Silivri Günlüğü – 24
Fatih Altaylı
Temmuz 28, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 24
Silivri Günlüğü – 24
Of Emre of…
Canım çok sıkkın…
On kişi, beşi orman işçisi, beşi Akut’tan gönüllü on kişi bir orman yangınında hayatını kaybetti.
Öyle ki kimlik tespiti ancak DNA testi ile yapılabilecek.
Yurdun her yerinde ormanlarımız, ormancılarımız yanıyor.
İnşallah bir yetkili, bir siyasetçi çıkıp “Bu ormancılığın fıtratında var” diyerek acımızın üzerine acı dökmez.
Cezaevindeki hücremde her gün haber televizyonlarının yayınladığı orman yangını görüntülerini izliyorum.
İzledikçe küfür ediyorum.
Niye küfür ettiğimi anlatayım.
Yangınlara müdahale, karadan iş makinaları, birkaç arazöz ve itfaiye aracı, birkaç TOMA ve üzerlerinde birer tişörtten başka bir koruyucu ekipman olmayan orman işçileri tarafından yapılırken havadan tek tük uçak ve altlarında birer kova olan helikopterlerle yapılıyor.
Ben, o helikopterlerin faydadan çok zarar verdiğini görüyorum. Helikopter yangının üzerine suyu boşaltmak için alçalınca pallerin ürettiği sert rüzgar yangını körüklüyor, mangal tutuşturmaya çalışanların ateşe fön makinesi tutması gibi etki yaratıyor.
Kovadaki 500 litre suyu çok yakından bırakmazsa bu kez de su hedefi bulamıyor, zaten yarısı da yere inmeden buharlaşıyor.
Uçak desen tek tük…
Emre, bir iktidar bir yönetim hiç mi ders almaz, hiç mi bir şey öğrenmez, hiç mi kendini geliştirmez…
Üç yıl önce, yine Türkiye orman yangınlarında rekor miktarda ormanlık alan kaybetti, tüm zamanların en büyük orman kaybıydı.
Çünkü yıllardır orman yangınları ile mücadele eden THK’nın o bildik sarı uçakları hangara tıkılmış; tecrübeli, araziyi avcunun içi gibi bilen pilotları kızağa çekilmişti.
Onların yerine ihaleye çıkılmış ve özel şirketlerden helikopterler ve dandik uçaklar kiralanmıştı.
Niye!
Çünkü ihale demek bir yandaşı, bir partiliyi zengin etmek; birilerine kamu kaynağı aktarmak demekti.
Avanta demekti.
THK’da böyle bir avanta mümkün değildi.
Eleştiriler arşa yükselince bir sonraki sene “uçamaz, hurda” dedikleri THK uçakları uçtu ve yangınlara gayet iyi müdahale edildi.
Ama ihale hırsı ağır bastı.
THK uçakları sattırıldı.
Yine ihaleyle helikopter ve uçak kiralandı.
Yine birilerine milyonlarca dolar aktarıldı.
Ormanlarımız ve ormancılarımız alevlerin insafına terk edildi.
THK’nın laneti diyorum ben buna…
Elbette tek mesele THK uçakları değil.
Başka organizasyonel hatalar da var.
Bir Orman Genel Müdürlüğü’nün bütçesi, o bütçeden yangınla mücadeleye ayrılan, ayrılabilen payı, mesai saatleri, önleyici tedbirlerin uygulanması, orman köylüsü ile sorumluluk paylaşımı ve AKP’nin her alandaki ortak zaafiyeti yönetici liyakati de diğer nedenler…
Bu kafa ile biz daha çok orman, daha çok ormancı kaybederiz…
Delirmemek kolay değil.
Allah tüm kayıplarımıza rahmet eylesin…
Dünün bir diğer haberi Tayfun uçakları ile ilgili anlaşmaydı.
Dostumuz Trump, terör destekçisi İsveç’in NATO’ya girmesine izin vermemize rağmen Biden yönetiminin onayladığı F-16’ları vermiyor,
F-35leri zaten vermiyor.
Ve Türkiye de yıllar sonra ilk kez Avrupa yapımı savaş uçağı almaya karar verdi.
Ancak bu karar sonrası talebimiz Almanya engeline takıldı.
Gerek iktidarın gerekse muhalefetin ortak çabaları ile Almanya engeli aşılmış ve anlaşma tamam.
Ya da tamammış…
İktidar öyle diyor.
Yandaş medyada büyük sevinç var.
Zannedersin dünyanın en önemli ve en güçlü hava filosuna sahip olduk.
Yahu Yunanistan’a ve İsrail’e ABD, F-35 yağdırıyor her ikisinde de Tayfun ya da eşdeğer uçaklar zaten var.
Biz birkaç yıl sürecek bir siparişe girdik diye bayram ediyorlar.
Bunlar bir süre önce “Kaan var başka uçağa ihtiyacımız yok” diye bağırıyorlardı.
Bu arada şunu da söyleyeyim, bir hava kuvvetine bambaşka bir teknolojinin uçağının katılması kolay bir iş değil.
Yedek parça, teknisyen, teknik destek grupları da hızla değişmek, yeni uçağa göre organize olmak zorunda.
Dostum Trump’tan değil Avrupa’dan aldık uçağı.
Bu arada terör destekçisi İsveç’e niye kızıyorduk hatırlıyor musun!
Abdullah Öcalan posterlerine izin verdikleri, PKK yandaşlarına izin verdikleri için kızmıştık.
Nereden nereye…
Şimdi en milliyetçi partimiz İsveç’e rahmet okutacak kadar Apo’cu oldu.
İsveç Başbakanı dönüp “Ne oldu hepiniz Apo’cu oldunuz” dese verecek yanıtları yok.
Yanıt demişken, iki gün önce beni ziyaretinden notlar aktardığım Yavuz Ağıralioğlu bir yanıt yollamış ve kendisinden aktardığım sözlerin onun söylemlerini yansıtmadığını belirtmiş.
“Meral Akşener ve Sinan Oğan 50 milyon dolar aldı diye bir ifade kullanmadık” demiş.
Ben de böyle bir şey söylemedim.
O ifadeyi kendisi için kullandı.
“50 milyon dolar aldı derler” şeklinde aktardım, ki öyle demişti.
“Oğan veya Akşener 50 milyon dolar aldı” demedi, ben de demedim zaten…
“DEVA siyaset üretmiyor diye bir ifade kullanmadık” demiş.
Doğru, tam bu kelimeleri kullanmadı.
Ben sözlerini bu şekilde anlayıp özetledim.
“AKP’den davet edilmem konusunda; bunları konuşmamın ergen bir heves olarak algılanacağını, konuşmaya gerek olmadığını söyledik. İtirazdan vazgeçmenin itirazı yetim bırakacağını ifade ettik” demiş.
İttifaklara ilişkin olarak da “Sonuna kadar müstakil devam etmenin şu an önceliğimiz olduğunu ifade ettik” diye de düzeltmiş.
Benim aktarmaya çalıştıklarım da bu nitelikteydi ama herhalde benim ifadelerim avukatıma, avukatımın yazdıkları Emre’ye giderken belki bir anlam kayması mı oldu bilmiyorum.
Cezaevinden pek çok aktarımda bulundum.
Bu ilk kez başıma geldi.
Bunu da düzeltmiş olalım ve devam edelim…
İzleyiciler “Cezaevinde neşesini kaybetmeyen bir sizi gördüm” demiş.
Haksızlık yapmayalım…
Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan da burada neşesini, keyfini kaybetmeyenlerden.
Morali son derece yüksek.
Morali iyi olan bir diğer isim Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar…
Tek arzusu Adana’ya gitmek.
Onu da öğretmen eşini haftada bir de olsa görebilmek için istiyor.
Eşinin sürekli İstanbul’da kalması zor.
Buğra Gökçe de çok moralli…
Üstelik her ikisi de büyük haksızlık sonucu burada.
PKK ile el ele gezen iktidar, “DEM Parti’li birini Belediye Meclisi’ne soktu” iddiasıyla Şahan’ı terör suçlaması ile içeride tutuyor.
Zeydan Başkan ise MHP’li belediyenin 12 yıl önce yaptığı ihale nedeniyle içeride.
Komedi, yargı komedisi…
Bizler de bu komediye gülüyoruz işte.
Ekrem İmamoğlu ile de karşılaştım dün.
Gayet iyi görünüyordu.
Üzerinde şık bir ceket vardı.
Vekil görüşmesine gidiyordu, yolda karşılaştık.
O bana “kilo vermişsiniz” dedi.
Ben de ona “çok şıksınız bugün” dedim.
Ancak bu kadar konuşmamıza izin veriliyor.
Burada beş tür görüşme ya da ziyaret var.
Bir, vekil görüşmesi.
Milletvekilleri bakanlığa bildirerek gelip tutuklularla açık görüş yapabiliyorlar.
İki, bakanlık görüşü yöntemi.
Bakanlığa başvurup özel izinle açık görüş yapılabiliyor ya da bakanlık kapalı görüş izni de verebiliyor.
Bunun yanı sıra tutuklulara 24 saat avukat görüş hakkı verilmiş.
Herhangi bir avukat gelip görüşmek isteyebiliyor, kabul ederseniz avukat görüşme odalarında açık görüş yapabiliyorsunuz.
Bu iyi olmakla beraber bazen yorucu, bazen can sıkıcı olabiliyor.
Bunların yanı sıra bir de aile görüşü var.
Birinci dereceden aile bireyleriyle haftada 1 gün kapalı, yani bir camın arkasından telefon vasıtası ile 1 saat görüşebiliyorsunuz.
Ayda 1 gün, 1 saat boyunca açık görüş hakkınız var.
Ayrıca haftada 1 gün, bildirdiğiniz ve bakanlığın kontrol ederek onay verdiği aile bireyleri ile telefonda 10 dakika görüşme hakkınız var.
Ama sadece tek numarayı arayabiliyorsunuz.
10 dakika, 1 kişi…
Merak etme, sormuş olduğun kantin fiyatlarını aktaracağım ama önce dünkü ziyaretçilerimden söz etmek istiyorum.
Önce Sera Kadıgil geldi.
Çok tatlı sohbet ettik.
Niye eskisi kadar konuşmadıklarını sordum.
“Konuşuyoruz. Hem konuşuyor hem eylem yapıyoruz ama medyada yer bulamıyoruz. Halk TV ve Sözcü TV bile bize yer vermiyor. Cumhuriyet, Birgün ve Sözcü’de bile yer alamıyoruz” dedi.
CHP’nin yürütmekte olduğu siyaseti ve Özgür Özel’in liderliğini çok beğendiğini de öğrendim.
Kadıgil ile görüşmem bitince infaz koruma memuru bir de bakanlık görüşmeniz var dedi.
Şaşırdım.
Bakanlığa benimle görüşmek için binlerce kişi başvurmuştu ama bakanlık izinlerde oldukça hasis davranıyordu.
Belki bu bana özel, belki de genel tavırdır bilmiyorum.
Neyse, hemen başka bir görüşme odasına alındım ve şaşırdım.
Ziyaretime gelen, ziyaretime gelebilmek için bakanlıktan izin almak için uğraşan kişi Milli Yol Partisi Genel Başkanı, sağ siyasetin önemli isimlerinden Remzi Çayır‘dı.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun en yakınlarından biri, BBP’nin kurucularından biri olan Çayır, 12 Eylül sonrası 13 yıl hapis yatmış simge ülkücülerden biriydi.
Yıllardır görüşmemiştik.
Ziyaretime geleceği aklımın ucundan geçmezdi.
Şaşırdığımı fark edince sarıldı.
“Bizimle aynı fikirde olmasa da dürüst bir vatansever haksızlığa uğrayınca biz onun yanında olmak zorundayız. Rahmetli Muhsin Başkan da sizi çok sever, çok saygı duyar, Türkiye’nin kimseye bağlı olmayan, kimseye boyun eğmeyen bağımsız vicdanı olduğunuzu söylerdi. Bu özelliğiniz değişmedi, biz de sizin yanınızda olmak zorundayız. Siz biriciksiniz” deyince gözlerim doldu.
Gerçekten de BBP’yi kıyasıya eleştirdiğim dönemlerde bile Muhsin Yazıcıoğlu ile konuşurduk.
İki kez, biri Afganistan’da biri Çeçenistan‘da, hayatımı kurtarmıştı rahmetli.
Remzi Çayır ile genel siyasetin yanı sıra terörsüz Türkiye sürecini de konuştuk.
Milli Yol Partisi Genel Başkanı Çayır “Bu bir Türkiye projesi değildir. Bu çok açık bir Amerikan projesidir. CIA ofislerinde hazırlanmış, MHP Genel Başkanı’na bilerek veya bilmeyerek kabul ettirilip uygulamaya koyulmuş bir projedir. Yenilmiş, bitme noktasına gelmiş bir örgüt sanki galip gelmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bileğini bükmüş gibi düzenlenen törenlerde Türkiye’ye meydan okuyor. Çok açık ki Trump, Büyükelçisi ile Türkiye içişlerine doğrudan müdahale ediyor ve AKP, Trump korkusundan gıkını bile çıkaramıyor” dedi.
Epey sohbet ettik.
Sağ olsun çok keyifliydi.
Gelelim senin soruna…
Burada alışveriş kantinden yapılıyor.
Kantinde yaklaşık 350 çeşit ürün var, bunlara meyve sebze dahil.
Ortalama bir süpermarkette 10 binin üzerinde, büyük marketlerde 20 bine yakın çeşit ürün olduğunu göz önüne alırsan pek bir bolluk yok anlayacağın.
Ki bu 350 kalem ürünün bazıları da kantinde bulunmuyor.
Kantin siparişlerinizi pazartesi sayımında infaz koruma ekibine teslim ediyorsunuz.
Her blokun siparişi ayrı bir günde teslim ediliyor.
Benim B bloka kantin teslimatı salı öğle saatlerinde, meyve sebze teslimatı ise perşembe…
Fiyatlar ise değişken…
Zaten kantin listesinin altında büyük harflerle “FİYATLAR AY İÇİNDE DEĞİŞEBİLİR” yazıyor.
Kantine ısmarladığınız ürünler genelde %10, bazen %20 eksikle geliyor.
Fiyatlara gelince…
Domatesin kilosu 38.90, sivribiber 57, limon tane 5.50, maydonoz dereotu demeti 13.30 TL..
Elma 55.5, muz 94.5, havuç 31.1, kivi 87.75 TL…
Benim haftalardır ısmarladığım, bir türlü bulunmayan barbunya pilaki konservesinin 400 gramı 43.5, Paşabahçe su bardağı 11.20 TL…
Ama fiyatlar değişebiliyor.
Sinek kovucu listede var ama kantinde yok.
Çünkü bazı mahkumlar içindeki sıvıyı içiyormuş.
Bu salaklar yüzünden odam sinek dolu.
Eti ve Ülker’in bisküvi çeşitleri bol ama fiyatlar çok artmış.
Birkaç yıl önce 1.5 - 2 TL’ye aldığım bisküviler 15-20 TL olmuş.
Emrecim TBMM’deki komisyon tartışmaları sürüyor ve dün çok ilginç bir şey öğrendim.
Yeniden Refah Partisi komisyona davet edilmiyor.
Çünkü Yeniden Refah, AKP’nin en sevmediği parti ve Güneydoğu’da güçlü.
Bu gücü nedeniyle bile komisyonda olması gereken Yeniden Refah, iktidarı rahatsız ettiği için komisyonda yok.
Bu bile iktidarın terörsüz Türkiye dedikleri sürece nasıl baktığını gösteriyor.
İktidarın her şeyi, en milli meseleyi bile kendi pozisyonu lehine kullanmasından söz etmişken bir hatırlatma yapmak da farz oldu.
Tayfun uçakları ile ilgili anlaşma imzalanırken bu Almanya’nın vetosunu kaldırması ile mümkün oldu.
Ve Alman hükümeti bu vetoyu CHP’nin talebi ve İmamoğlu’nun açıklaması nedeniyle kaldırdığını açıkladı.
Ana muhalefet, iktidarın bir teşekkürünü hak ediyor.
Orman yangınlarına bir iki kelam daha etmek isterim.
Ekranlarda sayılar duyuyorum.
Bilmem kaç uçak, bilmem kaç helikopter…
Mesele sayı değil, mesele su taşıma kapasitesi…
100 litre su taşıyan da 1 uçak, 100 ton su taşıyan da 1 uçak.
Ayrıca yangınla mücadelede yangın çıkmadan alınması gereken önlemler alınıyor mu, taban örtüsü ne sıklıkla temizleniyor, orman köylüsü bu amaçla ne kadar aktif?
Bunları soran yok.
Şimdi herkes enerji şirketlerinin çıkan yangınlardaki etkisini konuşmaya başladı.
Açın bakın, üç yıl dört yıl önce özelleştirilen bu şirketlerin neden olduğu yangınları yazdım.
Kimse kılını kıpırdatmadı.
Yanan alanların %30’a yakınının müsebbibi bu şirketler.
Yazdık yazdık kimse umursamadı.
Şimdi valiler de söylüyor.
Peki bunlarla ilgili neden tek bir soruşturma yok?
Emre, her geçen gün umudum kırılıyor.
Çünkü neden sonuç ilişkisi bu kadar açıkken iktidarın kılı kıpırdamıyor.
Yuh olsun!
Para Politikası Kurulu’nun faiz kararı da açıklandı.
Ekrem İmamoğlu ile başlayan hukuksuz süreç öncesi 42 olan faiz, hukuksuzluğun arşı alaya çıkması ile Mart sonunda 4 puan birden arttı.
Bunun Türkiye’nin vergi veren dar gelirli kesimlerine faturası en az 150 milyar dolar.
Gelmeyen yatırımları, kaybedilen fırsatları da hesaplarsan belki 300-400 milyar dolar oldu.
Şimdi yeniden, faizi o günkü seviyeye çekmek istiyorlar ama bu arada milletin milyarlarca doları, faizden para kazanan kapital sahiplerinin cebine aktarıldı bile.
Ve şimdi üç puan azaltabildiler faizi.
Ne oldu bu arada…
Erdoğan en güçlü siyasi rakibini ortadan kaldırdı.
Ya da öyle zannediyor…
Velhasıl kelam Emrecim, bugünlük bu kadarla noktalayalım…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025