Boğaziçi rektörüne 3 ayda 1 Rolex

İktidar partisi, seçim sonuçlarından ders aldı mı falan diye soruyorsunuz ya, ben de hep “Ders mers alamazlar. Alışmışlar iktidar nimetlerinden faydalanmaya. Zengin olmayacaksak, nimetlerinden faydalanmayacaksak, ayrıcalıklı bir yaşam sürmeyeceksek niye iktidar olalım kafasındalar” diyorum ya…

Durum tam bu.

Vatandaş işsizlikten, dar gelirden kıvranır, ezilirken, analar babalar çocuklarına harçlık veremezken, üniversite öğrencileri kalacak yer yurt bulamazken, dedeler torunlarına bir gofret bile alamadığı için torunlarından saklanırken, iktidar şemsiyesi altına toplanan küçük bir azınlık ülkenin kaynaklarını, nimetlerini sömürmeye, bu kaynaklarla semirmeye devam ediyor.

Son örnek Naci İnci.

Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirme yemini ederek göreve başladığı bilinen rektörü.

Aldığı maaşlara bir yenisi eklenmiş.

Yönetim kurulu üyesi yapılmış.

Nereye mi!

Yıllar önce bir yurdunda çocuklara tecavüz edildiği ortaya çıkan bir vakfa sponsorluk yaptığı ortaya çıkan ve bu vakfa desteğini kesmemekte ısrar ettiği için, faaliyete geçtiği günden o güne kadar abonesi olduğum halde hemen veda ettiğim Turkcell’e.

Çocukların tecavüze uğramasına neden olan bir vakıfa, benim paramın da içinde bulunduğu bir kaynağın aktarılıyor olmasını içime sindirememiştim.

Hiç de pişman olmadım ve her gün “İyi ki bırakmışım” dedim.

Çünkü kurucusu Mehmet Emin Karamehmet’in elinden alınan Turkcell, bir iktidar arpalığına dönüştürüldü.

Ne kadar görevden alınmış bakan eskisi, ne kadar AKP milletvekili, belediye başkanı var ise hepsi bir zamanlar Türkiye’nin teknoloji devi olan bu şirkete yönetim kurulu üyesi yapıldı.

Hepsi ballı maaşlar aldı.

Şimdi de Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirme görevini başarıyla sürdüren Prof. Naci İnce, aylık 150 bin TL “huzur hakkı” karşılığında Turkcell Yönetim Kurulu üyesi olmuş.

Başarısı taltif edilmiş.

Hani şu AKP’lilerin bile Rolex saatine kızdığı milletvekili var ya, Naci İnci her üç ayda bir, bir Rolex parası alacak Turkcell’den.

Hani AKP’lilerin bile partiyi rezil ediyor dediği ıstakozcu milletvekili var ya, Naci İnci her pazar ailesi birlikte en lüks lokantada ıstakoz yiyebilecek o maaş ile.

Yani anlayacağınız AKP’nin, AKP yönetiminin milletin sefaletine karşı sürdükleri sefahattan geri adım atmaya hiç ama hiç niyeti yok.

Tam aksine “sefahat olmayacaksa iktidarın ne kıymeti var” kafasını sürdürüyorlar.

Siz de elinize her telefon aldığınızda Naci İnci’ye konuşuyorsunuz.

Haberiniz olsun!


Erdoğan elini bir kez daha CHP’nin içine sokmak istiyor

CHP lideri Özgür Özel’in AKP lideri Erdoğan ile yaptığı görüşmenin yankıları sürüyor.

Hiçbir şeyi beğenmeyen bir grup “Niye görüştü? Erdoğan’la görüşülür mü?” diye bağırıyor.

Bunu söylemek aptallıktan öte bir şey değil.

Görüşülür tabii.

ABD Başkanı Rus Devlet Başkanı ile, Çin Devlet Başkanı ile görüşüyor.

Ayın ülkenin rakip partilerinin genel başkanları mı görüşmeyecek, zırvalamayın, saçmalamayın.

Elbette görüşülecek ama tuzağa düşülmeyecek.

Erdoğan’ın ve AKP’nin hazırladığı tuzağı günler önce açıkladım.

Görüşmeden önce, zannederim Bülent Arınç’ın Özel’i göklere çıkaran konuşmasından sonra.

Dedim ki, “Arınç partisinden bir fırça yemez ise ve rakip partinin liderine aşırı övgüleri nedeniyle üzerine gelinmez ise biliniz ki AKP yine bir oyun kuruyor. CHP’nin içini karıştırmak ve İmamoğlu’nu parti içinde enterne etmek için Özel’e gaz verme talimatı almışlar.”

Erdoğan’ın ne yapmak istediği net.

İmamoğlu karşısında peş peşe üç kez üç net mağlubiyet aldı.

Üstelik de bu mağlubiyetler her seferinde giderek daha ağır, daha net, daha açık oldu.

İmamoğlu’nun sokaktaki karşılığını da hepimizden daha iyi görecek siyasi tecrübeye sahip.

Ve biliyor ki, İmamoğlu’nu kendisi yenemiyor ve İmamoğlu’nu ancak kendi evinde, CHP’de etkisizleştirirse kazanabilir, geçen sefer olduğu gibi.  

Bu yüzden de Erdoğan her yere erişmekte pek de zorlanmayan kolunu CHP’nin içine sokuyor.

Geçen dönem İmamoğlu’nu Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu‘nun çevresindeki adamları vasıtası ile engelledi.

Bu kez de Özgür Özel’i pohpohlayarak, popüler hale getirerek, egosunu okşayıp havaya sokarak İmamoğlu’nu etkisizleştirebilir.

Şu anda çok net gördüğümüz plan bu.

Ancak tutacağını hiç zannetmiyorum.

Birincisi Özgür Özel, bir Kılıçdaroğlu değil.

Bürokrasiden değil, sivil toplumdan kazıya kazıya geldi. Bu ucuz tezgahlara düşmez.

Ayrıca AKP Türkiye’yi böyle yönetmeye devam ederse önümüzdeki seçimde kimin aday olduğunun önemi kalmaz.

Erdoğan iktidarları muhalefetin gücünün değil, iktidarın zaaflarının yıktığını bilecek kadar iyi siyasetçidir.

Hâlâ öyle olduğu bayağı şüpheli dursa da!


Celal Şengör: Öğretmenler bu müfredatı uygulamasın

Sevgili dostum Celal Şengör, açıklanan yeni müfredattan duyduğu rahatsızlığı dile getiren bir mektup yollamış. Paylaşıyorum.

“Fatihciğim,

Dünya tamamen keçileri kaçırdı. Şu Amerikan üniversitelerinin öğrencilerine reva gördüğü muamele, Ukrayna/Rusya Savaşı, İsrail/Gazze Savaşı, Çin/Filipin didişmesi, inanılmaz aptallıkların neticesi değil mi? 31 Mart 2024 seçimleriyle kendi ülkemizde tam bazı şeyler galiba düzelme yoluna girdi derken, bu sefer de başımıza Milli Eğitim Bakanı çıktı! Bir cehalet propagandacısı olan bu zatın yeni eğitim müfredatı diye önümüze koyduğu belge tam bir din yobazlığı vesikası olmakla kalmıyor, alenen Anayasamızı ve kanunlarımızı ihlal ederek suç işliyor.

Bakın Anayasamızın değiştirilemez olan 2. maddesi ne diyor:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir”

Milli Eğitim Bakanı’nın önümüze koymağa niyetlendiği müfredat açıkça bu maddeye aykırıdır.

30 Kasım 1925’te kabul edilen Takke ve Zaviyelerin Kaldırılması Kanunu (tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların men ve ilgasına dair kanun) ile tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırılmıştır. 

Milli Eğitim Bakanı’nın tarikatları sivil toplum örgütü olarak görüp bunları okullarımıza sokmaya çalışması da bu kanuna aykırıdır. Bakın Atatürk 1925 Kastamonu nutkunda ne diyor:

 “Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyada ve manevi olan hayatta mutluluk sahibi yapmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddî ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum (şiddetli alkışlar).
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur (sürekli alkışlar). Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat reisleri bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla anlayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaştıklarını elbette kabul edeceklerdir.” 

Milli Eğitim Bakanının müfredat değişikliği Atatürk’ün burada söylediklerinin taban tabana zıddıdır.

Buradan tüm sayın okul yöneticilerine ve meslekdaşlarım olan muhterem öğretmenlerimize şunu söylemek isterim. Bu müfredat önünüze gelse de asla uygulamayın. Bir sürü din dersinde siz adam gibi biyoloji, fizik, kimya, matematik öğretin.

Gelecek müfettişler sizleri zorlamaya kalkarlarsa onlara yukarıdakileri hatırlatarak kapının yolunu gösterin, onları sınıflarınıza sokmayın. Bu yapacaklarınız suç olmayacak, tam tersine ağır bir suça iştirakınıza mâni olacaktır.

Tüm okullar bunu yaparsa, zaten size karşı durulamaz. Hiç kimse sizi Anayasamızın değiştirilemeyecek maddesindeki kesin emre uyduğunuz için tehdit edemez.

Atatürk’ün hiçbir çarpık yoruma açık olmayan sözlerindekini uyguladığınız için kimse size ceza veremez, okulunuzu kapatamaz. Bu konuda velilerinizi aydınlatarak onların da desteğini isteyiniz, çocuklarını ortaçağ karanlığında değil, Atatürk aydınlığında eğitmeye çalıştığınızı ve bu konuda kararlı olduğunuzu onlara anlatınız. 21. yüzyılda okullarımızda safsata değil, bilim öğretmeliyiz. Burası Taliban’ın Afganistan’ı değil, Atatürk’ün modern, uygar Türkiyesi’dir. Aman bunu kaybetmeyelim.

 Sevgilerle aziz arkadaşım

 Celal”


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Hakimler kararı okurken sanıkların yüzüne bakabildiği zaman.

Erişilebilirlik Araçları