Rejim mejim, otoriter motoriter
Fatih Altaylı
Haziran 29, 2013
Yazı İçeriği
Rejim mejim, otoriter motoriter
Rejim mejim, otoriter motoriter
DÜN birisi yazmış "Kentli dünya otoriterliği kabul etmiyor" diye. Anlamadım. "Kentli dünya"dan kasıt ne? Kente iliştirilmiş dünyalar ne kadar kentli, diye de sormak lazım yanı sıra belki. Yıllar önce ama çok da yıllar önce değil, bir dostumla Anadolu yollarına düşmüş gidiyoruz otomobille. O günlerde Türkiye yine yıkılıyor. Tartışmanın bini bir para. Demokrasi, insan hakları, yönetim biçimi, baskı, darbe her yer inliyor. Biz ise iki dağın arasına sıkışmış irice bir köyün yanından geçiyoruz. Köy köhne, köy eski... Pırıl pırıl bir minare yükseliyor, yan yatmış köy evlerinin ortasında. Biz köye yaklaşırken, bir köylü eşeğine çalı çırpı yüklemiş, köye doğru ilerliyor yolun kenarından. Arkasında belli ki karısı, beli bükük, eğilmiş. Onun da sırtında çalı çırpı. Adamın elinde bir değnek. Ara sıra eşeği dürtüklüyor. Kadını dürtüklemesine gerek yok. Kadın zaten eşeğin ardında uygun adım gidiyor. Sırasıyla eşeğe bakıyorum, adama bakıyorum, kadına bakıyorum. Aynı anda kentlerin meydanlarında, sokaklarında, kimi evlerinde ve kentlilerin gazetelerinde, radyolarında sürüp giden "rejim tartışmaları" geliyor aklıma. Dostuma dönüyorum yanımda oturan... "Sence birkaç yüz kilometre gerimizde bıraktığımız ve radyoyu açsak kulağımıza gelecek kadar yakın olan rejim ve demokrasi tartışmaları, yolda yürüyenler için ne kadar önem taşıyor?" "Sıfır" dedi. Haklıydı. Yolun kenarında köye doğru yürüyen o üçlü için tüm bu tartışmalar hiçbir anlam ifade etmiyordu. Otomobili durdurup yanlarına gitsek ve "Padişahlık geri geldi" desek alacağımız cevap büyük ihtimalle "Hoş geldi sefa geldi" olurdu. Hayat onlar için yüzlerce yıldır değişmemişti ve "rejim" dediğin aslında "hayat" demekti. Hayatı değişmeyince rejim de aslında değişmemiş oluyordu onlar açısından. Ha padişah, ha Cumhuriyet, ha Başbakan, ha Meclis, ha şu, ha bu! Ha toprak yolun kenarında yürümüştü, ha asfalt, ha duble yol... Eşeğin sırtında çalı çırpı. Kadının sırtında çalı çırpı. Adamın elinde değnek. Bu durum değişmiş, değiştirilebilmiş olsaydı geçen zaman içinde, belki rejim onların da umurunda olurdu. Ama değişmediği zaman kime ne! O yüzden kentliler, ama sadece kentlerin göbeğindekilerin "otoriterlik"le bir sorunu olabilirdi. Gerisi... Sırtta çalı çırpı. Elde değnek. Vur kıçına, rahvan gitsin! Hekimle hâkim herkese lazım GEZİ olaylarının ardından "hekimlerle" ilgili olarak yapılmak istenen bir sürü düzenleme var. Nedeni saklanmıyor bile. "Gezi'ye destek veren doktorlardan hesap sormak ve böyle bir desteğin tekrarının engellenmesi." AK Partili bir arkadaşımla eylemler sürerken bunun tartışmasını yapmıştık. Eylemler sırasında doktorlar gözaltına alınınca ben tepki göstermiştim. AK Partili arkadaşım da, "Orada hastane mi açıldı, o kadar doktorun ne işi var orada" demişti. Tartışma şöyle sürmüştü aramızda. "Doktor ihtiyaç olan her yerde olur. Bıraksınlar da vatandaş ölsün mü? "Doktarların ne ayrıcalığı var?" "Bıraksınlar da insanlar ölsün mü? Hipokrat yemini etmiş adam yaralıya yardım etti diye tutuklanır mı?" "Teröriste yardım eden doktor, doktor mudur? Kimin suç işleme ayrıcalığı var bu ülkede?" "Yapma. Doktor dağda yaralı ele geçirilen teröristi bile tedavi eder. Bu millet, düşmanına bile yaralıyken yardım etmekle övünmüştür." "Sen yapma asıl. Camı çerçeveyi kır, polisle çatış. Caminin çerçevelerini indir; gel, ben seni tedavi edeyim. Git, kaldığın yerden saldırmaya devam et." Elbette bir doktorun "terör yapma" hakkı yoktur. Bir doktor eline silah alıp terör yapıyorsa doktor olmaktan çıkar. Ama tüm bunların dışında olsa, hatta teröristle taban tabana zıt bir noktada bile olsa, önüne gelen kişinin yaşam hakkı için mücadele eder, o kişi bir terörist bile olsa... Bir doktorun en temel hakkı, sağlık yardımına ihtiyaç duyan herkese yardım etmek, edebilmektir. Bunu sınırlamak, buna engel koymak, bunu şartlara bağlamak doğru değildir. Unutulmaması gerekir ki, bir hekime ne zaman ve hangi şartlarda ihtiyaç duyacağımızı hiçbir zaman bilemeyiz. Hekim ve hâkimin iyisi her zaman herkese lazımdır. NOT: Hekimlerin mesleki nedenlerle ceza almasıyla ilgili kararları Tabip Odaları yapıyordu. Elbette sorunlar yok değildi. En vahim mesleki hatalarda bile odalar gerekli cezaları vermekten imtina ediyor, yargılamalarda da genelde meslektaş dayanışması içine giriyorlardı. Bu da hekim hatasından mustarip olanların hak aramalarının önüne bir engeldi. Ancak şimdi yapılması planlanan bir yasal düzenlemeyle hekimlere mesleki nedenlerle verilecek cezalarda yetki, Sağlık Bakanlığı'na geçiyor. Bunun ne kadar sakıncalı olduğunu, söylememe herhalde gerek yok. Çünkü bu kez de hekimlerin siyasi nedenlerle mesleki cezalar almasının önü açılmış olur. Sadece Öcalan'la olmayacak TERÖR 30 yıl sürer, iki kuşak terörle büyürse olacağı budur. Öcalan ve Öcalan'ın kontrolündeki PKK ve BDP "barışı" ne kadar canı gönülden isterse istesin, belli oldu ki, "gençlere" hâkim olamayacaklar. Daha önceki yazılarımda da sık sık vurguladığım gibi PKK'nın bugünkü lider kadroları hâlâ ve her şeye rağmen "Türkiye'nin önemini ve büyüklüğünü" biliyor, Kürt halkının geleceğinin Türkiye'de, Türklerle ortak olmakla daha parlak olacağını görüyorlar. Buna karşın bugün 30 yaşında olan ve daha gence doğru kalabalıklaşan bir başka kuşak ise 30 yıldır "düşman Türkiye" diye büyüdüler. Görülen o ki, onlar ne Öcalan'ı, ne BDP'yi takacaklar. Başka hiçbir "iyileştirme" yapmaran sadece Öcalan'la terörü bitirmenin imkânsızlığı son 1 haftada ortaya çıktı.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar