
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
Sorun radarda değil yollarda
AKP İmamoğlu’na uluslararası bir güç kazandırdı
Hristiyan alemi gözünü İznik’e dikmiş
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Sorun radarda değil yollarda
Fatih Altaylı
Haziran 8, 2025
Yazı İçeriği
Sorun radarda değil yollarda
AKP İmamoğlu’na uluslararası bir güç kazandırdı
Hristiyan alemi gözünü İznik’e dikmiş
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
AKP İmamoğlu’na uluslararası bir güç kazandırdı
Bu bayramın meselesi ne kaçan koyunlar ve danalar, ne kurban keserken kendini doğrayan dandik kasaplar, ne de kan rengine dönüşen dereler oldu.
Zannederim, millette kurban kesecek para da olmadığı için öyle çok fazla da kurban kesilemedi.
Bu nedenle de bayramın konuşulan, tartışılan meselesi “radarlar” oldu.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, yeni ve modern radarlarının yolların her yerine yerleştirildiğini açıklayıp, sabit ve gezici radar uygulamaları ile övününce ve yurdum insanına cezalar yağmaya başlayınca kıyamet koptu.
Bakan Yerlikaya “halk düşmanı” ilan edilecek noktaya getirildi.
Oysa Bakan’ın tek suçu, “kurallara uyulup uyulmadığını denetlemek için teknolojiyi devreye sokmaktan” ibaretti.
Ve aslında hiç kimsenin trafik kurallarına uymaya zorlandığı için şikayet etmemesi gerekiyordu.
Ancak mesele Türkiye‘de bu kadar basit değildi.
Sorumlusu da Ali Yerlikaya değildi.
Yollardaki “rezaletleri” yıllardır yazıp duruyorum.
Ali Yerlikaya bakan bile değilken, “Trafik denetlemesi vatandaşa tuzak kurmak değildir” diye pek çok yazım var.
Türkiye’de sorun denetimde değil, denetime konu olan kurallarda ve yollarda.
Yani asıl sorun denetimden sorumlu olan İçişleri Bakanlığı’nda değil, yollardaki trafik işaretlerinden sorumlu Ulaştırma Bakanlığı’nda.
Allah aşkına biri bana söylesin, Türkiye’deki yollarda sürat tahditleri ile ilgili güvenilir bir kriter var mı?
Hangi yol bölünmüş yol, hangi yol devlet yolu, hangi yol şehir içi, hangi yol şehir dışı, hangi yol otoyol sınırına giriyor, biliyor muyuz!
Otoyol diye tanımlanan yollardaki sürat limitlerinde bile bir standart yok.
Uzağa gitmeyelim, İstanbul’da şehri yeni havalimanına bağlayan bir yol var. Aynı zamanda Kuzey Marmara Otoyolu ve YSS Köprüsü’ne de bağlıyor.
Bu yolda bir gün otomobil kullanın.
Aynı standartta olan yolun yarısına kadar olan bölümünde hız limiti 90, yarısından sonra 120…
Niye!
Niye belli değil.
Bu arada hafif ticari araçlar ve minibüsler için limit 70.
Havaalanına Vito minibüs ile gidiyorsanız yandınız.
Bu kadar ile kalsa yine iyi.
Aynı anda üç farklı hız limiti var.
Yanda eskiden kalmış tabelada 120, daha eskiden kalmış tabelada 70 yazıyor. Tepedeki ışıklı tabela ise 90 diyor.
Hangisi doğru Allah bilir.
İstanbul İzmir Otoyolu farklı mı!
Yolda hız limiti 130. Yani bildiğimiz kadarı ile öyle. Tünele geliyorsun 90.
Ona da eyvallah.
Ama aynı tüneli ertesi gün kullandığında tüneldeki hız limiti 70 olabiliyor.
Niye belli değil.
Bölünmüş yollardaki durum daha da beter.
120 limit var zart 70, zart 120 bir daha 70. 70’den 120’ye çıkamadan bir daha 70.
Yeni nesil otomobillerde yol tabelalarını okuma özelliği var.
Hadi sıkıysa okusunlar. Otoyolun ortasında aniden 50’ye düşüyor.
Otomobil otonom sürüşte olsa camdan dışarı uçarsanız.
Yollardaki kurallar ve tabelalar rezalet de İçişleri Bakanlığı’nın denetimden sorumlu olan ekipleri masum mu?
Tabii ki, değil.
Onlar da bu kural karmaşası içinde, sürücünün en zor intibak edeceği yere tuzak gibi radar yerleştirip ceza kesiyorlar.
Birkaç sene önce bir arkadaşımla Antalya’dan İstanbul’a geliyoruz.
Bütün hız limitlerine, bütün kurallara uyarak geliyorum.
Arkadaşım “Abi, böyle gidersen biz İstanbul’a iki güne varırız” diye dalga geçiyor.
Ben de “Bak Alper, birkaç ay önce bu yoldan geldim, arkamdan yağmur gibi ceza geldi. Tüm kurallara uyacağım.” dedim.
Daha lafım bitmeden polis çevirdi.
Bir tepe üzerinden yokuş aşağı doğru inerken hız limitini 4 km aşmışım.
Alper hâlâ güler bu olaya.
Türkiye’de kurallara isteseniz de uyamazsınız çünkü kural net değildir.
Ne trafikte, ne imarda, ne de başka bir yerde.
Çünkü kural belli olursa sıkıntı olur.
Belirsiz olunca iyidir. Adamına göre uygulanabilir.
Ama şu kadarını söyleyeyim.
Kızdığınız radar mevzuunda suçlu İçişleri Bakanlığı değil.
Saçma sapan Trafik Kanunu, şuursuz yol planları, abuk sabuk tabelalar ve net olmayan kurallar.
Kızacaksanız Ali Yerlikaya’ya değil, dünyanın en güzel yollarını yaptık diye övünüp, o yollarda uyulacak kuralları doğru düzgün belirleyemeyen ve doğru düzgün olmayan kuralları bile güvenilir trafik işaretlerine dönüştüremeyenlere kızın.
Sorun radarda değil.
Sorun, yollarda ve işaretlerde.
Radar medeni her ülkenin yollarında var.
Bizde sorun medeni olmadan sadece radarla medeniyet aramakta.
AKP, siyasi aklını yitirmiş görünen 3 ayı bulmayan bir sürede, yerel bir siyasetçiden uluslararası bir siyasi figür yaratmayı başardı.
Kendilerini kutluyorum.
Mart ayının ortasına kadar Türkiye’nin uluslararası alanda tanınan tek siyasetçisi Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Kendine has üslubu, sevelim sevmeyelim kabul etmek zorunda olduğumuz karizması, herhangi bir yabancı dil bilmeden her ortamın
içine girebilme özgüveni ile birleşen uzun iktidarı onu dünyanın en tanınan, en bilinen liderlerinden biri yapmıştı.
İmajı her zaman çok iyi olmamakla beraber tanınmak konusunda hiçbir lidere nasip olmayan bir durumu vardı.
Ve AKP şimdi bir başka Türk siyasetçiyi de dünya arenasına kendi eliyle sürdü.
Bu siyasetçinin adı Ekrem İmamoğlu.
Ekrem İmamoğlu, AKP iktidarının yargı eliyle kendisine yaptığı operasyondan sonra bugün artık Avrupa’da tanınan, bilinen ve otokrat bir lider tarafından devre dışı bırakılmaya çalışılan güçlü bir siyasetçi haline geldi.
Elbette bir Erdoğan seviyesinde değil tanınırlığı ama imajı çok daha iyi.
Sadece bilinmekle kalmıyor, demokrasisi tehlikede bir ülkeye demokrasiyi getirmek istediği için güçlü liderin kontrolündeki devlet gücü tarafından engellenmek istenen bir siyasetçi olarak görülüyor.
Ve bu imajı oluşturmak için İmamoğlu hiçbir şey yapmadı.
İmamoğlu’na bu pozitif ve güçlü imajı AKP bahşetti.
İmamoğlu’nun uluslararası siyasette birkaç yılda zorla alacağı bir yolu AKP İmamoğlu’na birkaç ay içinde aldırdı.
İktidarın yaptığı hiçbir şey İmamoğlu’nun siyasi geleceğini kolay kolay ortadan kaldırmayacak o belli.
Ama İmamoğlu’nun siyasi hayatına “turbo” etkisi yaptığı artık çok açık.
Hristiyan alemi gözünü İznik’e dikmiş
Bir süredir Avrupa’da pek çok tarihi yeri gezme dolaşma fırsatım oldu.
Özellikle de Güney İspanya’daki İslam-Hristiyan tarihi eserleri, Granada, Sevilla ve Cordoba’daki camiden bozma kiliseleri ya da cami kilise ortak yerlerini.
Size ilginç bir şey söyleyeyim.
Hemen hemen tamamında son derece güçlü bir “İznik Konsili” vurgusu var.
Bu camiden katedrale çevrilmiş binaların içinde açılmış özel bölümlerde sergiler hazırlanmış ve hepsinde bir İznik Konsili hatırlatması ve İznik’in Hristiyanlık açısından öneminin vurgulandığı bölümler.
“İlk ekümenik Konsil” diye başlayan ve büyük bölümü Doğu’dan gelen yüzlerce kardinalin Hristiyanlığın gerçek ve sağlam temelini attığı yer olarak anlatıldığı sergiler, sempozyumlar. Hristiyanlık açısından en önemli üç yer diye “Roma-Cordoba ve İznik”in anlatıldığı haritalar.
Vurgu çok açık.
Kilisenin 800 yıl sonra Cordoba’dan Müslümanları attık vurgusunu anlamamak mümkün değil.
Şimdi de Papa’nın İznik üzerine yaptığı pazar konuşmasını duyunca “Bu sıradan bir durum değil” diye düşünmeye başladım.
Biliyorsunuz, 1925 yılında, İznik Konsili’nin 1600. yılında, Mustafa Kemal Atatürk tüm bu niyetleri sezip gördüğü için İznik’te düzenlenmek isteyen ayine izin vermemişti.
Şimdi 1700. yıl ve Vatikan yine gözünü İznik’e dikmiş görünüyor.
Daha önce başta Trabzon olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde düzenlenen ayinlere izin veren iktidar bakalım İznik’e de izin verecek mi!
Ya da bu izin için Türk siyasetinde önce kim devreye girecek.
Göreceğiz.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Bayram ziyaretinde kavga etmediğimiz zaman.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar