27 Nisan’dan bu yana ilk kez

Genelkurmayımızın yeni Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un görevi Büyükanıt Paşa’dan devraldığı töreni ilgi ve merakla izledim,

Diplomat yönünü iyi bildiğim İlker Başbuğ’un yapacağı konuşmayı merak ediyordum,

Dikkatle dinledim,

Çok ama çok iyi hazırlanmış, kelimeleri özenle seçilmiş bir konuşma oldu,

Şimdiye dek hiç kullanılmamış bir argüman vardı konuşmada,

Yeni komutan öyle dedi: “Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkmak siyasete müdahale değildir,”

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un sözleri, kendisinden bir gün önce konuşan Kara Kuvvetleri Komutanı Koşaner’in sözleri kadar “Sert” değildi,

Ancak iki konuşmayı peşpeşe eklediğiniz zaman ortaya ciddi bir “Anlam bütünlüğü” çıktığını göreceksiniz,

İlker Başbuğ’un konuşması, 27 Nisan muhtırasından bu yana bir Genelkurmay Başkanı tarafından yapılmış en “İçerikli” konuşma olarak geldi bana,

Hürgeneral Yaşar Büyükanıt Paşa’nın 27 Nisan’dan sonra büründüğü suskunluktan farklı bir konuşmaydı,

Cemaatlerin gerek sosyal gerek ekonomik güçlerinden dem vurulan, toplumdaki kutuplaşmaya dikkat çekilen, bazı kesimlerin tedirginliğinin hatırlatıldığı kapsamlı bir açıklama,

Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasında,  e-muhtıradaki Abdullah Gül’e yönelik olarak algılanmasına yol açan “Atatürk milliyetçiliği”, “Türk milleti kavramı” ile ilgili sert vurguların,  daha yumuşak ama kararlı bir tonda tekrar edildiği de dikkatimden kaçmadı,

Siyasetin alanına girmeden siyasallaşan ilginç bir konuşmaydı,

Ancak bana göre önemli olan Kara Kuvvetleri Komutanı ile Genelkurmay Başkanı’nın iki gün içinde yaptıkları iki konuşmadaki “Tonlamaydı”,

Bu tonlama Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvveteri Komutanı arasında bir “Fikir birliği” olduğunu çok net biçimde gösterdi,

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önümüzdeki 5 yılının fotoğrafını çekme şansımız oldu,

 

 


Türbanlılara saygısızlık mı yapılıyor?

Balçiçek Pamir, çok konuşulan, İslamcı yazarlar tarafından referans alınan bir yazıya imza attı,

Türbanlılardan duyulan rahatsızlığa anlam veremediği söyledi,

Ortalık karıştı,

Balçiçek’in gözlemine benzer bir yazıyı geçen bahar aylarında kaleme almıştım,

Nişantaşı’da bir kafede eşimle birlikte oturuyordum,

Yanımızdaki ve arkamızdaki masalarda tamamı kadınlardan oluşan gruplar vardı,

Beymen’den ardı ardına türbanlı kadınlar çıkıyor, kapıya yanaşan lüks otomobillere, Mercedes’lere, Range Rover’lara binip gidiyorlardı,

1 saati bulmayan süre içinde en az 20 türbanlı  ellerinde poşetlerle çıkıp, benzer görüntüler sergilediler,

Bu sırada yanımızdaki ve arkamazdaki masalarda oturan kadınlar neredeyse türbanlıların da duyacağı bir sesle “Bunların ne işi var burada, Tekbir giyimden giyinsinler,” diye söyleniyorlardı,

Türbanlı kadınlardan ikisi gelip Brasserie’de yemeğe oturunca söylentiler arttı,

Ben de eşime dönüp, “Eskiden de burada türbanlılar olurdu ama kimse sesini çıkarmazdı, Bak ne hale geldik” dedim,

Yaz başında gittiğim bir otelin havuzuna haşemalı bir kadın girdiği zaman güneşlenmekte olan mayolu bir kadının “Bu pis kıyafetle girilen havuza ben girmem” deyip havuz kenarından kalktığını da gözlerimle gördüm,

Yani manzarayı umumiye Balçiçek’in söylediği gibi,

Doğru,

Ama doğru olan sadece bu mu?

Her şeyden önce türbanlılardan rahatsızlık duyduğunu ifade etmekten kaçınmayan kadınların büyük bölümü en az türbanlılar kadar müslüman, Kendilerini öyle görüyorlar,

Ancak bunu yaşam biçimlerine yansıtmıyorlar,

Müslümanlıklarını yaşam biçimlerine yansıtanların, yansıtmayanlara “İnançsız” gözüyle bakmalarından rahatsız oluyor, bunu uzun vadede kendi yaşam biçimlerine bir tehdit olarak algılıyorlar,

Bunda haksız olduklarını söyleyebilir misin Balçiçek ?

Türbansızların bir bölümünün türbanlılara karşı hoşgörüsüz olduklarını söylüyorsun,

Peki tersi geçerli değil mi?

İşte bugünkü Hürriyet’in haberi,

Keçiören’de bir tek içkili lokanta bırakılmamış, Hepsi kapatılmış,

Aynı ilçede içki satan bir büfeci öldüresiye dövüldü, Dükkanı kırılıp döküldü,

Belediye güçleri tarafından,

Bu hoşgörü mü?

Embeddded Liberal,  özgürlükçü “Danalardan” çıt yok,

Bu yapılan yaşam biçimine “Saygılılık” mı?

Bu  iki tarafı keskin bir bıçaktır Balçiçek,

Bir tarafı keskin olunca diğer tarafı da keskin olur,

Saygı karşılıklı olur,

Aksine sömürü denir, 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yarısı kesilmiş fotoğraflardan gerçeği göremeyeceğimizi anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları