Silivri Günlüğü - 63
Fatih Altaylı
Eylül 18, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü - 63
Silivri Günlüğü - 63
Selamlar Emreciğim,
İzleyicilerimize de selamlar.
Hem seni hem izleyicilerimizi, hatta hem de stüdyomuzu özledim.
Ama merak etme serbest kalırsam, ki herhalde sonsuza kadar cezaevinde kalmayacağım, önce annemi ziyarete gideceğim, sonra bir check-up yaptıracağım, sonra da bir tatil yapacağım.
Kusura bakma...
Zaten artık senin sesin, benim sesim oldu.
Ben konuşsam izleyiciler “Kim bu konuşan” diyecekler!
Ne yalan söyleyeyim Emre, gerçekten gündem yorgunuyum.
Televizyon haberlerini izlerken zaman zaman içime bir ağırlık, bir bulantı duygusu geliyor.
Benim işim bu olduğu halde ben böyle hissediyorsam, vatandaş nasıl hissediyordur sen düşün.
Dün sabah yine erkenden uyandım.
Bu kez değişik bir kahvaltı yapayım dedim ve cici bebe bisküvisi ve ılık sütle herhalde 60 yıldır yapmadığım türde bir kahvaltı yaptım.
Hatırlamadığım bebekliğime döndüm.
Sonra televizyonu açtım ve bu kez de 40 yıla yakın önceye gittim.
Robert Redford’un 89 yaşında öldüğü haberi vardı televizyonlarda.
Kendisi ile yıllar önceki tanışmamı hatırladım.
Çok utanç vericiydi benim için, tanıyamamıştım.
Elimi sıkmış “Ben Robert Powell” demişti.
Ben “Birine benzettim ama hatırlayamadım” deyince gülmüş, “Redford’a benzetirler” diye takılmıştı.
Sonra şakasını uzatmamış, Robert Redford olduğunu söylemişti.
Utah’ta, galiba Provo yakınlarındaki evindeydik.
Çok tatlı, çok nazik, hiç de star gibi olmayan bir adamdı.
Başrolünde oluğu “Sting” en sevdiğim filmlerden biriydi.
Toprağı bol olsun diyeyim.
Dün galiba son haftaların en sakin günüydü.
CHP’li bir belediyeye yapılan bir baskın yoktu, göz altına alınan muhalif yoktu, el koyulan şirket yoktu; gerilim, kavga yoktu.
Nasıl özlemişiz sıradan sadece adli birkaç vakanın haber olduğu, nispeten normal sayılabilecek bir gün geçirmeyi.
Yine de dün piyasalar bile olumlu bir hava içinde idi, ekonomi bile normallik istiyor.
Tabii normal derken, Türkiye’ye göre normal.
Mesela Akbelen’de ağaç kıyımı, daha doğrusu zeytinlik kıyımı tabii ki durmadı.
Yüzlerce, belki binlerce ağaç apar topar sökülüp götürüldü.
Yapılan zaten insafsızlık da bari bir ay bekleseydiniz be!
Bir ay sonra zeytinin hasadı yapılacak.
Bari bir ay sonra sökseydiniz de o ağaçlar üzerinde kilolarca, toplamda tonlarca zeytinle koparılmasaydı.
Zaten suçsuz yere o ağaçları idama mahkum etmişsiniz, bari son bir hasada izin verseydiniz.
O termik santralin işletmecileri kendileri için çıkarılan yasaya sığınıyor.
Peki o yasa sizin vicdanınızı da mı askıya alıyor, ağaçlardan önce vicdanınızla bağınızı da zorla mı kesiyor!
Emrecim, İstanbul İl Başkanlığı’na yapılan polis takviyeli kayyum operasyonu, kurultay davası ve Tandoğan mitingi derken CHP’li milletvekili yoğunluğu diğer haftalara oranla daha düşüktü.
Ama yine de pek çok milletvekili ve CHP yöneticisi Silivri’ye geldi.
Bazıları bana da uğradılar.
Her partiden vekiller geldiklerinde bir geçmiş olsun diyor ama CHP’liler daha sık geldiği için daha çok onlarla görüşüyoruz.
Birkaç gün önce CHP genel başkan yardımcılarından biriyle sohbet ederken, İstanbul İl Başkanlığı’nın işgali sırasında ortaya çıkan görüntüleri konuştuk.
Ben “Acaba hiç direnmeden bir vekil veya İstanbul il başkanı, Tekin’i karşılayıp hoş geldiniz diyerek kendisine tahsis edilen bir ofise götürseydi daha mı iyi olurdu? Kapı önünde oluşan görüntü CHP’ye gelmekte olan muhafazakar seçmeni rahatsız etmiş olabilir mi?” dedim.
Hatta o sırada kurultay davası henüz görülmemiş olduğu için benzer ve hatta daha şiddetli bir görüntünün, genel merkez binasında ortaya çıkmasının toplumda nasıl karşılanacağını bilemediğimi söyledim.
Ve ekledim “Doğrusu budur diye söylemiyorum, sadece fikir jimnastiği…”
Aldığım yanıt önemli ve ilginçti.
“Fatih Bey, biz de tüm bunları kendi içimizde tartıştık. Gürsel Tekin özelinde bu zaten mümkün değilmiş, bunu anladık. Kendisi ile arkadaşlarımız temasa geçti. Uzun konuşmalar oldu. Şunu gördük ki, Gürsel Bey barışçıl bir şekilde gelmek istemiyor. Gerginlik olsun istiyor. Bunun talimatını almış mı bilemem ama tavrı oydu. Biz ne yapsak, o il başkanlığı binasına böyle bir güç gösterisi ile girmek istiyordu. Niyet baştan bozuktu” dedi.
“Butlan ya da kayyum kararı çıkarsa Kemal Bey’e de aynı şekilde bir direnç gösterecek misiniz? Neticede polis zoruyla girer” dedim.
Yanıt şöyle oldu: “Ben hukukçuyum ve ne olursa olsun hukukun damlası var ise mutlak butlan ya da kayyum kararı çıkmaz. Ben böyle bir olasılık görmüyorum. Bu soruya yanıt verirken Kemal Bey üzerinden vermem. Eski genel başkanımızın böyle bir komplonun parçası olacağı ön kabulünden yola çıkmam. Ama isimsiz olarak herhangi bir kayyum genel merkeze girmeye kalkarsa direneceğiz. Evet, dediğiniz doğru. Arkasına polisin gücünü alan iktidar destekli bir kayyum sonunda girer ama biz direnmek zorundayız.
Çünkü seçmenimiz, CHP tabanı bizden bunu bekliyor. Seçmenimiz ‘siz direnin ki biz de direnelim’ diyor. ‘Bize direnin diyorsunuz ama kendiniz direnmiyorsunuz’ demelerini istemeyiz. Bu yüzden direncimizi göstermek zorundayız.”
Anlaşılan CHP, tabanı ile eylemci ruh üzerinden bir ilişki kurmak istiyor ya da kurmuş ve sürdürmek niyetinde.
Şunu da ben ekleyeyim.
Aslında eylül ayında CHP’nin yeni parti programını ve dolayısıyla CHP’nin cumhurbaşkanı adayının Türkiye vizyonunu ve Türkiye’nin sorunlarını nasıl çözeceğini öğrenecektik.
CHP eylül ayından itibaren sadece eleştiri değil, çözüm önerilerini anlatacaktı.
Şu anda bunu anlatmaktan çok uzak bırakıldı.
Savunma yapmaktan atağa kalkamadı.
Hakemler de buna pek izin vermiyor, o da ayrı.
İslam ülkelerinin Katar’daki zirvesinden çıkan İsrail kararının ne anlama geldiğini merak ettiğini söylemişsin.
Hiçbir anlama gelmiyor.
Laf, laf, laf…
Dalida’nın şarkısıydı “Parole, parole, parole…”
Galiba Alain Delon ile düeti.
Boş laf bunlar derdi Delon’un ilanı aşk sözlerine...
“Göklerdeki yıldızları sana getireceğim” falan derdi Alain Delon.
İslam dünyasının, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın tek yaptığı kınama, büyük büyük laflar…
Ama hepsi hala Trump’tan trilyon dolar silah almaya devam...
Hepsini toplasan bir İspanya, bir İspanya Başbakanı olmuyor.
Körfez Ülkeleri, Trump ile anladığı dilden konuşmalı, silah siparişlerini iptal etmeli diyeceğim ama geçen gün de söylediğim gibi
Arap dünyası Filistin’in başına gelenlerden bence memnun.
Burada bence sadece Türkiye’nin tepkisi onlara oranla samimi ama
Türkiye’nin gücü de belli.
Derler ya “Adım Hıdır, elimden gelen budur”
Ekonomik kriz içindeki Türkiye, ancak bu kadar etkili olabiliyor.
Amerika üzerinde bir gücümüz olsa F35’leri, F16’ları alabilirdik.
Trump’ın anlayacağı dile, yani Dolarca’ya, Körfez Arapları hakim.
Onların da dilini kedi yemiş.
Onlara “kınayıcı” diyoruz, ötesi yok.
Amerika demişken, YPG meselesine dönelim biraz.
Hazır komisyon da toplanırken, Suriye’nin kuzeyinde neler olur neler olmaz şöyle bir bakalım.
Türkiye’de Dışişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı peş peşe açıklamalarla YPG’yi eleştirip, YPG’nin ya da SDG’nin Suriye Merkezi Hükümeti’ne katılmamasını bir tür “casus belli” yani savaş sebebi olarak açıkladılar.
Türkiye’nin operasyon yapacağını söylediler.
Yapar mı? Kolay değil, ABD’nin müttefiki.
Müttefiki vurmak kolay değil.
Çözüm süreci varken ne kadar mümkün bilemem.
Suriye Merkezi Hükümeti bir operasyon yapar mı?
Bence yapamaz, İsrail izin vermez, Amerika izin vermez.
Zaten gücü de yetmez!
Ee, ne olacak?
Bence olacağı ya da oluru şu: Suriye’de, ademi merkeziyetçi bir anayasa üzerinde uzlaşma sağlanmış gibi yapılır.
Ademi merkeziyet, yani güçlü ve yarı otonom bir bölgesel yönetim sağlanır.
Federasyon atiye bırakılır.
Türkiye’nin itirazları dikkate alınmış olur.
YPG’nin geri adım atmaması sağlanmış olur.
Ortadoğu’nun dizaynında bir adım daha ilerlenmiş olur.
Tabii şunu da artık daha net görmeye başladık, seçmenin ya da halkın büyük bölümünde sürece destek yok.
AK Parti tabanı da süreci, daha doğrusu sürecin parçası olması beklenen dağdakilere af meselesini benimsemiyor.
YPG konusu, süreci sona erdirmek için herkes açısından beklenen can simidi olabilir.
Keşke olmasa…
Keşke Bahçeli’nin başlattığı süreç bir şekilde terörün bitmesi ile sonuçlansa.
Emrecim, biraz da bilgi aktarayım.
Dün çarşambaydı ve Özgür Özel’le birlikte pek çok CHP’li vekil Silivri’deydi.
Önce en yeni CHP’lilerden Adnan Beker ziyaretime geldi.
Pazar günü Tandoğan’daki mitingde sahnede görmüştüm, keyifsiz görünüyordu.
“Yok ya, çok yorgundum. Kısa sürede miting organize ettik. Aslında başka bir yer istemiştik. Erdoğan’ın yarısını bile dolduramadığı meydanı dolduracaktık. Vermediler ama yine de müthiş bir miting oldu. Beni de yordu. 29 vilayet gezdim. Sürekli geziyorum. Bak göbeğim eridi. Yorgunluk dışında keyfim yerinde” dedi.
Beker’e göre anketler doğruyu yansıtmıyordu.
“Büyük kentler yanıltmasın. Memurun, AK Parti’li iş adamlarının olduğu yerlerde AK Parti 30’ları belki bulur ama Anadolu’da yoklar. %20 bile çıkamazlar. Bunu gördükleri için bu kadar agresifler.” dedi.
AK Parti’nin eski günlerinden çok uzak olduğunu ben de görüyorum ama Beker kadar iyimser değilim.
20’yi fazla iyimser buluyorum muhalefet açısından.
Başında Erdoğan olduğu müddetçe AK Parti 30’a yakın olur gibime geliyor.
Erdoğan bırakırsa o ayrı dava, ayrı hesap…
Devlet Bahçeli boşuna demiyor “Bırakamaz” diye.
Beker’den sonra Cemal Enginyurt geldi.
Ankara mitingi onu da çok etkilemişti.
“Ben Ankara’da böyle miting görmedim. Bana sorarsan o miting olmasa butlan kararı çıkabilirdi. Ama o kalabalık gözlerini korkuttu” dedi.
O da Adnan Beker’le beraber Anadolu’yu geziyordu.
“Gittiğimiz her yerde vatandaş yanımıza geliyor. Kahvede bizi gören okeyi bırakıp sohbete başlıyor. İktidar gitmiş ama daha haberleri yok” fikrindeydi.
“Normalleşme süreci, yumuşama süreci dedik ya, o partiye zarar verdi. AK Parti oradan yüz buldu. Neyse ki erken bitti” dedi.
Özgür Özel’i lider olarak çok beğeniyordu.
“Ben böyle bir şey görmedim. Çalışkan, dinamik, hiperaktif, vefalı, herkese saygılı, demokrat… AK Parti’yi çok korkutuyor çünkü AK Parti’nin hiç görmediği kadar da cesur” olarak niteledi genel başkanını.
Dokunulmazlığının kaldırılmasından çekinip çekinmediğini sordum.
“6 Aylık CHP’li olarak dokunulmazlığım, genel başkanımla beraber kaldırılırsa bundan şeref duyarım” dedi, güldüm.
Cemal Enginyurt, Habertürk ve Show TV dışında başka bazı kanallara da el konulabileceği gibi bir fikre de sahipti.
Özgür Özel’le de Kurultay sürecini konuştuk.
Kurultay davasının artık kapanma yoluna girdiği inancındaydı.
Mahkemenin delege listelerini istemesini “Delegelere bakacak, orada bir sorun yok ise davayı ‘Sonucu değiştirmeyecek’ diyerek reddedebilir” dedi.
21’indeki kurultayın engellenme ihtimalini sordum, o sırada İlçe Seçim Kurulu henüz itirazı değerlendirmemişti.
“Bir şey çıkacağını zannetmiyorum” dedi.
Zaten Kasım ayında da olağan kurultay olacaktı.
“2 yılda 4 kez genel başkan seçilmiş olacağım” dedi gülerek.
“AK Parti bizi yıpratmak, bölmek için yola çıktı. Bu amaçla çirkin bir hamle yaptılar ama ters tepti. Tam tersi etki yaptı. CHP’yi bütünleştirdiler. Bütünleşmiş CHP’yi kemikleştirdiler. Tek tük çürük çıktı. Onları da net görmüş olduk” dedi.
Çok yoğundu, kısa görüştük.
Çok hatırşinas biri Özgür Özel.
Herkese 5 dakika da olsa ayırmaya çalışıyor.
Zannederim yakın siyasi tarihte Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk kez kendisi kadar çalışkan bir başka lider görüyor.
İsrail’in katil Başbakanı Netanyahu’nun, Cumhurbaşkanımıza yönelik sözlerini sormuşsun.
Bence orada Erdoğan’a söylenmiş bir şey yok.
Tam aksine, Mesut Yılmaz ve hatta Türkiye propagandası yapıyor.
İsrail’in en değer verdiği tarihi belgenin Türklerin elinde olduğunu ve Türkiye’nin bunu Erdoğan’dan öncesinde bile İsrail’e vermeye yanaşmadığını söylüyor.
Yani Türkiye eskiden de İsrail’e pabuç bırakmamış.
Ancak şunu da söylemem lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kavga etme görüntüsü Netanyahu’nun işine yarıyor, oy topluyor bu yolla.
Emre, gerilimsiz bir gün dedim ama gündem yine de yoğun, çok da uzatmayayım.
Yarın sana sürprizim var.
Günler, hatta haftalardır ilettiğin özel sorulara ve sonra eklediğin sorulara da toptan yanıt verdim.
Dört başı mamur röportaj oldu, istersen yayınlarsın.
Dün yine spora götürdüler beni, halı sahaya.
İyi ki gitmişim.
Silivri’de cezaevine tıkıldığım günden bu yana, yani 3 aydır, ilk kez canlı çiçek gördüm.
Halı sahanın duvar diplerinden yabani otlar ve dikenler fışkırmış.
Nasıl hoşuma gitti…
Oturdum önüne yarım saat seyrettim 2 sarı çiçeği.
Birini koparıp odamda su bardağına koymayı çok isterdim ama benden sonra o sahayı kullanacak diğer tutuklular aklıma geldi.
Biraz sulayıp bıraktım.
Havalar soğudu ama yatak odamın penceresini gece yine de açık bırakıyorum.
Gecenin sessizliğinde TEM’i E5’e bağlayan yoldan geçen araçların lastik ve motor sesleri geliyor.
Dışarda hayatın sürdüğünü duyuyor, mutlu oluyorum.
Gece en büyük sıkıntım, koridordaki demir kapılar.
24 saat avukat görüşü olduğu için koridor kapısı sürekli açılıyor ve büyük gürültü ile kapanıyor.
Her gece 4-5 kere o gürültüye uyanıyorum.
Neyse ki, kitap okumaya başlayınca hemen uykum geliyor tekrar.
İki kitap birden okuyorum sık sık yaptığım gibi.
Pazartesiye biterler, anlatırım izleyicilerimize.
Dediğim gibi, yarın senin tüm sorularına yanıt vereceğim.
Görüşmek üzere, kalın sağlıcakla…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar