
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
Taksi plakası vererek sorun çözülmez
Maliye ve MASAK devreye girmeli
Vergi vermek ayıpmış
Ortakları rekor kırdıysa Baykar ne kadar vergi ödedi?
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Taksi plakası vererek sorun çözülmez
Fatih Altaylı
Ağustos 29, 2024
Yazı İçeriği
Taksi plakası vererek sorun çözülmez
Maliye ve MASAK devreye girmeli
Vergi vermek ayıpmış
Ortakları rekor kırdıysa Baykar ne kadar vergi ödedi?
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Maliye ve MASAK devreye girmeli
Ulaştırma Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi anlaşmış.
2500 yeni “taksi plakası” verilecek ve bunlar uygulama tabanlı olarak hizmete girecekmiş.
Hikaye…
İstanbul’un taksi sorunu böyle çözülmez.
Modern zamanların sorunları, modern yöntemler ile çözülür. Eskinin kötü yöntemlerine “uygulama tabanlı” diye sözde çağdaş başlıklar atılarak değil.
Yapılması gereken bellidir, yeni bir kıtanın keşfi ya da Ay’a roket yollamak kadar zor değildir.
Taksi plakası demek, yeni plaka ağaları, yeni rantlar ve rantçılar demektir.
Oysa asıl olan, burada hem iyi hizmet edecek bir sistem kurmak hem de kamuya gelir sağlamaktır.
Bunun da yöntemi bellidir.
İstanbul’un kaç adet toplu taksi benzeri araca ihtiyacı olduğunu tespit edersiniz.
Sonra da dersiniz ki, “İstanbul’da taksi hizmeti verecek 10 bin araç için ihale yapılacaktır.”
Bu 10 bin aracı, 2 bin araçlık bloklara ayırırsınız ve 5 ayrı ihaleye çıkar, her biri 2000 araç ile hizmet verecek 5 ayrı şirkete 10 yıllık, 15 yıllık lisans verirsiniz.
Böylelikle olası tekeli ve tabii yabancı güçlü bir şirketin piyasayı tamamen ele geçirmesini engellersiniz.
Şirketler ihaleye girerler ve araç başı mesela yıllık 200 bin TL’den 2 bin araç için 400 milyon TL öderler.
Belediyenin kasasına her yıl 2 milyar TL girer (60 milyon dolar) ve bu para her yıl enflasyon oranında artarak girer. Taksi ücretlerine yapılan zam oranında bu bedel de her yıl arttırılır.
Ayrıca şirketler her yıl elde ettikleri kârdan vergi öderler.
10 bin taksi işletecek firmalar 30 bin istihdam yaratırlar.
Taksi sürücüleri sigortalı, iş güvenceli bir biçimde çalışırlar.
Şirketler sürücülerini belirlenen standartlara uygun kişilerden seçer ve denetlerler.
Sürücü hatalarından ve sürücülerin müşteriyle ilişkilerinden şirketler sorumlu olur.
Müşteri şikayeti olduğu zaman şikayetçi karşısında bir sürücü değil, ciddi yatırım yapmış bir şirket bulunur.
Şirketler arası rekabetten ötürü araç ve servis kalitesi artar.
Kamunun hizmet denetimi kolaylaşır.
Vergi kaçağı minimuma iner.
Bu ihaleye ister TAG Martı, ister UBER, ister BiTaksi, isterse yeni kurulmuş ya da başka adlar altında hizmet veren farklı firmalar girebilir.
Hatta bu firmalara otomobil üreticileri ya da bayileri ortak olabilir. Şirketler belirli markalarla anlaşıp araçlarını oradan alırlar.
Biri Mercedes ile, biri Lexus ile, hatta isteyen TOGG ile anlaşır, filosunu ondan oluşturur.
Hangi alt yapıyı kullanacaklarına da şirketler kendileri karar verir.
İsteyen TAG kullanır isteyen Bi Taksi, isteyen Uber ya da başka birini.
Bu da hem yazılım kalitesini arttırır hem de sürekli bir ilerleme sağlar.
Bu sistem de benim buluşum falan değildir.
Medeni ülkelerde uygulanmaya başlanan sistem budur.
Galatasaray Spor Kulübü yönetimine çöreklenmiş “menfaat çetesi”, kulübün kıdemli üyesi Hayrettin Kozak’ın Divan’da, daha sonra da benim medyada dile getirdiğim camiada ve taraftarlar arasında çok konuşulan bilet yolsuzluğu iddialarını bana söverek, Hayrettin Kozak’ı ise Galatasaray’da bir mezuniyet döneminin adını ve etkisini kullanarak savuşturmaya çalıştı.
Ancak başarılı olamadılar.
Lağım önce çatladı, ardından patladı.
Bütün pislikler ortalığa saçıldı.
Tarikatçı ve mafya bağlantılı taraftar grupları ile birlikte çalışan çetenin kirli çamaşırları birer birer ortaya dökülmeye başlandı.
Nihayetinde kulüp yönetiminde yer alan iki güvenilir adamdan ilkeli olanı, Ali Yüce istifa etti.
Ve yönetim kurulunda zehir zemberek bir konuşmanın ardından.
Sadece bilet yolsuzluğu ile kulübü soymakla yetinmek istemeyen çetenin transferden de pay kapmak istemesi nedeniyle Erden Timur’u kulüpten kaçırmasının ardından, önlerinde tek engel olarak kaldığı için yönetimde pasifize etmeye çalıştığı Ali Yüce, bu pisliklerle daha fazla uğraşamadı, bıraktı.
Artık yönetimde kişiliğine güvenebileceğimiz tek bir kişi bile yok.
Bu arada Yüce ayrılırken Galatasaray’a son bir hizmette daha bulundu.
Patlayan lağımı ve konusunu engelleyemeyeceğini anlayan “çete” bir sözde soruşturma ile konuyu kapatmayı planlıyordu.
Divan Kurulu’nda yaşlı üyelerden bir komisyon kurulacak, başına Divan Kurulu başkanlığı döneminde Dursun Özbek’in en büyük destekçisi olmuş İrfan Aktar geçirilecek ve yalandan bir soruşturma ile konu kapatılacaktı.
Ali Yüce, bu duruma da tepki göstererek bu soruşturmanın yolsuzluklar konusunda uzmanlaşmış bir şirkete yaptırılmasını da sağladı ve öyle ayrıldı.
Kendisini alkışlıyorum.
Yapılacak araştırmada, benim daha önce yazdığım bilet satış ve kombineden sorumlu Akman adlı şahsın, karaborsa satışlardan çetenin payına gelenlerin aktarıldığı ve yolsuzluk iddialarının patlaması ile görevi değiştirilen Akman’ın yardımcısı Emircan’ın ve Başkan Dursun Özbek’in şoförü Ümit’in banka hesaplarının incelenmesi gerekmektedir.
Bunun için MASAK’ın devreye girmesi şarttır.
Yine daha önce yazdığım statta, güvenlik odasının arkasındaki gizli odanın araştırılması, kamera kayıtları ile buraya maç günü girip çıkanların belirlenmesi gerekir.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, haftalardır lüks otomobiller ile vergi ödemeleri arasındaki bağlantıdan söz ediyor.
Eray Yazgan’ın son yıllarda ödediği vergi, şirketinin durumu ile sahip olduğu lüks otomobilleri araştırmak da zannederim Maliye’nin görevidir.
Sportif AŞ yönetimine doldurdukları iktidar bağlantılı kişilerin Maliye’nin bu konuda yapacağı bir incelemeyi engellemesinin yolu kapatılmalıdır.
Aynı araştırma Adnan Oktar müridi olarak tanınan Bora Bahçetepe adlı yönetici ve yönetimde olmadığı halde bu işlerin içinde olan Alper Narman için de yapılmalıdır.
Ve benden size bir tüyo.
Yolsuzluk iddiaları sadece bilet satışı ile sınırlı değildir.
Spor okulları da incelenmeye muhtaç bir başka meseledir.
Vergi vermek ayıpmış
Vergi listeleri açıklandıkça şaşırıyoruz.
Adının açıklanmasını istemeyen mükellef sayısı her yıl artıyor.
Eskiden bir bilemedin iki üç mükellef adını gizlerdi.
Şimdi listenin ilk 10 sırasındaki isimlerin yarısı, ilk yüzün yarısından fazlası adının açıklanmasını istemiyor.
Sanki vergi ödemek ayıpmış gibi, utanılacak bir şeymiş gibi isimlerini gizliyorlar.
Acaba neden!
İsmini gizleyenlerin sayısının da, oranının da AKP döneminde artması ise bir başka gerçek.
Acaba bu dönemde zenginleşmek ayıp mı oldu!
Ortakları rekor kırdıysa Baykar ne kadar vergi ödedi?
Bayraktar kardeşlerin çok vergi ödeyip, Rahmi Koç’un önüne geçmeleri pek çok kişiyi şaşırtmış.
Oysa bunda şaşıracak bir durum yok.
Şirket kârı başka bir şey, kişilerin şahsi vergi ödemeleri başka bir şey.
Şirket para kazanır.
Kurumlar vergisi öder.
Şirketten kâr payını almayan ve bu parayı şirkette tutan, yatırımların finansmanı için şirkette tutmayı tercih eden iş insanı şahsi gelir elde etmemiş olduğu için gelir vergisi ödemez ya da az öder.
Ya da şirketin sahibi şirketin kârından kendi payına düşeni alır, bu payı gelir olarak beyan eder ve vergisini öder.
Baykar’ın sahibi Bayraktar kardeşler belli ki şirketlerinin elde ettiği kârdan paylarına düşen miktarı şirketten çekmişler ve bu yüzden de çok yüksek miktarda gelir beyan edip, vergi ödeyecekler.
Tabii bu durumda benim merak ettiği şey şu:
Ortakları neredeyse 3 milyar TL vergi ödeyecek olan Baykar şirket olarak kaç TL kurumlar vergisi ödedi.
İSO’nun ilk 500 listesinde adını göremediğimiz (Muhtemelen açıklanmasını istememişlerdir) ama ortaklarını ayrı ayrı vergi rekortmeni yapan Baykar’ın ne kadar vergi ödediğini gerçekten merak ediyorum.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Hırsızı korumanın da bir tür hırsızlık olduğunu unutmadığımız zaman.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar