
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
Gençler ne ister
Saray ve hakem
Trump gelmez dedik
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Gençler ne ister
Fatih Altaylı
Nisan 23, 2025
Yazı İçeriği
Gençler ne ister
Saray ve hakem
Trump gelmez dedik
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Saray ve hakem
Önce hepinizin bayramını kutlayalım ve yazıya öyle başlayalım.
Bugün 23 Nisan.
Çocuklara ve gençlere ayrı ayrı bayramlar hediye eden bir kurucu liderden, bugün gençleri seslerini çıkardıkları için içeri atan bir siyasi anlayışa geçtiğimiz günlerdeyiz.
Ve iddia o ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan parti yöneticilerinden “Gençler bize niye oy vermiyor, bir araştırın bakalım” diyerek bir rapor istemiş.
Muhtemelen dün yayınlanan bir araştırmanın sonuçları biz görmeden önce kendisine ulaşmıştır.
19 Mart Adliye destekli siyasi darbesinden sonra, gençlerin sokağa çıkması üzerine yapılan bir anket bu.
Nisan ayının ortasında yapılmış ve gençlerin eğilimlerini ölçmeye çalışmış.
Parti tercihlerinde sonuçlar şöyle:
CHP: 41,6
AKP: 17,9
DEM: 12,6
MHP: 9,4
ZAFER: 7,1
Gerisi baraj altı.
Sonuçlarda beni şaşırtan tek şey, Zafer Partisi’nin MHP’nin altında olması.
AKP Genel Başkanı'nı şaşırtan şey ise bir zamanlar CHP’nin iki katı oy alan partisinin, gençler arasında CHP’nin yarısına bile ulaşamaması olmuştur muhtemelen.
Bunun için partisinden rapor istemesi de çok normal.
Ancak işin vahim tarafı, artık partide bu raporu doğru ve dürüst biçimde hazırlayacak birisi var mıdır emin değilim.
Mevcut AKP kadroları rapora “Efendimiz, gençlerin zeka seviyesi çok düşmüş. Bu yüzden sizin değerinizi anlayacak kapasiteleri yok. Zaten çok da vefasızlar, yaptığınız hizmetleri hemen unutuyorlar. Bunlar adam olsaydı zaten partimizin oy oranı onlar arasında da yüksek olurdu” diye yazıp; gençleri suçlarlarsa hiç ama hiç şaşırmam.
Oysa bu toplumda yaşayanlar olarak hepimiz biliyoruz ki, sorun gençlerde değil AKP’de.
Gençlerle ilgili anketin yayınlandığı gün benim de bir grup genç ziyaretçim vardı.
Saraçhane’deki “yasal” gösterilere katıldıktan sonra kimi Saraçhane’de gözaltına alınıp tutuklanan, kimi ise ertesi gün evinden alınan gençler. Daha doğrusu üniversiteli gençler.
Hepsi Türkiye’nin en iyi devlet ya da özel üniversitelerinin en iyi bölümlerinde okuyan evlatlarımızdı. Okudukları bölümler itibarıyla dünyanın her yerinde iş bulup çalışabilecek nitelikteydiler. Pırıl pırıl ışık saçıyorlardı.
Tutuklanıp cezaevine atılmalarından sonra yaptığım yayınlarda onların haklarına sahip çıktığımı düşündükleri için teşekkür etmeye gelmişler.
Zaten büyük bölümü ya evde aileleriyle birlikte ya da okul yolunda bizim Youtube programlarını izlerlermiş.
“Çocuklar saçmalamayın. Ne teşekkürü. Asıl ben size teşekkür ederim. Eğer bizim kuşak vazifesini doğru düzgün yapsaydı sizin sokağa çıkmanıza gerek kalmazdı. Siz bana teşekkür etmeyin. Biz sizden özür dileyelim. Düzelmesi için sokağa çıkıp kendinizi riske atmanızı gerektirecek bir ülkede yaşamınıza neden olduğunuz için” dedim.
Sağ olsunlar, kibar gençlerdi. “Yok Fatih Abi, siz de elinizden geleni yapıyorsunuz. Biz her şeyin farkındayız” dediler.
Saraçhane’de gözaltına alınanlar polisin kendilerine pek de iyi davranmadığını, saatlerce ters kelepçeli olarak bekletildiklerini, tutuklanmalarına çok şaşırdıklarını ancak cezaevinde ilk gün oluşan kargaşa dışında hiçbir kötü muameleye maruz kalmadıklarını anlattılar.
“Korkmadınız mı?” dedim.
Korkmamışlardı. Daha doğrusu tek bir korkuları olmuş, “unutulmak”.
“Biz tutuklandıktan sonra da eylemler sürünce, arkadaşlarımız sokağa çıkmaya devam edince ve sosyal medyada bize destek sürünce unutulma korkumuz da geçti.” dediler.
Birçoğu hayatında ilk defa bir eylem için sokağa çıkmıştı. İçlerinden gelen bir duygu ile kendilerini sokağa atmışlardı. Ne en ufak bir şiddet duygusu ile hareket etmişlerdi ne de devlete karşı bir öfkeleri vardı.
Daha çok “haksızlığa isyan” etmek için oradaydılar.
Mevcut yönetim anlayışının geleceklerini kararttığını düşünüyorlardı.
“Fatih Abi, emin ol ne şu siyasi parti ne bu siyasi parti için sokağa çıktık. Hiçbirimizin bir parti aidiyeti yok. Pek azımız sivil toplumda bir şeyler yapıyoruz ama siyasi yönü olan bir şey değil. Eğitim kalitesinin bozulmasına, okullarımızın evrensel değerinin hızla azalmasına, ‘giderlerse gitsinler’ denilmesine, iş bulmadaki adaletsizliğe, tarikat ya da siyaset yakınlığı yoksa adam yerine koyulmamamıza, en iyi hocalarımızın üniversitelerde en istenmeyen adamlar haline getirilmesine, kimimiz anne babalarımızın çektiklerine, kimimiz ise anne babalarımızın siyasi körlüğüne kızdığımız için sokağa çıktık” diyorlardı.
En ilginci ise “tornistan”a niyetlerinin olmamasıydı.
“Korkutmak, sindirmek, ailelerimizi baskı altına almak için bizi gözaltına aldıklarını biliyoruz. Ama yasa dışı bir şey yapmadık. Yapmayız. Bizi şiddete yöneltmek istediklerini de biliyoruz. Ona da yönelmeyiz. Ama haksızlığa karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz” diyorlardı.
Üstelik gözaltıların ve tutuklamaların iktidarın istediğinin tam tersi bir etkisi olmuştu.
“Bizimle eylemlere katılmayan arkadaşlarımız da vardı. Bize yapılanlar, bizi tanıyanların desteğini sağladı. Okulda çimlerde oturma eylemi yaparken eskiden 200 kişi oluyorsak şimdi 700 kişi oluyoruz. Haksızlık, hukuksuzluk diğer arkadaşlarımızı da bize yaklaştırdı. Cezaevinde birbirimizi tanıdık ve nasıl ortak sorunlarımız olduğunu da anladık. Bize layık görülen muamele bizi korkutmak bir yana güçlendirdi ve dayanışmamızı arttırdı” dediler.
AKP Genel Başkanı’nın istediği raporda bunlar yazılır mı bilmiyorum.
Ama durum en özet haliyle budur.
Ve iktidar partisinin bunu düzeltme ihtimali yoktur.
Ama illa merak ediyorlarsa yakında bu gençlerle bir “Gençlik Meclisi” programını hayata geçirmeyi planlıyoruz.
İzlerlerse belki bir fikir sahibi olabilirler.
Giderayak!
Hakem Ali Palabıyık, HT Spor kanalında katıldığı bir yayında, “Hakem atamalarına Saray’dan karar verildiğini MHK Başkanı söyledi” deyince televizyonun yayını kesilmiş.
Güldüm.
Saray dediğin kalabalık bir yer.
Acaba karar veren kim!
Kim kimin adına güç kullanarak bunu yapıyor!
Bu cümleyi yıllar önce farklı bir şekilde duymuş, hatta yazmıştım.
Yayıncı kuruluşun futbol yorumcularından birini sık sık eleştiriyor ve o sırada yayıncının spor müdürlüğünü yapan dostumuza da “Bunu nasıl yorumcu yaptınız” diye sitem ediyordum.
Sonunda beni aradı, “Fatihciğim, ben mi onu yorumcu yaptım zannediyorsun. Tepeden emirle onu yorumcu yapmak zorunda kaldık” dedi.
“Ona da mı karışıyorlar” dediğimde aldığım yanıt ise felaketti, “O ne ki, hangi maçı kimin anlatacağına kadar müdahale var” demişti.
Bu yüzden Ali Palabıyık’ın söylediği doğrudur.
Maçı kimin anlatacağına karışanlar. Maçı kimin yöneteceğine karışmaz mı zannediyorsunuz!
Bence buradaki mesele, kimin kimi nasıl kandırdığı!
Çok açık söyleyeyim, Saray’dan kasıt Erdoğan ise, ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hakem atamalarına karışacağını hiç ama hiç zannetmiyorum.
Onun adına güç kullanan birilerinin “Beyefendi” diye başlayan cümleler kurarak bunu yapması çok olası.
Hatta daha da ileri gideyim.
Belki de Saray ile hiçbir teması kalmamış birilerinin sanki Saray ile yakınmış gibi bunu yapıyor olması bile mümkün.
Bir türlü başarılı olamayan bir kulüp başkanını tarikat zikirine götüren, Federasyon Başkanı’nı “Saray ile aranı ben düzeltirim” diye parmağında oynatanların MHK’yı da Saray ile kandırması da hiç de düşük bir olasılık değil.
Diyeceğim o ki, Saray dediğin belki de aslında Saray değil, kendini Saray süsü verenlerdir.
Bilemeyiz!
Ama tabii ki Ali Palabıyık’ın sözü de önemlidir.
İftira ise dahi yakışan iftiradır.
Trump gelmez dedik
Yönetim anlayışı olarak “AKP Dönemi Türk Tipi yönetimi” seçen ABB Başkanı Trump, önce her tarafa vergi koydu.
Bunun çok açık sonuçlarını ancak vergileri koyduktan sonra idrak etti ve sonra geri adımlara başladı.
Önce elektronik gereçler, telefon ve bilgisayarlardaki vergiyi kaldırdı, şimdi de Çin’e uygulamaya başladığı vergileri indiriyor.
Faizlere ise dokunamıyor bile.
ABD ekonomisi oldukça zorlu günler geçiriyor.
Ülkede işler iyi gitmeyecek, artık belli.
Türkiye’de ise durum farklı değil.
Siyasi hamleler zaten sıkıntıdaki ekonomiye büyük zararlar veriyor.
Zavallı Mehmet Şimşek, şu anda hiçbir hedefi tutturamayacak olmanın verdiği telaşla bahane üretme çabasında.
Bir yandan da kendine bağlı gibi görünen ama başında ekonominin bu halde olmasının nedeni olan kişilerin oturduğu kurumların altını oyma çabalarıyla da mücadele ediyor.
Ekonominin allak bullak olduğu dönemin ekonomi bürokrasisindeki cahilleri, bugün yine sözde bağımsız kurumların başında dedikodu üreterek Mehmet Şimşek’i baltalamayı sürdürüyorlar.
Şimşek daha ne kadar dayanır bilmiyorum.
Trump ise paraya ihtiyaç duyan her ülke yöneticisi gibi kapağı Körfez’e atıyor.
Tabii onun şansı bizden daha fazla.
Zorla kafa koparacak belli ki!
Suudilerden, Katar’dan ve BAE’den haracını alıp gidecek.
AKP medyası Trump’ın Ortadoğu turuna Türkiye’nin de ekleneceğini ve Trump’ın Türkiye’ye sürpriz bir ziyaret yapacağını iddia ederken ben ABD’deki kaynaklarıma dayanarak “Trump gelmeyecek. Sokak olayları varken ve İmamoğlu meselesi ABD’ye bağlanırken gelemeyiz mesajı yollandı” diye yazmıştım.
Bugün Trump’ın Ortadoğu gezi programı açıklandı.
Tam da dediğim gibi.
Yukarıda saydığı üç ülke var.
Türkiye yok.
Türkiye’nin daha nerelerde olmadığını da yarın yazarım.
Bayram günü moralinizi daha fazla bozmayayım.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Çevremize topladığımız insanların ortalaması kadar vasıflı olabileceğimizi anladığımız zaman
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar