Masa meselesi
Fatih Altaylı
Ağustos 31, 2021
Yazı İçeriği
Masa meselesi
Masa meselesi
Taliban ile aynı masaya oturulur mu! Bu kadar anlamsız bir sual görmedim. Elbette oturulur. Devletler ve gazeteciler herkesle aynı masaya oturabilirler. Aynı masaya oturmak, aynı fikirde olmak, aynı ideolojiyi paylaşmak, aynı hedeflere sahip olmak, aynı fikir çevresinde buluşmak anlamına gelmez. Bir yandan “Suriye ile aynı masaya oturmamız lazım", “Mısır ile aynı masaya oturmamız lazım”, “İsrail ile aynı masaya oturmamız lazım” diyerek sorun yaşadığımız ülkelerle diplomatik diyaloğun önemini vurgulayıp, inada ve kişisel sempatilere dayalı dış politika olmamalı diyeceğiz, sonra dönüp aynı hatayı tekrarlayarak “Taliban ile aynı masaya oturulmaz” diyeceğiz. Buna ilkesizlik denir, buna garabet denir. “Taliban’la dost olunmamalı, Taliban ile uluslararası işbirliği içine girilmemeli” demek başkadır “Taliban ile aynı masaya oturulamaz” demek bambaşkadır. Elbette ki, Taliban’la dost ve kardeş olunmaz ama Taliban’la elbette ki görüşülür. Taliban rejimini tanıyan ilk ülke elbette olunmaz ama Taliban’la gereksiz yere kavga eden ilk ülke de olunmamalıdır. Burada belirleyici olan hangi düzeyde ve nasıl görüşüldüğüdür. Taliban liderini resmi konuk olarak Ankara’ya çağırıp, kırmızı ya da son zamanların modası turkuaz halı ile karşılayıp, Saray’da ağırlamak ne kadar büyük yanlış olursa, Taliban’ı yok saymak da aynı oranda büyük bir yanlıştır. Elbette ki, şu aşamada Taliban ile en üst düzeyde resmi heyetlerle oturulup konuşulacak değildir ama birileri de devlet adına bu görüşmeyi yürütmelidir. Üstelik siz bakmayın ABD’nin Taliban ile ilgili sözlerine ve tavırlarına. ABD Başkanı ile Taliban yönetiminin Türkiye’den Kabil’de aynı görevi talep etmesi bile Taliban’ın aslında ne olduğunun göstergesidir. Herhalde Biden yönetimin de ve Taliban yönetiminin de Türkiye’den Kabil Havalimanı açık tutacak ülke olmasını istemesi, bir Türk şirketi olarak TAV’ın havalimanı işletmeciliğindeki başarısına bağlanamaz. Ancak şunu da söylemeden geçemeyiz. Taliban ile aynı masaya oturmayı haklı olarak bir dış politika gerekliliği olarak görenlerin, başka masalara oturmama ısrarlarındaki haksızlığı da kendilerinin görmesi gerekir. ***
Dış politika tarzımız
Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri yeniden tesis ediyoruz. Önce Emirliklerin Ulusal Güvenlik Danışmanı geldi ve “yatırımları” konuştu. Şimdi de Emirliklerin en güçlüsü Abu Dhabi şeyhi ile uzun bir görüşme gerçekleştirilmiş. Hiç itirazım yok. Yukarıda da söylediğim gibi, devletler ve gazeteciler varlıklarının doğası gereği şeytanla bile görüşürler. Ancak Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri daha da “samimi” hale getirmeden ve birbirimizi eve “Bir kahve içmeye” davet etmeden önce Türk kamuoyu olarak, en azından Türk kamuoyunun meraklı kesimleri olarak bir konuya açıklık getirilmesi lazım. Bize yıllardır yani en azından 6 yıldır Birleşik Arap Emirlikleri’nin kötülüğünü anlatıp durdunuz. Türkiye’deki darbe girişiminin arkasında BAE vardı… Türkiye aleyhindeki uluslararası çalışmaları BAE organize ediyordu. Türkiye’deki terör örgütlerini BAE finanse ediyordu. FETÖ’nün ve darbe girişiminin finans kaynağı BAE idi. Türkiye’yi bölmek isteyen güçler arasında BAE vardı. Hayli kabarık ve hayli karanlık bir sicil. Açık bir Türkiye düşmanlığı. Bu konuda taraflardan hangisinin politika değişikliği yaptığını hiç ama hiç bilmeden, bu konuda bir şey duymadan dünün en karanlık düşmanı ile hızlı bir dostluk içine girmeyi anlamak mümkün değil. Sorunları çözmek için ilişki elbette gerekir ama bu denli hızlı ve üst düzeyde bir ilişki biraz dikkat çekicidir. Ve dediğim gibi meraklılar merak eder. Birleşik Arap Emirlikleri iktidarın yıllardır iddia ettiği bu politikasından vaz mı geçti! Yoksa iktidar mı politika değiştirdi! Görüşün görüşmeyin diyen yok. Ama bu biraz hızlı oldu. Ne yalan söyleyeyim. Bana Şeyma Subaşı ile Mısırlı sevgilisinin ayrılıp, barışmalarını hatırlattı. Bir anda zehir zemberek iddialarla ayrılmışlardı. Bir süre sonra ise yeniden birbirlerine aşık oluvermişlerdi. Niye ayrılıp, niye barıştıklarını kimse anlamamıştı. Yüzük Şeyma‘da kalmış, olan Şeyma’nın var olduğunu iddia ettiği bebeğine olmuştu. Bakalım burada kime olacak! ***Ferhangi bir şey
Rasim Öztekin'in ardından, ustası Ferhan Şensoy'u da kaybettik. Biri sınıf arkadaşım, sıra arkadaşımdı. Diğeri ise Galatasaray Lisesi'nden ağabeyim. Gerçi Galatasaray'ı bitirememiş, Çarşamba Lisesi'nden mezun olmuştu ama bizim için mektepliydi. Şamata gecelerimizin en değerli konuğuydu. En mavra Galatasaray Lisesi hikayelerinin "uydurucusuydu."Taksi işi şirket işi
İstanbul taksilerinden şikayetler artıyor, Belediye’nin taksi sayısını arttırma girişimi İBB Meclisi’ne takıldıkça AK Parti’nin buradaki tavrına kızgınlık da aynı oranda yükseliyor. Aslına bakarsanız şikayetler kent geneli ile ilgili değil. Hala çok doğru düzgün taksi sürücüleri ve çok iyi hizmet veren taksiler de var. Sorun turistik bölgelerde. Özellikle Arap turistlerin yoğun olduğu yerlerde. Taksim, Mecidiyeköy, Laleli gibi yerlerde gerçekten bir taksi sürücüsü terörü var. Bana göre İstanbul’da öncelik taksi sayısının arttırılması değil, taksi ve taksi sürücüsü kalitesinin arttırılması. Büyük bölümü yaptığı meslek ile ilgili yeterli eğitime ve tecrübeye sahip olmayan, bir bölümü benim dahi binmeye korktuğum eşkıya tavırlı sürücüler ve dökülen leş gibi taksiler. İBB’nin taksi sayısını arttırma girişimi belki AK Parti engeline takılıyor olabilir ama bu taksileri denetlemek ve doğru düzgün hale getirmek için AK Parti desteğine gerek yok. Taksi sayısına gelince. Ben de İstanbul’a bir miktar daha taksi ya da taksi benzeri araç gerektiğini düşünüyorum. UBER günlerindeki taksicilerin nasıl kendine çekidüzen verdiğini de hatırlıyorum. Şimdi bazıları diyecek ki “Ama sen UBER’e karşı idin.” Hayır efendim, ben UBER’e karşı değildim. Ben korsan gibi davranan bir UBER’e karşı idim. O zaman da sürekli olarak “Belediye bir ihale yapsın. Araç başı bir minimum bedel belirlesin ve ihaleye çıksın. Burada şirketler yarışsın. Ve farklı şirketlere belirli sayıda tahsisle rekabet ortamı da yaratılarak taksi veya taksi benzeri araç sayısı arttırılsın” diyordum. Hala da aynı fikirdeyim. Taksiler şirketleşmeli. Bu haliyle denetim de zor kalite de… ***THY emsal olmalı
Türk Hava Yolları'nın aldığı karar aslında tüm Türkiye'ye örnek olacak bir karar. THY iç hatlarda uçacak yolculara ya aşı karnesi ya da PCR testi zorunluluğu getirdi. Yani ya iki aşınızı olduğunuzu göstereceksiniz ya da son 3 gün içinde yaptırılmış ve sonucu negatif çıkmış PCR testinizi göstereceksiniz. Bu bana göre çok yerinde bir uygulama. Açık söyleyeyim, pandeminin başlangıcından beri uçakla hiçbir yere gitmedim. Sadece bir kez, o da otomobilim bozulduğu için THY'yi kullandım. Ama eğer bu THY bu kararında ısrarcı olur ve aşısız ya da testsiz kimseyi uçağa bindirmez ise benim gibi pek çok kişi THY ile uçmaya yeniden başlayacaktır. Ve THY'nin aldığı bu karar kamu veya özel tüm kurumlara emsal olacak mahiyette doğru bir karardır. ***NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yarın hatırlanmayacak olanlar, asla unutulmayacak olanları kıskanmadığı zaman.X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar