Keşke şekeri de baştan yazsaydım
Fatih Altaylı
Mart 28, 2022
Yazı İçeriği
Keşke şekeri de baştan yazsaydım
Keşke şekeri de baştan yazsaydım
Türkiye’de et fiyatları hızla artarken, başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Körfez ülkelerine yapılan et ihracatını yazdım geçen hafta. Şimdi et ihraç edenlerin, bir iki ay içinde et ithalatçısı olacaklarını ve duble kazanç elde edeceklerini söyledim. İyi ki yazmışım. Meğer devletimizi idare edenlerin konudan haberi yokmuş. Benim fark ettiğimi onlar fark etmemiş! Yazınca haberleri oldu, hemen et ve canlı hayvan ihracatına sınırlama getirmişler. Açıkçası bu gelişme beni oldukça üzdü. Yok yok yanlış anlamayın, ihracata kısıtlama getirilmesi değil, kendi kendime kızdım. “Acaba” dedim, “Şeker fiyatları ile ilgili olarak da daha önce yazsam şeker fiyatlarındaki aşırı yükselişi de engelleyebilir miydim!” Ne alaka demeyin. Dinleyin. Biliyorsunuz birkaç gün önce “Ağzımızın tadı kaçtı” başlıkları ile şeker fiyatlarına yapılan fahiş zamlar gündeme geldi. Birkaç ay içinde toz şeker fiyatı neredeyse iki katına çıktı. Önce 290 TL’lik bir çuval şeker, karaborsaya düşerek 700 TL’ye satılmaya başlandı. Ardından fiyatları katlayan bir zam geldi. Peki size bu zammın tek nedeninin, iş bilmezlik olduğunu anlatsam. Türkiye’de geçen yıl iç piyasada şekerin ortalama fiyatı 340-350 dolarlar seviyesinde seyrediyordu. Aynı dönemde dünya şeker fiyatları ise 500 dolar civarındaydı. Türkiye’de bir grup, iç piyasadan 340 dolara topladıkları şekeri ihraç etmeye başladılar. Özellikle kısa süreliğine Çin modeli uyguladığımız Aralık ayı boyunca bu ihracat zirve yaptı. Türkiye’nin toplam üretiminin yüzde 20’den biraz fazlası ihracatçılar tarafından toplanarak yurt dışına satıldı. Çünkü Merkez Bankası rezervleri boşalmıştı, TL kontrolsüz biçimde değer kaybediyordu, dolara ihtiyacımız vardı, Çin modeli diyorduk, ne varsa satıyorduk. Türkiye ürettiği şekerin yüzde 20’sini büyük bölümü Aralık ayında olmak üzere yurt dışına sattı. Sonra ne oldu! Dünya şeker fiyatları yükselmeye başladı. Ben bu yazıyı yazarken, uluslararası piyasalarda şeker fiyatı 560 dolar civarındaydı. Ve şimdi biz Aralık ayında iç piyasada 350 dolar olan şekeri, yurt dışından 560 dolara ithal edip Türk tüketicisine sunuyoruz. Haliyle fiyat da hem kur artışı hem de fiyat artışı yüzenden ikiye katlıyor. Anlayacağınız iş bilmezliğin, panik halinde ekonomi yönetmenin faturasını şekerde de ödüyor, 340 dolarlık şekeri 560 dolardan geri alıyoruz. Muhtemelen o gün şekeri yurt dışına satanlar ile bugün şekeri yurt dışından ithal edenler de aynı firmalardır. Üzüntümün nedeni işte bu durum. Acaba o gün “Şekeri ucuza satmayın yurt dışına” diye uyarsaydım durumun farkına varırlar mıydı diye dertleniyorum. ***
Dalga diyelim
Ben artık bizimle tamamen kafa bulduklarını düşünüyorum. Çünkü böyle bir siyaset tarzı, böyle bir siyasetçi ağzı olmaz. Ete bir anda fahiş bir zam yapılıyor. İlgili kurumun başındaki kişi açıklama yapıyor: “Kapıda kuyruklar vardı. Kuyruklar azalsın diye zam yaptık.” Haydaaaa! Şimdilerde adına Kamu Özel İşbirliği diye fiyakalı bir ad uydurulan ve özellikle vatandaşların geçmeyi bırak görmedikleri yol ve köprülere ve hatta havaalanlarına para ödemelerine neden olan düzen eleştirilince iktidar adına konuşan bir siyasetçi durumu kurtarmak için şöyle diyor: “Köprüden geçmeyen vatandaşların buraya para vermesi, vatandaş adına ekstra bir imkandır.” Ve vatandaşla dalga geçmenin zirvesine uzun zaman iktidar sözcülüğü yapmış bir arkadaşımız daha önce söylediği bir sözle yerleşiyor. 20 yıla yaklaşan iktidar dönemi ile ilgili olarak şöyle buyuruyordu: “Şimdiye kadar yaptıklarımız hazırlıktı. Asıl icraatımızı yapmaya şimdi başlıyoruz.” Bu sözlerin ciddiye alınabilir tek bir kelimesi bile yok. Zaten muhtemelen onlar da bunu biliyorlar. Böyle sözlerin ciddi ciddi edilmesine imkan yok. Bizimle bir şey geçiyorlar. O şeye “dalga” diyelim de ayıp olmasın. Unutulmasın ki, günü gelince millet de en güzelini geçer. Hele Türk milleti. ***Zenginin yatı züğürdün köşesi
Rus oligarkların Türkiye’yi mesken tutma ihtimali konuşuluyor sürekli olarak. Özellikle de Abramoviç’ten bahsediliyor. Oysa Abramoviç İngiltere’de uzun zamandır sıkıntıda. Birleşik Krallık, birkaç yıl önce Abramoviç’e zorluk çıkarmaya başlamıştı zaten. Oturma iznini iptal etmiş, işlerini sıkıştırmaya başlamışlardı. Bunun üzerine Rus oligark İngiltere’de ikamet edememeye başlamış, Avrupa Birliği içinde gezebilmek için para ile Portekiz vatandaşlığı satın almış, bir yandan da İsrail vatandaşlığına geçmişti. Mevcut durum, Abramoviç açısından çok da yeni ve farklı bir şey değil yani. Türkiye’de ve galiba dünyada da en çok konuşulan bir diğer konu Rus oligarkların yatları. Daha önce de yazmıştım. Dünyada verilen mega yat siparişlerinin yüzde 20’sinden fazlasını Rus işadamları veriyor. Konu giga yatlara gelince bu oran hemen hemen yüzde 50’ye çıkıyor. Boyu 100 metreyi aşan yatları yaptıranlar ya Ruslar ya da Körfez ülkelerinin şeyhleri, kralları. Peki herkesin çenesini yoran bu giga yatların sahibi olan Ruslar hangileri ve yatları neler? Yat sahipliği konusunda kimse Roman Abramoviç’in eline su dökemiyor. Parayı bulduğu günden bu yana sürekli yat yaptırıyor. ABRAMOVİÇ’İN YATLARINE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Taşı atmadan önce nereye düşeceğini hesapladığımız zaman.X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar