Silivri Günlüğü – 7
Fatih Altaylı
Temmuz 2, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 7
Silivri Günlüğü – 7
Emreciğim selamlar,
Hepinize selamlar, kocaman sevgiler…
Şaşırdım, mektubumu Zeynep’e okutmuşsunuz, hiç aklıma gelmemişti böyle bir şey yapacağınız, hele Zezo’nun bunu kabul edeceğini hiç düşünmezdim. Ağlattınız beni…
Beni düşünmeyin, merak etmeyin…
Silivri’de günler öyle böyle geçiyor. Şimdilik soğuk da değil…
Her işte bir hayır var lafına inanırım ben.
Silivri şaşırtıcı şekilde bana şifa getirdi.
Biliyorsun 8-10 aydır topuk dikeni diye bir derdim vardı.
Silivri’de vakit bulup egzersiz yapınca geçti, inanılmaz biçimde esamesi kalmadı.
Keza akşamları garip saatlerde yemek yemekten kaynaklanan reflüm vardı.
O da bir haftada geçti. Cezaevinin reflüye iyi geleceği aklımın ucundan geçmezdi.
Ziyaretime gelen herkes yemekler nasıl diye soruyor…
Şöyle tarif edeyim, bugünkü ekonomik koşullarda Türkiye’nin %80’in evinde pişen yemeklere oranla gerek çeşit, gerekse malzeme olarak çok daha zengindir.
Silivri‘deki cezaevi kampüsündeki yaklaşık 30 bin kişinin yediği bu yemekler açık cezaevinde hazırlanıp getiriliyor.
Geçmişte burada yatmış olan avukatlarla konuşunca tavsiyeler veriyorlar. Yemeklerin yağını süz, sonra kendin yağ ekle falan diyorlar.
Ben de onlara “Buckingham Sarayı’nda büyüdüğünüz için size zor gelmiştir.” diye takılıyorum.
Yemekler şahane değil elbet ama dediğim gibi memleketin büyük bölümü bu yemeğe bile hasretken şikayet edemem.
Az yerim, idare ederim.
Belli ki dengeli ve hesap edilmiş bir menü hazırlamaya çalışıyorlar.
Hemen her gün pilav var. Protein olarak daha çok tavuk veriliyor.
Genelde haşlama, iki kez de tavuk şinitzel verdiler.
Bir kere patlıcan musakka, iki kere kuru fasülye, pilav, turşu verildi.
Arada haşlanmış yumurta, domates, hıyar, biber veriliyor. Ben daha çok bunları alıp salata yapmayı tercih ediyorum.
Zeytin, beyaz peynir, taze kaşar, bol bol çay, süt dağıtılıyor. Karışık kuruyemiş bile veriliyor.
Et yok zannetmeyin, bir kez etli bezelye, bir kez de tas kebabı dağıttılar. Kantinden kavurma alıp yemeklere ekleyenler varmış. Ben kantinden ton balığı almayı tercih ettim. Keşke somon füme de olsa diyorum bazen. Haftalık harcama limitim yettiğince alırdım.
Benim haftalık 3500 TL’lik harcama limiti üzerinden emekli maaşının yetersizliğine yaptığım gönderme ve hesap epey ilgi çekti. Ben ince hesaplarla yetmesini sağlamaya çalışıyorum ama sigara içenlerin işi çok zor.
Günde iki paket içseniz haftada yaklaşık 1500 TL sigara.
Üç paket içen bile varmış… Yandı.
Şimdi bunları boş verelim de İzmir’i konuşalım.
Dün sabah 7 gibi, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik operasyonu öğrendik televizyonlardan.
Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, mevcut il başkanı ve 155 kişi daha yine bir şafak operasyonu ile gözaltına alındılar.
Bir İBB’den bir diğer İBB’ye sıçradı iktidar operasyonları.
Öğrenebildiğimiz kadarıyla bir kooperatif, konut kooperatifi nedeniyle yapılmış operasyon. Bu kooperatif üyeleri epeydir şikayet ediyorlardı… Önemli bir kısım evlerini almış, bir kısmı ise mağdur olmuştu. Kooperatif inşaat maliyetlerinde son birkaç yıldaki aşırı artışlar nedeniyle zorluk yaşıyordu teslimlerde.
Zannediyorum soruşturma nedeni bu.
Neden değil bahane demek daha doğru olur aslında.
Çünkü böyle bir nedenle şafak operasyonu olmaz.
Seferihisar’daki yangını söndürmeyen iktidar eski Seferihisar Belediye Başkan’ını gözaltına alıyor.
CHP çok öfkeli.
Bence hiç öfkelenmesinler. Tam aksine sevinsinler.
İktidar bunları topluma anlatmakta giderek daha çok zorlanacak.
Çünkü işin cılkı, daha doğrusu boku çıktı.
Artık inandırıcılık sıfır.
Çok açık bir siyasi operasyonda yargı kullanılıyor ve bunu biraz aklı olan herkes görüyor artık.
Çok net.
Şunu da herkes görsün.
15 gündür butlan davası, Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, şimdi de Tunç Soyer konuşuyoruz.
Peki ne konuşamıyoruz?
Asgari ücrete yapılmayan zammı, kamu çalışanlarına önerilen enflasyonun yarısı oranındaki komik artışı, enflasyondaki artışı, İsrail’in yaptıklarına yumulan gözü, millete verilmeyen paranın Trump’a hoş görünmek için NATO’ya verilmesini, ne olduğu belli olmayan PKK açılımını, açlığı, umutsuz gençliği, ekonomik koşulların bozduğu ahlaki değerleri konuşamıyoruz.
Af ile salınan on binlerce katili, tecavüzcüyü, affedilen PKK’lıları da konuşamıyoruz.
İsrail Gazze’ye dün ve önceki gün yine saldırdı.
En az 50 ölü var, katliam sürüyor.
Türkiye sustu, gıkı çıkmıyor. Bunu da konuşmuyoruz.
Varsa yoksa CHP’yi hedef alıyor iktidar.
Akşamları gelmiş geçmiş en manasız futbol turnuvasını izliyorum.
FIFA’nın futbol katliamı…
Ahlaksız FIFA, ABD uğruna futbolu ve futbolcuları katlediyor, bu sporu Amerikanlaştırıyor, yok ediyor.
Dört başı mamur rezillik.
Ama yine de arada bakıyorum.
Öyle görünüyor ki bu saçma turnuva sayesinde bu yıl Avrupa’nın büyük takımlarında epey bir sakatlık olacak.
Bunun dışında televizyonlardaki tartışma programlarını da izliyorum.
Ve şunu görüyorum.
Muhalif yazar ve akademisyenlerde çok yaygın bir Stokholm sendromu var.
Toplumdaki tepkilere, oy oranlardaki radikal düşüşe rağmen iktidarın yıkılmaz olduğunu söylüyor; dahası hukuksuzluğu, hukuksuzluğa sahip çıkmayı liderlik olarak görüyorlar.
Bu çok hatalı antidemokratlığı ve siyasallaşmış hukuka ve adalete saygısızlığı kabul eden bir tutum.
Bunu yapmamak lazım.
Normalleştirmemek lazım, sandığa saygıyı korumak lazım.
Çok açık söyleyeyim, muhalefete pompaladıkları “gitmezler” umutsuzluğu iktidara güç veriyor…
Oysa iktidar durumun farkında ve dün sövdüğü, dövdürdüğü Kılıçdaroğlu’na
bel bağlamış durumda.
CHP birinci parti olmasa, iktidar bloku rahat olsa, güçlü olduğuna muhalif yorumcular kadar inansa tüm bunları yapar mıydı, hukuku bu kadar ayaklar altına alma ihtiyacı hisseder miydi?
Bir tehlikeli gelişme de Leman dergisinde yaşandı.
Sen ne düşündüğümü soracaksın!
Ben inançlara saygı duyarım.
Siyasal amaçlara hizmet eden inanç tüccarları hariç tabii.
Leman dergisindeki bir karikatür için kıyamet koptu. Karikatür bir hakaret maksadı ile çizilmemiş ama yine de istismar edildi.
Muhtemeldir ki Leman önünde gösteri yapanların büyük bölümü o karikatürü görmemiş, anlamamıştır bile.
Yeni bir Madımak‘ın eşiğinden dönüldü.
Leman başından beri Gazze’ye sahip çıktı, İsrail’i eleştirdi ama bir karikatür ile hedef oldu.
Bugün Türkiye’deki iklim, bu karikatüre iyi niyetle bile olsa din, peygamber üzerinden eleştiriye uygun değil ama kamu görevlilerin açıklamalarındaki tavır da bir o kadar kötü.
Şunu da şaşırarak izledim.
CHP’li Gökhan Günaydın, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın gösteri ve toplanma yasağını eleştirdi.
Oysa o yasak Leman önünde şiddete başvurması muhtemel dinci gruplara karşı getirilmişti, CHP mitingi için değil.
Bunu anlamamış Gökhan Bey.
Emreciğim,
Sonuç olarak, sadece orman yangınlarına bakarak kendi hatalarından bile ders alıp gereğini yapmayan bir iktidarımız olduğunu görmek mümkün.
Bu anlayışla ülkeye neler yapacaklarını tahmin etmek zor değil.
İçindeki hainlerdan kurtulmuş bir CHP ve gerçek potansiyeline kavuşacak İYİ Parti, bir iktidar değişikliğinin yolunu açar çünkü AKP’nin artık anlatacak hikayesi yok.
Ve hikayesi biten partiler sonunda kendileri hikaye oluyor.
AKP de belki biraz muhalefete bakarak kendine yeni öyküler, yeni hikayeler yazar…
Hadi kal sağlıcakla…
Yokluğumu aratmayan ve belki de daha da iyisini yapan dostlarımıza da binlerce teşekkür…
İsmail’e, az sonra koltuğa geçecek olan Uğur abiye…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025