de olsa Haşimi soyundan, Mekke Şerifi Hüseyin’in torunu değil mi?

En uygun o görülüyor!

O olmazsa Irak’ın eski Kralı Faysal da olabilir aslında. Aynı soy, aynı aile.

Peki küçücük Ürdün’ü ya da tahtsız kralı kim takar!

En uygunu Mısır lideri olabilir mi?

Ne de olsa İslam Dünyası’nın entelektüel liderliği orada.

Ya da en yüksek nüfusa sahip İslam ülkesi olarak 270 milyon nüfuslu Endonezya’nın lideri mi halife olacak?

Yoksa Pakistan “Hayır, onların nüfusu daha fazla ama bendeki Müslüman sayısı daha fazla” diyerek 240 milyonluk Müslüman nüfusuyla halifeliğe talip mi olacak?

Görüyorsunuz henüz Türkiye’yi sıra gelmedi!

Hadi diyelim ki, bu ülkelerin hiçbiri istemedi.

Görev Türkiye’nin liderine kaldı.

Bu ülkelerin hangisi Türkiye’nin liderinin halife olmasına evet diyecek.

Bir anlatsanız da bilsek halifeyi kim nasıl belirleyecek, kim nasıl seçecek!

Adayınız kim?


Anayasa diye bir şey duydunuz mu!

Anayasa Mahkemesi Can Atalay Kararı’nın gerekçesini de açıkladı.

Son derece üst perdeden, atarlı bir açıklama.

Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasındaki Anayasa ihlallerini de anlatıyor yüksek mahkeme.

Yürütmenin, yargı eliyle yaptığı Anayasal darbeyi tam olarak açığa çıkaran metin AYM Kararının uygulanmamasının Anayasa’nın 153, 142 ve 37. Maddelerini ihlal anlamına geldiğini açıkça ortaya koyuyor.

Bakın Anayasa Mahkemesi’ni beğenmeyebilirsiniz!

Gereksiz bulabilirsiniz!

İhtiyaç olmadığını düşünebilirsiniz!

Anayasa değişikliği yaparak bu mahkemeyi ortadan kaldırabilirsiniz!

Ama var olduğu müddetçe kararlarını yok sayamazsınız.

Böyle bir mahkeme yokmuş gibi davranamazsınız.

Anayasa’yı göz göre ihlal edemez, işinize gelmeyen kararlarını uygulamamazlık edemezsiniz!

Diyelim ki, bu mahkeme yarın HDP’yi kapattı.

O zaman da “Kim takar Anayasa Mahkemesi’ni diyebilecek misiniz!”

Yoksa “Bu kararı beğendim, uygulayabiliriz” mi diyeceksiniz!

Bir ülkeyi bu kadar ilkesizce yönetirseniz sonuçta olacak olan nedir biliyor musunuz!

Benim söylemeye dilim varmıyor ama biraz düşünürseniz size bulursunuz.

Ama tabii zor.

Çünkü düşünmek gerekiyor.


Yüzde 578

ENAG Türkiye’nin merkezi yönetim bütçesinin son 3 yılda yüzde 578 arttığını belirlemiş.

Bu bir yandan da Türkiye’nin enflasyonunun da göstergesi.

Yatırımlarda uçuk bir artış olmadığına, hatta yatırım bütçeleri azaldığına göre bu artışın temel nedeni enflasyonist baskı.

Bu durumda ücretlilere basit bir soru sormak gerekiyor.

“İçinizde maaşı son üç yıl içinde yüzde 578 oranında artan var mı?”

Eğer var diyenler çoğunlukta ise enflasyonunuz yükü eşit dağıtılıyor demektir.

Yoksa ücretliler enflasyona karşı devleti ve devleti sömürenleri finanse ediyor demektir.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Aldatılmaktan hoşlanmadığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları