İstanbul 23°
FatihAltayli

Fatih Altaylı

Diğer yazılarıFatihAltaylı

Yazı İçeriği

  • Ekrem İmamoğlu ile röportaj

detail banner reklam

Ekrem İmamoğlu ile röportaj

FatihAltaylı
Köşe Yazısı

Fatih Altaylı

Ağustos 19, 2025

Yazı İçeriği

  • Ekrem İmamoğlu ile röportaj

Ekrem İmamoğlu ile röportaj

Siz tutuklandığınız ya da gözaltına alındığınız günden bu yana CHP Genel Başkanı Özel tam 43 miting yaptı ve daha yapacak. Siz bu mitingler hakkında ne düşünüyorsunuz? Aralarında tek tük de olsa CHP’lilerin de olduğu bazıları, bunun sürdürülemez olduğunu düşünüyor ve başka bir strateji geliştirilmeli diyor.

Siz ne düşünüyorsunuz? Bu mitingler size iyi geliyor mu, nereye kadar sürmeli?

Öncelikle Genel Başkanımızın da belirttiği şekliyle düzelteyim, biz bunlara miting değil eylem demeyi tercih ediyoruz. Çünkü orada sadece CHP’ye oy veren/verecek seçmenler yok. Farklı partilere gönül veren, farklı sendika ve sivil toplum kurumlarından binlerce yurttaşımız en temel demokratik hakkını, devlet yöneticilerini seçme hakkını savunmak için haykırmaya geliyor o meydanlara. Ben de milletimizin bu haykırışını duygulanarak izliyorum. Genel başkanımız başta olmak üzere parti kadrolarımızın enerjisi de muazzam. Milletle buluşulan bu toplantıların bence en önemli işlevi, insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek. İktidarın meydanlara adımını atamadığı bu günlerde, demokrasiyi savunan yurttaşlarımız çoğunluk olduğunu en çok bu mitinglerle hissediyor ve bu da büyük bir özgüvene sebep oluyor.

Bu eylemlere yönelik eleştirileri ben de biliyorum, iki farklı perspektiften geliyor. Birincisi, bu eylemler yerine, arka kapı pazarlıkları ile iktidarın dümen suyuna gidilsin, belediyelerinizi alın, iktidarı değiştirmeye talip olmayın, kontrollü muhalefet olun diyenler. Bunu söyleyenler açık söylüyorum, karşı karşıya olduğumuz durumu anlamıyorlar. Bizim siyaset yapma amacımız bu değil. Milletin kurtulmaya, nefes almaya ihtiyacı var. Devletimizin güçlenmeye, kendini toparlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Tarihimize, atalarımıza, milletimize, geleceğimize karşı sorumluyuz. Bunun gereğini yapmaya devam edeceğiz.

İkinci perspektif ise bu eylemleri yeterince radikal bulmayanlar. Bu eleştirileri iyi niyetli bulmakla birlikte, yapacağımız her eylemin kapsayıcılığını da düşünmek zorundayız. 

Biz bir kitle partisiyiz nihayetinde ve ülke yönetmeye talibiz. Onun ağır başlılığını da göstermemiz gerekir. Bu toplantılara milletin katılımı, motivasyonu ve mobilizasyonu sağlandığı sürece; iktidar, yargı sopası ve siyasi mühendisliklerle milletin iradesini şekillendiremeyeceğini görüyor. Hukuksuzluktan vazgeçmemeleri durumunda milletimiz de daha üst perdeden tepki verecektir. Öyle bir durumda gereken eylem biçimi neyse ortak akılla karar alınır, çağrı yapılır ve bu bir avuç muhterisin karşısında akıllarının almayacağı bir direnişi milletimiz sergiler, hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Tüm bu süreç başlamadan önce, Erdoğan’ın sizi engellemek üzere yargıyı kullanmaya kalkışacağını tahmin ediyor muydunuz? Ahmet Özer gözaltına alınınca size de gelecekleri bir operasyonlar dönemini başlattıklarını düşündünüz mü?

Biz göreve geldiğimiz tarihten beri bunu yaşıyoruz zaten! Ahmak davası, siyasi yasak meselesi, büyük turp, küçük turp… Devletimizin yargısını korku iklimiyle ele geçirmişler, koltuklarını kaybetmemek için yargıyı millet iradesine karşı sopa olarak kullanıyorlar.

Biz zaten bu güruhtan hukuksuzluktan başka bir şey beklemedik ki. Tehditle sindirmeye çalışıyorlardı, hala da devam ediyorlar.

Yine hukuk dışı bir şekilde sadece diploma hususundan da adaylığımın önünü kesmeye çalışabilirlerdi. Fakat bu hukuksuzluğu meydan meydan gezip anlatmamdan korktukları için dışarıda olmamı göze alamadılar. Sonrasında afişlerimden görüntü kayıtlarıma kadar her şeye yasak getirdiler yine aynı korkuyla.

Yaşanan bu büyük hukuksuzluğu başta genel başkanımız Özgür Özel olmak üzere milyonlarca demokrasi neferi her gün haykırmakta ve bir avuç muhterisin yalanlarını satın alanların sayısı da her geçen gün azalmakta.

Cumhurbaşkanı adaylığı ön seçimi kararı aldık diye alnımın teriyle kazandığım üniversite diplomama göz koydular ve bu operasyonları hızlandırdılar. Ayşe teyzenin, Mehmet amcanın, üniversiteli Atakan kardeşimin atacağı oydan korkuyorlar bunlar.

Yüzümüzden, sesimizden, sözümüzden, milletimizin kendisinden korkarak siyaset yapmaya başladılar, hepsine geçmiş olsun.

Diğer belediye başkanlarının sizin yüzünüzden tutuklu olduklarını düşünüyor musunuz?

Bunu şahsi bir dava, şahsi bir mücadele gibi görmüyorum asla. Ben bu yükü sırtlanmaya yol arkadaşlarımla beraber gönüllü oldum, milletimiz adına demokrasinin, adaletin ve bunlarla birlikte gelecek refah ve bereketin mücadelesinde omuz omuza her yükü taşırız dedim.

Bana da diğer belediye başkanı yol arkadaşlarıma da bir bedel ödetilmeye çalışılıyor. İktidar yürüyüşümüzün bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Ama bir şeyi unutuyorlar. Türkiye’de bedel yalnız millete, milletin vicdanına ve tarihimize karşı ödenir.

Dolayısıyla evet benim adaylığımla başlayan bir hukuksuzluk silsilesi var ve ben de “arkadaşlarımla, aileleri ile uğraşmayın, ne hesabınız varsa benle görün, onları tutuksuz yargılayın en azından” diye çağrıda bulundum iktidara.

Onlarsa zulmüne devam etti. CHP’lileri iftira ve kumpasla sindiririz, korkuturuz diye düşündüler. Biz sinmedik, ama onlar CHP’nin Türkiye’nin birinci partisi olmasını sindiremediler. 2024 Yerel Seçimlerinde CHP’nin milletimizle beraber yazdığı hikâyeyi kaldıramadılar. Daha da ötesi, bir sonraki seçimde CHP’nin iktidar olacağını gördüler ve korktular.

Bir kumpas planladılar. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına ve siyasetçilerine gizli tanıkların yalan ifadeleri üzerinden tutukluğu yaşatarak bizi yıldırmaya çalıştılar. Yine aynı ayak oyunu zihniyetiyle ve devletin gücünü istismar ederek partimizi kayyıma devretmeye, olmazsa mutlak butlan yaşatmaya çalıştılar. Sonunda ne oldu? Milletimizin gücüyle karşılaştılar. Milletimiz zaten biliyor bu davaların koltuğunu kaybetmekten korkanlar tarafından düzenlendiğini. Bu millet bir avuç muhterise pabuç bırakır mı? Bırakmadı.

Hele ki gençler… En çok da bu süreçte geleceğini düşünen ve direnmekte tarih yazan gençlere şapka çıkarıyorum. Onlara ayrıca büyük bir saygı duyuyorum.

CHP’liler mücadele edemez zannettiler herhalde. Zulme karşı direnmek CHP’lilerin yaşam tarzıdır. Bunlar CHP’lileri tanımıyorlar. Onların iradesini, sabrını, aklını ve ahlakını bilmiyorlar. CHP’nin her bir neferi bu ülkeyi bu garabetten kurtarmak için milletiyle sonuna kadar mücadele etmeye hazırdır.

Cumhurbaşkanlığına aday olmak için erken davrandığınız için bunların olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bize karşı hukuksuzluklar cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinde başlamadı ki. Hatırlayın daha 2019’da kazandığımız seçimi iptal ettiler. 23 Haziran’da daha net bir şekilde kazanınca da hem belediye meclisi üzerinden hem de birçok gelir kaynağımız kısıtlanarak, birçok yerel yönetim yetkisi farklı düzenlemelerle merkezi yönetime devredilerek hareket alanımız daraltılmaya çalışıldı ve hâlâ çalışılıyor.

Kreş açmamızdan rahatsız olan, yurt yapmamızdan rahatsız olan ve engellemeye çalışan millet karşıtı bir yapı ile yüzyüzeyiz. Yine hakkımda siyasi yasak istenen Ahmak Davası da adaylıktan önceydi. Keza, 2023 seçim sürecinde de muhalefete topyekûn terör işbirlikçisi iması yapıldı ve montaj videolarla seçmen manipüle edildi.

Az önce de ifade ettiğim gibi 2024 Yerel Seçimlerinde aldığımız başarı yüzünden çoklu kumpas metotları ile bize karşı bir sürece giriştiler. Bunun emarelerini görüyor, duyuyor, hissediyor ve tespit ediyorduk. İlk darbeyse 30 Ekim’de Esenyurt’ta vuruldu.

Şimdi bütün bunlar yokmuş da her şey 2025’te başlamış gibi düşünemeyiz. Adaylık sürecine hiç girmeseydik de belki birkaç ay gecikmeli olarak bu süreçler yine yaşanacaktı. Burada iktidarı kaybetme korkusu ile muhalefetin adayını belirleme, istemediği adayı ekarte etmeye yönelik bir girişim mevcut.

Bunun erkeni geçi olmaz; bize karşı kurdukları kumpas planları artık zamansızdır.
“4 seçim kaybettik artık İmamoğlu’nu seçime sokamayız” zihniyetiyle iş yapanlar, İstanbul’u rant kapısı olarak görenler bunun arkasındadır. Öylesine gözü dönmüş bir sistemin insanları ki bunlar, tutuklamaların hemen ardından İstanbul’u katletmeye ve İstanbul’a ihanet etmeye kararlı bir akılla Kanal İstanbul, daha doğrusu “Talan İstanbul” için düğmeye bastılar.

Murat Çalık’a, Çalık’ın annesine, ailenize yapılanlara bakınca ‘’Değer miydi?’’ diye düşündüğünüz oluyor mu?

Murat Çalık benim kardeşim… Beylikdüzü’nün, İstanbul’un, Trabzon’un, Türkiye’nin şerefli bir evladı… İstanbul’da görev yapan ilk şehir plancısı belediye başkanı olarak pırlanta gibi bir insan…

“Değer miydi?” diye soruyorsunuz; Allah aşkına, millete hizmet dışında bir gayesi olmamış bir adama, bir babaya, bir evlada bunca zulüm yapılıyor.
Hem de ne için? Bir avuç insan koltuklarını kaybetmekten korktuğu için.

İnsan haklarından ve vicdandan nasibini almamış bir güruh gözünü karartmış bir şekilde bu zulmü yapıyor. Derhal serbest bırakılması gerekiyor. Bu bir yargılama değil düşman hukukudur. İntikam hissiyle, insanları rehin alarak, psikolojik işkenceyle ve yüce Türk yargısına ihanetle yürütüyorlar bu süreci.

Murat Çalık Türkiye’nin bir değeridir. Rabbim korusun onu. Bu zindanlardan sapasağlam çıkacağız. Yürüyecek yolumuz, kurtaracak bir ülkemiz var.

Bugünler geçecek, anasına, eşine, çocuklarına yeniden özgürce sarılacak inşallah…

Yapılacak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olarak katılabileceğinize inancınız var mı? Yoksa 2028’de olmasa da, bir gün Cumhurbaşkanı olacağım diye mi düşünüyorsunuz?

Milletin iktidar yürüyüşünü engelleyemeyecekler. Öncelikle bunu sağlam bir biçimde ifade edeyim.

Milletimizin verdiği haysiyet mücadelesindeki sarsılmaz iradesini gördükçe inancım hep en yüksek seviyede kalıyor. Burada verilen mücadele sadece benim adaylık mücadelem değil, halkımızın istediği adayla seçime gitme ve ülkeyi yönetecek kişileri seçme mücadelesidir. Yani seçme hakkı mücadelesidir, sandığı tekmelemeye çalışanlara karşı koyulan bir tavırdır, demokrasiyi kurtarmanın derdindedir milletimiz.

Bugüne kadar bize hiç oy vermemiş ve belki de hiç vermeyecek yurttaşlarımızın ve hatta farklı partilerdeki, iktidar partilerindeki siyasetçilerin bile gönlünden geçenin bu mücadeleyi bizim kazanmamız olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu darbe girişimi başarılı olursa - ki ihtimal vermiyorum - tüm siyasi oluşumlar ve siyasetçiler anlamını yitirecek.

Benim derdim, ne yapıp edip Cumhurbaşkanı olmak değildir. Bize bu görevi millet verdi. Benim derdim görevimi başarıyla gerçekleştirmek. İster Cumhurbaşkanı, isterse sade bir vatandaş olarak, Allah ömür verdikçe ben bu millet için mücadele edeceğim.

Biz bu yüzden önce adalet, önce hürriyet diye haykırıyoruz. Mücadelemiz, Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, devletimizin ve milletimizin geleceği mücadelesidir.

Mansur Yavaş’ın ‘’Ekrem Başkan içerdeyken adaylık konuşmam’’ tavrını nasıl buluyorsunuz? Bazıları siz serbest kalırsanız aranızda bir rekabet olacağını düşünüyor. Böyle bir rekabet olur mu? YSK’dan adaylığınıza yeşil ışık gelmez ise, diploma davasını kaybetmeniz bile buna neden olabilir, aday Mansur Bey mi olmalı?

Mansur Başkan, millet iradesine ve partimize kurulan bu kumpasa karşı sağlam duruşuyla ve mücadelesiyle “bir CHP’li nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabını ortaya koymuştur. Kendisinin tavrı bu iradeden geliyor.

CHP’lilerin ve milletimizin iradesi, 15,5 milyon oyla Cumhurbaşkanı adayımızı belirledi ve bana bir görev verdi. Biz bu adaylığı hiçbir zaman şahsi görmedik. Mansur Başkan da ben de milletimize karşı sorumluyuz. Millet ne görev verirse yapacak, mücadeleye koşacak irade hepimizde mevcuttur. Biz, bu ortak akıl ve sarsılmaz hedefimiz doğrultusunda birbirine sıkıca sarılmış iki yol arkadaşıyız, hedefimiz aynıdır.

Genel Başkanımız Özgür Özel ve Mansur Başkanımızla yolculuğumuz, vatanımızın ve milletimizin geleceği mücadelesidir, gerisi teferruattır.

Mansur Başkanım Türkiye’nin bir değeridir. Kendisine bir kez daha bu mücadeledeki yol arkadaşlığı için yürekten teşekkür ediyorum. Birlikte yürüyecek çok uzun bir yolumuz var…

Diploma davanız için ne düşünüyorsunuz, 33 yıl sonra iptal edileceği aklınıza gelir miydi? Ve aynı durumdaki öğrenciler arasında sadece size ‘’evrakta sahtecilik’’ davası açıldı.

Sırf kendi koltuklarını garantiye almak için yaptıkları bu müdahale, 18-19 yaşındaki Ekrem’den bile korkan bu iktidarın en utanç verici işlerinden birisi olarak tarihimize geçmiştir.

Fatih Bey bizim yıllarımızda üniversite okumak hem zor hem de üzülerek söylüyorum ki şimdikinden daha kıymetliydi. Bir genç düşünün; sabah akşam çalışıyor, sınavlarını veriyor, hakkıyla diplomasını alıyor ve 33 yıl sonra bu diploma iptal ediliyor. Bunun adı ‘hırsızlıktır’.

Hakkımla İstanbul Üniversitesi’ne geçtim ben, ne evrakta sahteciliği? Canımı dişime taktım çalıştım. Hem okulumu okudum hem de ailemin işlerine yardım ettim. O yıllarda bizim derdimiz iyi bir evlat, başarılı bir öğrenci, ülkesine faydalı bir vatandaş olmaktı.

Bu hayallerle, bu duyguyla okudum ben üniversiteyi. Şimdi benim alın terimle, hakkımla aldığım diplomayı Cumhurbaşkanı adayı olduğum için geri almaya çalışıyorlar. Bunun sebebi evrakta sahtecilik değil, bunların ‘diploma hırsızlığıdır’

Sırf bizden korktukları ve kendi ikballerini korumak istedikleri için benimle beraber onlarca arkadaşımın da diplomasını iptal edecek kadar vicdanlarını, ahlaklarını, haysiyetlerini yitirmiş, kul hakkından da bihaber zavallılar bunlar.

Ne dedik? Bugün benim diplomama el koyan, yarın gelir milletimizin tapusuna, bankadaki parasına el koyar. Bunların zihni böyle çalışıyor. Devletin gücünü kendi güçleri zannediyorlar.

Bakın, mezuniyet töreninde çıktı Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek onur derecesiyle çift anadal bitiren genç bir kardeşimiz, “Türkiye’nin gelecekteki Cumhurbaşkanı’nın diplomasının alındığı bir yerde bu diplomanın değeri yoktur” dedi ve diplomasını yırttı. Allah aşkına bu çocuğa bunu yaşatmaya, bu duyguyu hissettirmeye ne hakkınız var?

Bu yalnız diploma hırsızlığı değil, aynı zamanda “umut hırsızlığıdır”. Biz milletimizde kaybolmasını istedikleri umudu yeniden inşa etmeye geliyoruz.

Zeydan Karalar ve Abdurrahman Tutdere tutuklanınca ‘’Bu sefer büyük hata yaptılar’’ diye düşündünüz mü?

Onlar en büyük hatayı, millet iradesine kumpas kurmaya karar verdikleri an yaptılar. Zeydan Karalar, Abdurrahman Tutdere ve daha birçok belediye başkanımız, CHP’nin insan odaklı belediyeciliğini milletimizle buluşturdukları ve 2024 yerel seçimlerinde büyük bir başarıyı sağladıkları için hedefe konuldu.

İstedikleri kadar bu kumpasa devam etsinler, Zeydan Karalar’dan, Abdurrahman Tutdere’den, Ekrem İmamoğlu’ndan yolsuzluk çıkaramazlar.

Zeydan Karalar; Adana’nın evladı. Görev yaptığı altı yıl boyunca bir kuruş kendi cebine koymamış, Adana’nın su sorununu, kanalizasyon problemini çözmüş, kadınlara, gençlere, yaşlılara, annelere, çocuklara hizmetten geri durmamış, önceki dönem borçla doldurulan belediyenin hızla borçlarını azaltmış… Fakat şimdi Adanalıların iradesini hiçe sayanlar yüzünden tutuklu.

Abdurrahman Tutdere; Adıyaman’da depremin yaralarını sarmak için canını dişine takmış çalışmış. Ailesinden kaybettiklerini elleriyle gömdüğü gibi enkazlara koşmuş. Hukuksuzca tutukladılar. Neden? Milletin kalbine girdiği için. Adıyaman’da belediyeyi CHP’nin adayı olarak kazandığı için. Şükür ki şimdi Abdurrahman Bey’in ev hapsi de kaldırıldı, görevine iade edildi ve tutuksuz yargılanacak.

Bu kumpası kuranlar çok büyük bir hata yaptılar. Bu hata, insanımızın kalbine girmiş bu şerefli insanlara ve millet iradesine gerçekleştirdikleri saldırıdır. Milletimiz bu saldırıları bertaraf edecek. Başkanlarımız görevlerini şerefle gerçekleştirmeye devam edecekler.

Davanın TRT ya da TV’den naklen yayını doğru fikir değil diyenler, bunun sizin için bir itibar suikastine dönüşeceğini öne sürenler var. Mesela Müsavat Dervişoğlu ve hatta bazı CHP’liler. Sizin yayınlansın talebiniz sürüyor.

TRT’ye güveniyor musunuz? Yandaş kanalların iddiaları yayınlayıp, savunmanızı yayınlamayacağından korkmuyor musunuz? Özel’in “TRT yargılamayı yayınlarsa mitingler takvimini gözden geçirebiliriz” sözü için ne düşündünüz?

Evet bugün TRT tamamen külliyeden keyfi olarak yönetilen bir iktidar propaganda mecrasına dönüşmüş durumda. Hakkımızda yapılan karalama kampanyasının haddi hesabı yok. Bununla birlikte bizim “dava TRT’den canlı yayınlansın” talebimizden bir adım geri atmıyoruz.

Talepte de belirttiğimiz gibi davanın tümü canlı olarak yayınlanmalı elbette ve isteyen özel kanallar da bu yayını verebilmeli. Canlı verilmeyen, kesme biçme ile verilecek yayın bizim talebimiz zaten değil. Montaj işlerini her gün yapıyorlar zaten.

Bizim kendimize ve milletimizin bize yönelik yaklaşımına güvenimiz tamdır. Canlı yayın talebimizi de her gün en güçlü biçimde seslendirmeye devam edeceğiz.

Zaten bu davanın emrini verenin kim olduğunu biliyorsunuz. Ben isterim ki cesaret edip kendi gelsin otursun savcı kürsüsüne, iddiaları yüzüme söylesin ve cevabını alsın. Milletimiz de kararını versin. Biz milletimizi bu davanın jürisi olarak görüyoruz, bu jüri de kararını en erken seçimde açıklayacak. Bu nedenle bu davayı her bir yurttaşımızın takip etmesini çok önemsiyoruz. 

Parlamenter sisteme dönüş konusunda fikriniz ne?

İlk seçimden sonra, Mecliste yeterli çoğunluğu bulduğumuz anda hemen, tereddütsüz. Meclisin bu kadar itibarsızlaştırıldığı, istişarenin bu kadar bir yana bırakıldığı, liyakatin yerini sadakatin aldığı, her şeyin bir kişinin iki dudağının arasına bırakıldığı bugünkü tek adam rejiminde kalmaya devam ettiğimiz bir gün bile fazla. Ülkenin enerjisini yeniden harekete geçirebilmek, bu ülkeyi hak ettiği refaha ve huzura kavuşturmak için bugünkü ucube sistemden bir an önce kurtulmalıyız.

Doğrusuyla ve yanlışıyla Türkiye’nin 150 yıllık parlamenter sistem tecrübesi, yerini bir kişinin ağzından çıkacak laflara bırakamaz. Cumhurbaşkanının yürütme erkini elinde tuttuğu, meclisin güçsüzleştirildiği, bakanlıkların bile külliyeden gelen emirleri uygulayan birer memuriyet makamına dönüştüğü bu sistem ne milletimizin demokrasi talebine ne de devletimizin örfüne uymaz. Meşveretten kaçan, adaletten sapan, hürriyete göz koyan, arkasında milleti bulamaz. Güçlü bir demokrasi, sağlam bir hukuki sistem, gelişmiş bir ekonomi istiyorsak, güçlü bir parlamenter sisteme ve kuvvetler ayrılığına ihtiyacımız var.

Öte yandan parlamenter rejimler sorunsuz değil. Hem bizim hem de başka demokrasilerin parlamenter sistem deneyimlerinden çıkarılacak dersler var. Parlamenter sistemin istikrarsızlığa yol açmayan, yürütmeyi akim kılmayan, hükümet kurulmasını imkansızlaştırmayan bir versiyonuna ihtiyaç var. 

Bunun için de Meclisin denetim işlevini güçlü biçimde yerine getirebildiği ve hükümetlerin yapıcı güvensizlik oyuyla değiştirilebildiği bir parlamenter sisteme ihtiyacımız var. Zamanı geldiğinde önerimiz bu yönde olur.

Demirtaş ve Kavala’nın sizden önce serbest kalma ihtimali var mı?

Öncelikle şunu söylemek isterim: Demirtaş’ın da, Kavala’nın da, benim de, benimle birlikte hapsedilen arkadaşlarımın da cezaevine hiç girmemesi gerekirdi. Hiçbirimiz hukukun üstünde değiliz tabii ki ama Sayın Demirtaş, Sayın Kavala ve Sayın Atalay gibi ben ve arkadaşlarım da hukuki bir mülahazayla değil siyasi hesaplarla içeri alındık.

Karşımızda muhalefetsiz ya da seçimi kazanamayacak kuvvette bir muhalefetin olduğu bir siyasi rejim isteyen bir cumhurbaşkanı olduğu için hepimiz içerideyiz. Muhalif olmasaydık ya da iktidarın çizdiği sınırlarda muhalefet etseydik cezaevinde olmayı bırakın el üstünde tutulurduk iktidar tarafından.

Sorunuzun cevabına gelince. Umarım Demirtaş da Kavala da Atalay da bir an önce serbest bırakılır. Onlar bırakılırken biz içeride tutulursak “niye onları bıraktınız” demem, bırakılmalarına sevinirim. Sayın Demirtaş ve Sayın Kavala ikisi de ülkemiz için önemli isimler. Dışarıda olmaları adaletin gereği olacaktır.

Aynı zamanda, yol arkadaşım ve Türkiye’nin önemli bir değeri olan, Gezi Davası sebebiyle üç yıldır hukuksuzca cezaevinde tutulan Tayfun Kahraman’a yönelik hak ihlali sebebiyle Anayasa Mahkemesi tarafından verilen yeniden yargılama kararına uyulması ve Tayfun Kahraman’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor.

DEM Parti’nin Cumhur İttifakı’na katılacağını düşünüyor musunuz?
Katılırsa haliniz nice olur?

Hiç ihtimal vermiyorum. Bakmayın Kızılcahamam’da söylenen “üç parti bir araya geldik, ittifak yapıyoruz” laflarına. Üzerinden 24 saat geçmeden düzeltmek zorunda kaldılar.

Şunu görüyorum: DEM Partililer muhataplarını iyi tanıyor. Ciddiyetle hareket etmenin nasıl olacağını iyi biliyor.

Aynı zamanda, içinde CHP olarak bizim ve muhalefetin diğer kesimlerinin olmadığı bir sürecin işlemeyeceğinin de farkındalar.

Bu tartışmalar, Türkiye’nin terörden ebediyen kurtulma ve toplumsal bir barışı inşa etme çabasını bulandıran durumlardır. Zaman, milleti ve devleti derinden etkileyen bu süreçte kimin nerede durduğunu daha sarih bir şekilde gözler önüne serecektir.

14. AKP’nin Anayasa ısrarını neye yoruyorsunuz? İyi bir anayasa yapabilirler mi?

“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” demiş Ziya Paşa. Bu doğru söz tam olarak buraya uyuyor.

Yaptıkları anayasa değişikliklerine, mevcut anayasayı nasıl uyguladıklarına, daha doğrusu uygulamadıklarına bakınca AK Parti’nin nasıl bir anayasa yapabileceğini tahmin etmek zor olmaz.

2017’de yapılan Anayasa değişikliğini hatırlayın. Darbe girişiminin hemen ardından yarattıkları siyasi ortamı fırsat bilip, olağanüstü hal koşullarında anayasa değişikliği yaptılar. Sonuç ortada.

2017’de değişiklik gündeme geldiğinde aklı başında herkes uyardı, “yapmayın, bu işin sonu tek adam rejimine, kuvvetler ayrılığının ortadan kalkmasına gider” dedi ama dinlemediler. Anayasada yaptıkları değişikliklere bakınca yapabilecekleri hakkında da fikir sahibi olabilirsiniz.

Anayasa’da neyi değiştirmek istediklerini de çıkıp milletimize anlatmaları gerekiyor. Ben şimdiye dek buna dair bir söz duymadım. Tek söyledikleri “darbecilerin yaptığı Anayasayla devam edemeyiz”.

Açık ve net bir şekilde söylüyorum. Bu millet size seçilebilin diye Anayasa yaptırmayacak.

Yeni bir Anayasa yapılacaksa, devletin ve milletin ihtiyaçlarına tamamen uymak zorundadır.

Şunda çok netiz: Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına, Meclisin etkili olmasına imkan verecek bir anayasaya ihtiyacımız var. Böyle bir anayasayı biz de isteriz. Ama karşımızda yeni anayasa dediğinde kendi ikbalinden başka bir şey düşünmeyen bir iktidar var, bir de yeni anayasa yapmak için uygun olmayan koşullar.

Ağzını açanın içeri tıkıldığı, Erdoğan’a rakip olan herkesin hapse konulduğu, ülkenin en büyük partisinin sürekli yargı tacizinde olduğu bir yerde nasıl yeni anayasa yapacaksınız?

Sağlığınız nasıl?

Çok iyiyim, çünkü sağlığım iyi olmak zorunda! Allah’a şükürler olsun bir sorunum yok.

Ben masum, samimi, iyi niyetli, iyi kalpli ve karşılıksızca edilen dualara yürekten inanırım. En büyük gücüm annelerin, çocukların, ninelerin, dedelerin herkesin, milyonların duaları. Ettiğiniz dualar buradayken yüreğime dokunuyor, bana çok iyi geliyor.

Samimiyetle, yürekten dua eden herkesten Allah razı olsun.

Benim, cezaevini korkulacak bir ortam gibi göstermeyen neşeli yaklaşımım sizi kızdırıyor mu?

Ülkemizin bu kritik döneminde yaşadığı trajikomik manzara, en çok müşterek olarak bulunduğumuz Silivri Cezaevi’nden belli oluyor. Ben neşeli yaklaşımınızı memleketimize bu kötülüğü yapanlarla alay etmeniz olarak yorumluyorum!

TBMM’de kurulan komisyon hakkında ne düşünüyorsunuz? CHP’nin bu komisyona katılma kararı doğru mu? Siz AKP’nin samimiyetine inanıyor musunuz?

İktidarın “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı süreç, ülkenin ve milletin kaderini derinden ilgilendiren, bu sebeple Türkiye’nin, milletin ve siyasetin bütününü kapsamadan başarılı olması mümkün olmayan bir süreç. Ve en önemlisi, biz bu sürecin demokratikleşmeye, gerçek bir toplumsal barışa ve kalıcı çözümlere vesile olmadan gerçekleştirilemeyeceğini defalarca belirttik.

Ülkenin ve milletin kaderini böylesine derinden etkileyen bir mesele varsa adres millet iradesinin en üst kurumu olan TBMM’dir. Halkın temsili olmadan, onların dertleri, endişeleri, umutları ve hayalleri seslendirilmeden ne barışı sağlayabiliriz ne de bu barışı geleceğe taşıyabiliriz.

Bu sebeple biz, mecliste kurulacak bir komisyon etrafında, çoğulcu ve kapsayıcı bir iradeyle bu sürecin gerekliliklerinin yerine getirilmesini ve milletin sürece dahil edilmesini ilk öneren parti olduk. Aynı zamanda, demokratikleşmenin asıl hedef olduğunu ifade ettik ve Genel Başkanımız da bu sürecin “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” hedefine dönüşmesi ve TBMM’de kurulacak bir komisyon etrafında çalışma yürütmemiz gerektiğini, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramındaki İzmir mitingimizde ilan etti.

İktidar tarafından girişilen komisyon çabası önemlidir, değerlidir ve zorunludur. Bizim görevimizse bu komisyonun milletimize gerçek manada demokrasi, adalet ve toplumsal barışı armağan edecek çalışmalar yapmasını sağlamak, milletin sözünü komisyona taşımaktır.

Biz bu sürecin, milletimizin demokrasiye, adalete ve yeni bir toplumsal mutabakata duyduğu ihtiyaca cevap verdiği müddetçe gerçek manasını bulacağına inanıyoruz. “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” etrafında silah bırakmanın tamamlanması için yapılacak çalışmalarla beraber demokratikleşmeye, adalete ve toplumsal olarak birliğimizi kuvvetlendirmeye dair önemli adımlar atılması için etkin bir siyaset yürüteceğiz.

AK Parti’nin samimiyeti meselesine gelince… Biz hiçbir zaman iktidardan samimiyet ve iyi niyet beklemedik. Sözümüzü esirgemedik, gerçek bir muhalefetten de geri durmadık. Bu yüzden bu röportajı siz de ben de yüz yüze değil, Silivri Cezaevi’nde hukuksuzca tutulurken gerçekleştiriyoruz.

Samimiyet aramıyoruz, fakat ciddiyet arıyoruz. İnşallah, böylesine önemli bir süreçte ciddiyetle davranacaklardır.

Bu süreç, AK Parti’den ibaret değildir. Bütün bileşenler bu sürecin parçasıdır. “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” hedefinin asıl sahibi milletimizin kendisidir. Biz, milletimize karşı görevimizi gerçekleştireceğiz.

Genel Başkan Özgür Özel’in sizi kurtarmak ya da tahliyenizi sağlamak için pazarlık masasına oturmasını ister misiniz?

Millet iradesine kurulan kumpasın pazarlığı olmaz. Biz başından beri bu kumpasların şahsımıza değil, milletin demokratik, adil ve müreffeh Türkiye hayaline karşı gerçekleştirildiğini ifade ettik. Genel Başkanımız Özgür Özel bu süreçte Türkiye’nin kurucu iradesi ve birinci partisi olan CHP Genel Başkanlığı görevini olabilecek en iyi şekilde gerçekleştirdi. Aynı yolu, omuz omuza yürüdüğümüz için gurur duyuyorum. Hep birlikte millete kurulan bu kumpası bozacak ve önümüzdeki ilk seçimlerde milletimize hak ettiği iktidarı armağan edeceğiz.

CHP mecliste kurulan komisyona bazı şartlar öne sürerek girdi. Bu durumu iktidar tarafı eleştirirken, muhalefette komisyona girilmesini yanlış görenler var. Sizin bu konudaki duygu ve düşünceleriniz nelerdir?

Türkiye’de silahların susması, terör ve çatışma ortamının bitmesi amacıyla ilerleyen süreç ülkemiz ve milletimiz için önemlidir. Biz bu sürecin demokrasi, adalet ve toplumsal barışa vesile olmasını istiyor ve bunun için çalışıyoruz. Elbette hem Türkiye’nin birinci partisi hem de ana muhalefet olarak milletimizin talepleri için siyaset yapıyor ve bu sebeple sürece dair esaslarımızı ifade ediyoruz.

Birliğimiz ve bölünmez bütünlüğümüz esastır. Ay yıldızlı bayrağımızın altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatan evlatları olarak 86 milyonun eşit hissedarlığı esastır.

Elbette hatalarımızdan ders çıkararak, yaşadığımız çok büyük acıların yerini huzurun, barışın ve daimi bir birlikteliğin alması için çalışmalıyız. Demokratik bir zeminde olgunlaşacak eşit yurttaşlık ve hukukun herkese eşit uygulandığı bir Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı esastır.

Bu esasların bizi geleceğe çok büyük bir ivmeyle taşıyacağı kesindir.

Her bir vatandaşımızın birey olarak temel varlık sebebi olan ırkı, inancı, dili ve yaşam biçiminin en üst seviyede saygı ve değer gördüğü bir millet olmamızın esasen temelinin buradan geldiğini ve her bir vatandaşımızın özgün hali ile zenginliğimizin hücreleri olduğunu kabul etmeliyiz.

Evet şartlarımız var. Bu şartlar demokratikleşme, adaletin tesisi ve toplumsal barışın inşasıdır. Vatandaşlarımızın hakları ve taleplerinin en üst seviyede teminat altına alınması şarttır ve esastır.

Milletimizin bu sürece dair endişelerini görüyoruz. Herkes müsterih olsun. CHP demokrasinin, adaletin, barışın ve nihayetinde Cumhuriyet’in sigortasıdır.

Biz, güçlü bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve kalıcı bir barış hedefi doğrultusunda etkin bir şekilde çalışmaya ve milletin sesini her mecrada dile getirmeye devam edeceğiz.

Toplumda bu sürece dair hassasiyetler ve eleştiriler var. Sizin sürece dair görüşleriniz nelerdir? Bu sürecin nasıl ilerlemesi gerekiyor?

Bizim görevimiz, toplumun hassasiyetlerine sahip çıkarak, eleştirileri can kulağıyla dinleyerek ve ortak bir iradeyle ülkemiz için en doğru yol haritasını sunmaktır.

Evet, toplumda hassasiyetler var ve biz en başından beri bunu göz ardı etmeyen bir sürecin ilerlemesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

50 yıllık terör ve çatışma ortamının bize yaşattığı derin acılar Türk, Kürt nice insanımızın ölümüne sebep oldu. Şehitlerimiz ve aileleri var, gazilerimiz var, acının düştüğü haneler var. Bu sürecin tüm bu hassasiyetleri kapsayan bir şekilde yürütülmesi zorunludur.

Tarihte bu tür çatışma çözümü deneyimlerinde huzurun tesisin için yapılmış nice çalışmalar ve örnek uygulamalar var. Burada ortak bir dil oluşturma konusunda herkese görev düşüyor. Hükümetten ana muhalefete, MHP’den DEM Parti’ye, İYİ Parti’den diğer görüşlere herkesin millet adına demokrasi, adalet ve toplumsal barışı önceleyen bir siyasetle milletimizin taleplerine sahip çıkması gerekiyor.

Yetki sahiplerinin kibirden uzak bir şekilde, meseleyi kendi ikballerinden çıkararak, kapsayıcılık ve şeffaflıkla bu süreci ilerletmesi, milletimizin azami katılımı için şarttır.

En temel şart ise demokrasinin, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve mevcut Anayasa’nın dahi uygulanmamasından, siyasi saiklerle yapılan büyük yanlışlardan vazgeçilerek hareket edilmesidir. Ancak bu şekilde bu süreci milletin ve devletin yararına başarıya kavuşturabiliriz.

Devlet affedici olur. Süregelen akışta yapılan yanlışlardan vazgeçme iradesi ile atılacak adımlar güçlü ve kalıcı olacaktır.

Ben dünyada en fazla Kürt nüfusunun yaşadığı şehrin belediye başkanıyım. Kürt kardeşlerimle, abilerimle, ablalarımla, Kürt anneleriyle birlikte 6 yıldır İstanbul’u yönetiyoruz. Onlarla çarşıda, pazarda, törenlerde, şantiyelerde, kreşlerde her yerde birlikte olduk.

Tarihten gelen endişeler, kaygılar var. Bazen hala kanadığını hissettiğim yaralar var. Bunları görüyor ve yaşıyorum.

Güzel dilleri ve o dilin, Kürtçenin ürettiği kültür hazinesinin ne yazık ki inkâr edildiğini, hor görüldüğünü de yaşadık, gördük. Artık başka bir dönemi başlatmalıyız. Bu bizi daha fazla yakınlaştıracak, birleştirecek ve güçlendirecektir.

Bir gün İstanbul’daki bir pazar ziyaretinde, bana duygu dolu güzel gözleri ile sevgi dolu duygularını Kürtçe dile getiren annemin sözlerini anlayamadan gözlerim nemli dinledim. “Neden Türkçe bilmiyor, neden annemiz Türkçe öğrenememiş, neden bu imkan annemize sağlanamamış?” dedim. Ama sonra düşündüm ve kendime “sen neden biraz da olsa Kürtçe öğrenip aynı vatanı paylaştığın şu anneye birkaç cümle kurmayı düşünmedin” diyerek elbette kendimi sorguladım. Aynı şehri paylaştığım komşularımın, vatandaşlarımın dilini azıcık bile olsa bilmem gerekir diyerek Kürtçe öğrenmeye gayret gösteriyorum. Birbirimize bu denli açık gönülle bakmalıyız. Biz İstanbul’da İstanbul İttifakı’nı bu samimi ve içten duygularımızla kurduk.

Tarihi bir sorumluluğumuz var. Temel amacımız bugünü kurtarmak olamaz. Bu ülkede kimsenin koltuğu kendisine ait değildir. Bu ülkede 150-200 yıldır sandık mücadelesi veriliyor. Ama özellikle 102 yıldır Atatürk Cumhuriyeti ile makamların tamamı milletimize aittir. Kayyım diyerek, AYM’yi ve AİHM’i reddederek huzur da barış da gelmez.

Ben memleketimin 86 milyon bütün vatandaşlarıyla, tüm etnik köken, dil ve inançları ile muazzam bir geleceği kurabileceğine çok inanıyorum. Bu inancın temelinde de özellikle Türk, Kürt gençleri ve çocukları görüyorum. Onların hoşgörülerini, hayallerini ve nasıl adaletli bir gelecekte yaşamayı arzuladıklarını bilerek diyorum ki biz bu işi başaracağız. Bakınız ben demiyorum, biz diyorum. 86 milyon bu ülkenin evlatları olarak hep birlikte başaracağız. Kesinlikle birliğimizi ve bütünlüğümüzü koruyarak, güçlendirerek başaracağız.

Yakın coğrafyamıza ve dünyaya ilham kaynağı olacağız. Anadolu’nun irfanını, bu toprakların medeniyetini, Malazgirt’ten Mezopotamya’ya, Konya’dan Söğüt’e, İstanbul’dan Ankara’ya bu geçmişe sahip bizlerde bu kudret var!

FatihAltaylı
X’te yanıtla

X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.

FatihAltaylı
  • Geçmiş yazılar

TümüFatihAltaylı
Silivri Günlüğü - 61
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 61

Fatih Altaylı

Eylül 16, 2025

Silivri Günlüğü - 60
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 60

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

Silivri Günlüğü - 59
Köşe Yazıları
Silivri Günlüğü - 59

Fatih Altaylı

Eylül 15, 2025

  • Videolar

TümüFatihAltaylı
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye" görseli
2 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Mehmet Demirkol yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Türkiye"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 17, 2025
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti" görseli
3 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube
Barış Terkoğlu yorumluyorFatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hukuk Devleti"Teke Tek Bilim ▷ https://www.youtube.com/@TekeTekBilim YouTube kanalına abone olmak için ▷ http://bit.ly/FatihAltayli Gazeteci - Yazar Fatih Altaylı, Youtube kanalına özel gündemi yorumluyor.
Eylül 16, 2025
4 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Zeki Demirkubuz yorumluyor

Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"

Eylül 15, 2025

5 Gün Önce
FatihAltaylı
YouTube

Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı

"Gülmek bir savunma mekanizması"

Eylül 14, 2025