Sağ siyasette ilke ayak bağı mı!

Son zamanlarda giderek daha iyi anladığımı düşündüğüm bir durum var.

Sağ seçmenin, ister merkezde olsun ister sağ uçta, lider olarak bellediği kişilerden de, siyaseten kendini yakın hissettiği partilerden de “tutarlılık” beklentisi yok.

Sağ seçmenin büyük çoğunluğu “taraftarı” olduğu siyasi görüşün ve bu görüşün temsilcilerinin dün ak dediğine bugün kara, dün doğru dediğine bugün yanlış demesinden rahatsız değil, buna ilkesizlik gözü ile bakmıyor.

Nabza göre şerbet, duruma göre hareket, konjonktüre göre tavır alması bir grup seçmene son derece doğal ve hatta belki de doğru geliyor.

Bu durum AKP’de zirveye çıkarken, diğer sağ partilerde de durum çok farklı değil.

Seçmenlerinin önemli bir bölümü buna pek takılmıyor.

Bunun son örneğini bugünlerde “milliyetçi” olarak tanımlanan ama muhalefette imiş gibi görünen iki partide bir kez daha görüyoruz.

İYİ ve Zafer.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, 4 senedir “evladım” diyerek bağrına bastığı, otobüs damında kol kola miting yaptığı, 1 yıldır cumhurbaşkanı olması için uğraştığı, ülkeyi yönetmeye layık gördüğü ve aklına cumhurbaşkanlığını soktuğu bir siyasetçiyi, Ekrem İmamoğlu’nu “öküzün ölüp ortaklığın bozulduğu” günden bu yana neredeyse hakarete varan bir tonda eleştiriyor.

Tabir için kusura bakmayın ama, tam anlamıyla “itin bir tarafına sokup çıkarıyor.”

Hiç kimse de çıkıp “Meral Hanım, ne yapıyorsunuz, bu kadar tutarsızlık partiye zarar veriyor. Bugün söylediğinizde haklı bile olsanız biri çıkıp ‘Bu kadar mı öngörüsüzsünüz? Bu adamı neredeyse cumhurbaşkanı yapacaktınız’ derler. Biraz daha dikkatli konuşsanız” demiyor mu!

“Bahadır Erdem gibi bunu diyecek çapta olanlar zaten çokta gitti, kalanlar da zaten bunu demeyecek olanlar” diyorsanız ona da sözüm olmaz.

Peki ya Ümit Özdağ.

Ümit Özdağ da Mayıs ayındaki “gizli” protokole göre Kılıçdaroğlu’nun kazanması halinde bakan olarak kabinesinde yer alacaktı ve Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı yardımcısı olduğu bir hükümette, İmamoğlu ile çalışacaktı.

Şimdi ise ”İmamoğlu büyük tehlike” diyor.

Kendince haklı nedenleri vardır belki bilemem ama madem o kadar tehlikeli idi, cumhurbaşkanı yardımcısı olarak altında çalışmayı nasıl kabul ettiniz?

“O tehlikeyi bertaraf etmek için” diye yanıt verecek olursanız şimdi de şunu sorarım, “Peki şimdi de belediye başkan yardımcılığını verirse tehlikeli olmaktan çıkar mı?”

Ama gördüğüm kadarı ile benim bu sorumu soracak seçmeni olmadığı için o da tüm sağ siyasetçiler gibi rahat rahat konuşuyor.

Şampiyonluk ise sabah söylediğinin tam tersini akşam, akşam söylediğinin tam tersini sabah söyleyen AK Parti’de. 

Ama ne gam! 

Ne de olsa ne deseniz seçmen sizden razı.

Hal böyle olunca da siyasette ilke gerekmiyor.

Bizim memleket tipi siyasette ilke dediğin şey ayak bağı.

Burada siyasetçinin ilkesizine rağbet daha fazla.

Nedenini de siz bulun ben söylemeyeyim!

NOT: Sol olduğunu söyleyen siyaset farklı mı bilemiyorum çünkü Türkiye’de sol siyaset olmadığı gibi, sol olduğunu söyleyen siyasette de söylem yok ki sabahtan akşama değişip değişmediğini bilelim.  


Hak edilmiş bir köstek

Murat Kurum’un haftalardır yürüttüğü çalışmalar dün itibarıyla çöpe gitti.

Çünkü Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu Murat Kurum’a destek çıktı ve “Taksimetreleri kurun, geliyor Murat Kurum” diye şahane bir slogan patlattı.

Eyüp Aksu, yapılacak bir ankette büyük olasılıkla İstanbulluların en antipatik bulduğu kişi çıkacaktır.

Onun verdiği destek Murat Kurum’un aleyhinedir biline.

Üstelik de tüm taksilerde taksimetreler zaten kurulu ve çalışır halde olduğu için Aksu’nun sözleri “Kurum seçilirse taksilere aşırı zamlar gelecek” şeklinde de algılanacaktır.

Bu da Aksu’nun Kurum’a verdiği zararı iki katına çıkaracaktır.

Ama Murat Kurum da bunu hak etmiyor değil.

Taksiciler ile buluşmasında “Taksi sayısını arttırması gereken belediye bunu yapmadı” diyerek mevcut belediye yönetimini suçladı.

Oysa bütün İstanbul biliyor ki, taksi sayısının arttırılmasına geçit vermeyen AK Partili UKOME üyeleri ve “Taksi sayısının arttırılması çözüm değildir” diyen de kendisini destekleyen Eyüp Aksu.

“Bu nasıl tutarsızlık, bu nasıl halkı aptal yerine koymak” diyorsanız lütfen yukarıdaki yazıyı bir daha okuyun.

Saçma eleştirilerle karşıma çıkmayın.


Söylenen değil söyleyen

Siyasal İslamcıların medyadaki en güçlü ve eski temsilcilerinden biri hiç kuşkusuz Abdurrahman Dilipak’tır.

Son zamanlarda kafayı “kenevir”e fazlaca takmış olsa da, Türkiye’de siyasal İslamcılığın en zayıf ve hedef olduğu günlerde o bayrağı taşıyanların başında gelirdi ve rüzgara karşı işemekten asla çekinmezdi.

Bu açıdan da fikirleri değilse de tavrı saygıya değerdi.

Bu Abdurrahman Dilipak, dün sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.

Üzerinden 7 yıl geçen darbe girişimi ile ilgili olarak “Sanki FETÖ’cüler darbeye kalkışmamışlar gibi, AK Partililer de sanki darbeden habersiz imiş de son anda darbeyi halkın yardımı ile bastırmış gibi davranıyorlar. Oysa hükümet 4 ay önceden darbe olacağını bütün ayrıntıları ile biliyordu. Halk ne olduğunu bilmeden darbeye karşı meydanlara çıktı. Sonuçta olan bu ülkeye oldu. Yazık ki, gerçek çoğu kimsenin umurunda değil, herkes ötekileri suçlamakla meşgul.”

Dilipak, bu sözleri ile Kılıçdaroğlu’nun darbe girişimi sonrası söylediği “kontrollü darbe” tanımına de destek vermiş oluyor.

Peki Dilipak, Kılıçdaoğlu’nun aldığı tepkileri alır mı!

Zannetmiyorum.

Bizde tepki lafı kimin söylediği ile ilgilidir.

Mesela Murat Kurum, poşu takıp Kürtçe şarkı söyledi.

Milliyetçi partiler gık demedi.

Peki aynı şeyi İmamoğlu yapsaydı ne olurdu!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Zarf mazruf, mazruf da zarf kadar önemli olunca. 

Erişilebilirlik Araçları