‘Yanlarım ağrıyor evladım’ anlat bakalım

BAZI şeyleri anlamakta güçlük çekerim hep,

Mesela yurtdışında emlak edinme meselesini,

Bir Türk vatandaşı, yurtdışında emlak alır, Hemen kızarız millet olarak, "Hain, Parasını yurtdışına gönderiyor, Niye paranı başka memleketin toprağına yatırıyorsun, Bizim memleketin suyu mu çıktı" diye,

Ama yabancıların Türkiye’de emlak alması söz konusu olunca bu kez tam tersi bir tepki koyarız, "Memleketi satıyorlar,"

E, o zaman yurtdışında mülk edinen bizim Türk vatandaşı da yabancı memleketi satın almış olmuyor mu?

Ya da yurtdışında mülk almak hainlikse, bizde niye satan hain oluyor?

Buna benzer bir şekilde anlamadığım konu son günlerdeki "ithal doktor" tartışması,

Bizim Türk doktorlar yurtdışında çalışmaya gittiği zaman karalar bağlıyoruz, "Yetişmiş insanlarımız gidiyor, Beyin göçü oluyor" diye,

Ama eloğlunun yetiştirdiği doktoru Türkiye’ye getirince, "Nasıl gelir bizim memlekete ne olduğunu bilmediğimiz bu doktorlar, Bizim doktorumuz yok mu?" diyoruz,

Gitmesi kötüyse gelmesi niye kötü?

Bir karar verin, hangisi kötü? Beynin gitmesi mi, gelmesi mi?

ABD’de belki yüz binlerce yabancı doktor var,

Ben hiç duymadım Amerikalı doktorların "İstemezük" dediğini,

İstememek ne kelime,

Amerika’nın en meşhur doktoru bizden biri, Profesör Mustafa Öz’ün oğlu Mehmet Öz,

Adama televizyonda program bile yaptırıyorlar,

Elbette ki, Türkiye’ye yabancı doktorlar gelmeli,

Gelmeli ama bunun da bir "standardı" olmalı,

Bizim doktorların geçtiği kadar "ciddi sınavlardan" geçmeli,

Her önüne gelen "denklik" alamamalı,

Ayrıca Türkiye’ye gelecek yabancı doktor "Türkçe" bilmeli, Bu da bir zorunluluk olmalı, Hiçbir hasta, dilini bilmediği doktora derdini anlatamaz,

Gelenler en az bizim doktorlar kadar "kalifiye" olmalı,

Bunlar olursa bence gelsinler,

Eğitilmiş beyinlerin bize göçmesinde hiçbir mahzur yok,

 


Otomobilden önce motor ‘arge’si yapmalıyız

OTOMOBİL mevzuuna kaldığımız yerden devam edelim,

Geçen hafta Türkiye’nin bir otomobil markasına sahip olmasının zor olmadığını, bunun sadece bir yatırım, iki sabır meselesi olduğunu söyledim,

Kalite ve inovasyon ise olmazsa olmazlar elbet,

Kalitede sorun olmaz,

İnovasyonda ise sorun olacaktır,

Eğer Türkiye’de bir otomobil markası yaratılacak ve uluslararası rekabete sokulacaksa, bunun için bazı ön adımlar atmak ve geleceği okumak gerekiyor,

Hibrit ve elektrikli otomobiller konusunda Türkiye bilgi sahibi olmaya başladı,

Ancak otomobil dünyasında bir başka gelişme, küçük hacimli motorlardan, yüksek verimlilikle yüksek güç elde etme döneminin başlaması,

Bununla ilgili çalışmalar yapan Avrupalı küçük araştırma şirketleri var,

Türkiye, bu araştırma şirketlerinden bir veya birkaçını satın almalı,

Motor altyapısını oluşturmalı,

Bu konuda teknolojik öncülerin arasında yer almalı,

Çünkü bugünkü motor ve aktarma teknolojilerinde üretilen enerjinin sadece yüzde 20’si, hadi bilemediniz yüzde 25’i otomobili hareket ettirecek güce dönüşüyor, Gerisi ısı olarak ve aktarma organlarında kayboluyor,

Bu alanda araştırmaların içinde olmak şart,

Bu tip motorların üretiminde başarılı olunduğu takdirde, birtakım vergi düzenlemeleriyle bu otomobillerin avantajlı olması sağlanmalı,

Ayrıca Türkiye’nin çevresinde doğal bir pazar oluşuyor,

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Türki Cumhuriyetler, Türk otomobillerinin alıcısı olma olasılığı yüksek bölgeler,

Bu da yerli bir otomobilin Türkiye’de yıllık 100-150 bin, çevresinde de bir o kadar pazar bulabilmesi demek,

Tabii bir diğer gereklilik de, Türkiye kendi otomobilini üretmeyi başarırsa "hafif ticari" araç segmentindeki vergi düzenlemelerini yeniden gözden geçirmek,

Bu iş gerçekten zor değil, İmkânsız hiç değil,

Not: Hakan Çelik, batık durumdaki Saab markasının alınarak bir Türk markasına çevrilebileceğini yazmış, Saab ne yapsan Türk markasına çevrilmez, Ancak Saab’ın Türkiyeli firmalar tarafından satın alınması hiç de kötü bir fikir değil,

 


Dökülmüş sütün ,,,

İSRAİL’in ender makul adamlarından Ehud Barak, Mavi Marmara olayından sonra meydana gelen gelişmeler için "Spilled milk", "Dökülmüş süt" tabirini kullandı, "Olan oldu, uzatmayalım" anlamında,

Türkçesi de vardır ama pek kibar değildir "Davası olmaz" diye bilinir,

Bunu başkası söylese anlarım da, İsrailli bir siyasetçi söyleyince komik oluyor,

Her bir vatandaşının intikamı için topla, tankla, uçakla saldıran, 70 yıl önce meydana gelmiş olayların sorumlularının peşine düşen,,,

Artık 100 yaşına gelmiş eski Nazileri bile "intikam" için MOSSAD ajanlarına öldürten bir ülkenin en üst noktalara gelmiş bir siyasetçisi, 9 kişinin öldürülmesine "Dökülmüşün sütün davası olmaz" diyorsa ancak komik olur,

Üstelik de Türkiye’nin istediği atla deve değil,

İsrail’in yaptığı gibi, "Ödeşmek için biz de sizden 9 kişiyi öldürelim" falan demiyor,

İstenen sadece bir "özür",

Bir özür bile dilemekten imtina et,

Sonra süt döküldü de,

Bazen dökülen sütü yalamak zorunda kalır insan,

Kedi gibi,

Not: Bu yazdıklarıma bakıp Mavi Marmara olayına tam destek verdiğimi zannetmeyin sakın, Mavi Marmara büyük hataydı, ama İsrail’i yaptığı da bağışlanabilir değil,

Gemiyi durdurursun, Çıkarlarını savunursun, Ama 9 kişiyi uluslararası sularda öldüremezsin,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Düşman olma niyeti olmayanlar dostluğun kurallarını bildiği zaman

Erişilebilirlik Araçları