Silivri Günlüğü – 19
Fatih Altaylı
Temmuz 21, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 19
Silivri Günlüğü – 19
Selamlar Emrecim, umarım iyisindir…
Ben memleketin bu halinde ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim.
Bugün biraz sinirliyim ve hemen konuya girmek istiyorum.
Hatırlarsın, 2023 seçimlerinin hemen ardından YouTube’da bu programa başladık ve kısa süre sonra da bugün hala iş başında olan, bu Cumhurbaşkanlığı Kabinesi kuruldu.
Kabine açıklandığı gün burada yaptığım yorumda kabinenin en zayıf halkasının Milli Eğitim Bakanlığı’nın başına oturtulan Yusuf Tekin isimli şahıs olduğunu anlattım.
Bu zat Türkiye’nin geleceği için büyük bir tehlike idi.
Falcı değildim ama Tekin’in geçmişi ne olduğunu gösteriyordu.
İki yılı aşan sürecin her günü haklılığımı gösterdi ve nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğumuzu, gençlerimizin ve ulusun nasıl bir tehlikeye bu atama ile maruz bırakıldığını kanıtladı.
Bakan Tekin, LGS sınavındaki şaibeli durum üzerine bir örtbas açıklaması yaparken “Geri zekalıya anlatır gibi anlatıyorum” diyerek büyük bir rezilliğe imza attı.
Bak Yusuf Efendi.
Terbiyeli olmayı, edepli olmayı öğrenin.
Geri zekalı diyerek, siyasi rakiplerinize hakaret etmiyorsunuz.
Bu kelimeleri kullanarak, doğuştan gelen bir rahatsızlığı, zihinsel engelli olma durumunu bir hakaret olarak kullanıyorsunuz ve bunun büyük bir ayıp, büyük bir terbiyesizlik olduğunu anlayacak idraktan yoksunsunuz.
Nasıl bir ortamda, nasıl büyütüldünüz, nasıl bir terbiye aldınız, aldığınız eğitim niye size bir idrak oluşturmadı merak ediyorum.
O koltuğa oturtulacak daha düzgün birini bulmak çok mu zordu!
Sevgili Emre, Ekrem İmamoğlu’nun davası nedeniyle çarşamba gününü epey bir hareketli geçirdik.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP milletvekilleri, İmamoğlu’na destek için gelen diğer partilerden vekiller, İYİ Parti’liler, Yeniden Refah Parti’liler Silivri’deydi.
Özgür Özel, her bir ziyaretinde yaptığı gibi bu gelişinde yine bana da vakit ayırdı ama yoğun programını bozmamak için bu kez sohbetimizi kısa tuttuk.
Yeniden Refah Genel Başkan Yardımcısı Doğan Bekin de İmamoğlu’na destek, daha doğrusu yargının araçsallaştırılmasına tepki göstermek için geldiği Silivri’de bana da uğradı ve Fatih Erbakan’ın selam ve geçmiş olsun dileklerini iletti.
İmamoğlu’nun dün görülen davası, beklendiği ve iktidar tarafından istendiği şekliyle, yani mahkumiyet ve siyasi yasakla sonuçlandı ama daha istinaf ve Yargıtay süreçleri var.
Davadaki sürpriz ise kararın, mahkeme heyetinin oy birliği ile değil, oy çoğunluğu ile verilmesi oldu.
Ve şaşırtıcı biçimde heyetin en genç üyesi karara muhalif kaldı ve muhalif kalanın kendisi olduğunun anlaşılması için elinden geleni yapmış.
Bana Ekrem İmamoğlu‘nu görüp görmediğimi sormuşsun.
Uzaktan da olsa hemen her gün görüyorum.
Kurultay davası sırasında oldukça moralsiz görünüyordu.
Son iki haftadır ise daha keyifli ve morali yerinde görünüyor.
Kaybettiği kiloların bir kısmını da geri almış gibi.
Sık sık avukatları ile görüşüyor.
Çarşamba günü eşi Dilek Hanım da geldi ve görüştüler.
Babası Hasan Bey de buradaydı.
Özgür Bey’le görüşmemde, partideki yükselişin sürdüğünü ve Yöneylem Araştırma Şirketi’nin önceki gün tamamlanan anketindeki ilk sonuçların da CHP açısından çok olumlu göründüğünü anlattı.
Bu anketi de önümüzdeki günlerde halkla paylaşacaklar.
CHP lideri ile konuşurken, terörsüz Türkiye süreci konusunda AKP liderine güvenmediğini ama Devlet Bahçeli’yi daha samimi ve güvenilir bulduğunu hissettim.
Özel, Erdoğan’ın bu konuya kendi siyasi çıkarları doğrultusunda baktığını ve en küçük bir çıkarı zedelemesi halinde geçmişte olduğu gibi süreci baltalayacağını düşünüyor.
Mitingler ise aynı hızla devam edecek.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in veciz cümlesini konuşup güldük.
Özer “PKK’lı olmaktan tahliye edildik ama CHP’li olmaktan cezaevinde kalmaya devam” demişti.
Sadece bu isnatla cezaevinde tutulan Resul Emrah Şahan da inşallah bir an önce tahliye olur.
Çarşamba öğleden sonra, İsrail bu kez Şam’ı, Şam’ın göbeğini vurdu. Genelkurmay Başkanlığı ve Başkanlık Sarayı’nı...
HTŞ Suriye’nin kontrolünü ele geçirir ya da ele geçirmesine izin verilir, “Esat gitti dertler bitti” çığlıkları atılırken ve Saray’dan kumandalı sözde uzman dangalaklar “Suriye’ye Barış geldi” derken; biz burada “Suriye daha çok karışır, iç çatışmaya gebe, dış müdahaleye açık, El Şara bir orta doğu geleneğine uygun olarak kullanır atılır, yatağında eceliyle ölmez” demiştik.
İşte Suriye gerçeği…
İsrail önce güneyi, sonra batıyı, sonunda da tam göbeği vurdu.
Zaten bir iç çatışma vardı ve İsrail burada taraf oldu.
Peki Türkiye ne yaptı!
Önce sessizlik, sonra ABD’den gelen zayıf tepkiyi takip eden bir Dışişleri açıklaması…
Yasak savma kabilinden…
İktidarın esip yağıp gürlemeye en meraklı kanadından ise çıt yok, tık yok.
Muhtemeldir ki Trump’tan izin bekleniyor…
Tüm bunların Tom Barrack’ın Suriye ziyareti sonrası ortaya çıkması da herhalde rastlantı olması gerek.
Zannederim ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi yeni “Gertrude Bell”
Ne demek istediğimi merak ediyorsanız bir zahmet Google’a Gertrude Bell yazın ve okuyun.
Tabii bilmeyenler için söylüyorum, Tom Barrack’a çok güvenenlere bir hatırlatma yapmak da benim için bir görev.
Saddam Hüseyin de ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie’ye güvenerek bölge politikasını oluşturmuştu.
Sonra “Niye vaktinde söylemedin” demeyin.
Bugün, bu bölgede olanlar 1990’ların ilk yarısında Balkanlar’ın batısında olanlarla aynı nedene dayanıyor.
Birinci Dünya Savaşı sonunda, Batı’nın arzu ettiği gibi şekillenmesi yerel liderler tarafından engellenen yerlerde zafiyet oluştuğu anda, emperyalizm 100 yıllık gecikmeyle planını uyguluyor.
Güney’de bunlar olurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen seneye kadar Türkiye’deki darbe girişimine destek verdiği gerekçesiyle hakaretler yağdırdığı Birleşik Arap Emirlikleri’nin lideri El Nahyan’ı ağırlıyordu.
Bakıp tebessüm ettim.
Ne demişler “money talks” ya da “para sen nelere kadirsin”…
Tam bir AKP klasiği aslında.
Memleketin içinde konuşulan konu ise 22 yaşında genç bir öğrenci kızımızın polislikten atılma bir pislik tarafından katledilmesi…
39 yaşındaki eski polisin nasıl olup da polislik mesleğine kabul edildiği ve çok açık psikopatisinin eğitimi boyunca fark edilmemiş olması çok önemli bir sorun ama ben olaya biraz da sosyal yönden bakmak istiyorum.
22 yaşında genç bir öğrenci kız, kendisinden 19-20 yaş büyük ve varlıklı bir adamın sevgilisi olmuş.
Son zamanlarda böyle çok örnekle, olayla karşılaşıyoruz.
Hepsi bu kadar kötü sonlanmasa bile bu tür ilişkilerde şiddete, kötü muameleye maruz kalan gencecik kızların haberlerini görüyoruz.
Bu, AKP anlayışının getirdiği sosyal çürümenin sonucu…
“Dindar ve kindar gençlik” diye diye nasıl bir gençlik ortaya çıkardıkları ortada.
Otomobilde pudra şekeri kullanan, parayı nereden bulduğu belirsiz sugar dady’lerin eline insafına kalmış bir gençlik…
Ben sana bunları yazdırırken Meclis’te de zeytinlikleri yok edecek yasa konuşuluyor.
Elbette yasallaşacak.
Merak ediyorum bu AKP gittiği zaman geride çocuklarımıza yaşanacak bir vatan, bir ortam bırakacak mı acaba!
Terörsüz Türkiye süreci için palavradan, yetkisiz, etkisiz bir komisyon kuruluyor. Bu komisyon palavradır.
Tek amacı yapılacak Anayasa değişikliğine muhalefeti de ortak göstermek, hiçbir etkinlikleri olmadığı halde sanki oluşması muhtemel cürümden onları da sorumlu tutmak istiyorlar.
Bu komisyon yalandır.
Yetkisiz komisyon olmaz.
Yetkisini yasadan almayan komisyon hikaye üretir.
Bu komisyon yasa ile kurulmalı ve demokrasi olmadan çözüm komisyonu bir işe yaramaz.
Süreç ve niyet samimi ise yasa çıkarılmalı.
Bana bir soru sormuş ve İletişim Başkanlığı’ndaki değişime bir yorum yapmadığımı ama yorumumu merak ettiğini söylemişsin.
Madem öyle yanıtlayayayım.
Biliyorum ki AKP yönetimi her zaman daha kötüsünü bulmakta mahirdir. Genelde gelen gideni aratır.
Ama bu kez öyle olmayacak galiba.
Fahrettin Altun’dan kötüsünü bulmak zor olduğu için değil, AKP onu bile başarabilir ama bu defa öyle olmayacak galiba.
Bir kere, yeni Başkan Burhanettin Duran’ın akademik kariyeri, Altun’a oranla çok daha ciddi ve yetkin.
Ama asıl önemli olan Duran’ın SETA kariyeri.
SETA, AKP’nin olabildiğince steril kalan tek kurumu.
FETÖ buraya fazla sirayet edemedi ve AKP burada daha düzgün kadrolar kurabildi.
Mesela ilk akla gelen İbrahim Kalın da SETA kökenli.
Bu nedenlerle, Prof. Burhanettin Duran’ın selefinden daha yüksek kalitede olduğunu düşünüyorum ama kendisini tanımadığımı da peşinen söyleyeyim!
Silivri muhabiriniz olarak biraz da buradan bilgi vereyim.
2 - 3 gündür bir milletvekili ziyareti yoğunluğu var.
İnfaz koruma memuru arkadaşlar tutuklu götürüp getirmekten yorgun düştüler.
CHP ve İYİ Parti’lilerin dışında dün iktidar milletvekili Mücahit Birinci’yi de gördüm.
Ne yalan söyleyeyim, çok şıktı.
Bana da pek çok CHP’li vekil uğradı sağ olsunlar.
Son olarak 2013 yılında Washington’da gördüğüm Namık Tan ile yıllar sonra karşılaşmak ve dedikodu yapmak güzeldi.
Kendisine her zaman yaptığım Fenerbahçe şakalarını bu kez yapmadım.
Artık futbolun da tadı kalmadı çünkü.
Barolar Birliği Başkanı değerli Erinç Sağkan da ziyaretime geldi.
Adaletin düşürüldüğü durum için ağlaştık.
Ama umutlarımızı da paylaştık…
Emrecim, benim moralim yerinde diye burayı şahane bir yer zannetmeyin.
Pek çokları için Silivri bir cehennem olabilir.
En önemli sorun “asosyal” ortam.
Ben çocukluğumdan beri kendini oyalamayı beceren ve hatta yalnız kalmayı seven biri olduğum için pek etkilenmiyor olabilirim ama Silivri‘deki tecrit çok fena.
Abdullah Öcalan’a bile arkadaş yollanırken, burada herkes yalnız ve asla sosyal bir ortam oluşmuyor.
Kimse kimseyle konuşamıyor.
Kolay değil.
Ayrıca bizim kaldığımız 9. bölüm aslında tehlikeli terör mahkumları için hazırlanmış “Yüksek Güvenlikli Cezaevi”.
Sen bakma benim buraya detoks merkezi muamelesi yaptığıma.
Zor bir ortam, sadece ben pozitif bakıyorum.
Bu sabah da her sabah olduğu gibi sabah sayımı için 6 - 7 infaz memuru hücreme gelip avlu kapısından girdiler.
Bu kez başlarında bir de amirleri vardı.
Ben her zaman olduğu gibi kendilerini güler yüzle karşıladım ve “Her sabah ziyaretime geliyorsunuz ama ne yazık ki size bir çay kahve ikram edemiyorum” dedim.
Amir Bey “Fatih Altaylı sabah sabah bu neşenizin esbabı mucibesi nedir?” diye sordu gülerek.
Ben de “Sabahları hep neşeli olurum. Beni cezaevine koyabilirler ama neşemi koyamazlar” dedim.
Deli olduğumu düşündü herhalde.
Bir şey demeden gitti gülerek.
Bir milleti toplu halde mutsuz etmek için yemin etmiş bir iktidara karşı neşeli olmayı sürdüreceğim.
Onları en kızdıran şey…
Tüm çabalarına rağmen neşemi koruyacağım.
İnadına…
Bitirmeden önce şunu da hatırlatayım..
2009-2014 yılları arasında Habertürk Gazetesi’nde Yayın Yönetmeni iken tam yedi kere sınav sorularının çalındığını haber yaptık.
İlkinde onurlu bir öğretim üyesi olan Prof. Ünal Yarımağan istifa etti.
Sonrasında ise iktidar hep bizi yalanladı.
“Çalınmadı” dedi.
FETÖ ile araları bozuluncaya kadar kabul etmediler.
Sonra Allah bizi affetsin…
Benden duymuş olmasınlar ama kul hakkını affetmez diyor işi bilenler...
Bu arada, adalet isteyen AKP kurucusu, eski Bakan, eski Meclis Başkanı Arınç’a Saray’dan bir yeni yetme “kes sesini” demiş…
Buna ahir zaman mı demek lazım, edepsizlik mi?
Bilemedim…
Merak ediyorsundur diye söyleyeyim…
2,5 dakikalık konuşmam için 25 gündür bir iddianame hazırlanmasını bekliyorduk.
Sonunda iddianame hazırlandı ve en az 5 yıl hapis istemiyle dava açılıyor.
Şaşırdım mı, hayır.
Yasada olmayan uydurma bir suçla, uyduruk bir şekilde tutuklayanlar elbette böyle bir iddianame hazırlayacaktı.
Ama şunu biliyorum ki, benzer iddialarla farklı mahkemelerde görülen ve aynı kanun maddelerine dayanılarak yapılan yargılamalarda yargı çok yerinde kararlar verdi.
Bunların birkaçını dün Barış Terkoğlu Cumhuriyet’te yazdı zaten.
Yani beklemediğim bir iddianame değil ama yasaya da uygun değil.
İlginç olan iddianamenin avukatlarımdan önce basına dağıtılmasıydı.
Hak yerini bulur.
Bunu biliyorum.
Adalet bir şekilde tecelli eder.
Kimse dertlenmesin…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar





