‘En az’ Kadınlar Günü

BUGÜN Dünya Kadınlar Günü,

Bu günü kutlamaya en hakkı olan ülkelerden birinde yaşıyoruz ne yazık ki!

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de "en az" 102 kadına ve kız çocuğuna tecavüz edilmiş,

207 kadın öldürülmüş,

Dikkat edin "en az" diyorum,

Daha doğrusu hazırlanan rapor böyle diyor,

"En az,"

Bununla ilgili bir yasa çalışması var,

Şimdi adı tartışılıyor,

Ben adında falan değilim, Yasa çıksın, adı mühim değil, Bir gün düzeltilir nasılsa,

"En az"ı daha aza indirecekse çıksın,

Ama sorun yasalarda değil, kafalarda,

Kadını mal gibi gören kafalarda,

Türkiye’nin çapkınlıklarıyla ünlü, bir nikâhlı eşi, bir imam nikâhlı eşi, bir sürü de sevgilisi olan çok ünlü bir müteahhidinin bir konuşmasına şahit olmuştum yan masadan,

Kadına bakışını anlatıyordu,

Değil bir insan, bir hayvan bile kadından böyle söz edemezdi ve sözünü ettiği kadın pek görüşmediği nikâhlı eşiydi, O bunları söylerken dinleyenlerden bazıları da gülüyordu,

Bu kafa, yasayla nasıl değişir bilmiyorum,

Ama bir şeyi biliyorum,

Titanic bizim ülkenin insanlarını taşıyan bir gemi olarak buzdağına çarparak batsaydı, kurtulanların tamamı erkek olurdu,

Kadına bu değeri veren bir milletin, cankurtaran filikalarını kadına vereceğini herhalde düşünmüyorsunuz!

 


Hasta hakkı diye bir şey var, duydunuz mu?

BAŞBAKAN haklı, Hem de ne haklı,

Bir gazete, Başbakan’ın sağlık durumuyla ilgili "dedikodu" düzeyindeki tartışmaları, yabancı bir "özel istihbarat teşkilatının" sızdırılmış raporuna dayanarak yayınlıyor,

Doğruluğu yanlışlığı bir yana, böyle bir bilgiyi, bırakın "ABD çıkarları için kiralanmış" bir özel istihbarat şirketine dayandırarak yayınlamak, elinize hastane raporu geçse bile yayınlayamazsınız,

Bırakın Başbakan’ın sağlık durumuyla ilgili dedikoduyu, herhangi bir vatandaşla ilgili olarak dahi yayınlayamazsınız,

Her şeyden önce "hasta hakları" diye bir şey var,

Bir hekim, hastasıyla ilgili bilgileri hastasının bilgisi ve arzusu dışında herhangi bir kişiyle paylaşma hakkına sahip değilken, bir gazete "sağlıkla ilgili" bir "dedikoduyu" hangi hakla paylaşabilir,

Bırakın Başbakan’ı, bugün bir gazete bir işadamının sağlık durumuyla ilgili yalan veya doğru bir bilgiyi açıklasa ve "Şu kadar ömrü kaldığı söyleniyor" dese, o işadamı ciddi sıkıntı yaşar,

Bir anda bankalar kredilerini keserler, şirketinde ciddi yönetim krizleri oluşur, mirasçılar arasında tartışmalar yaşanması ihtimali doğar,

Bu durumda o işadamının, yalan veya doğru bu bilgiyi yayınlayanlar hakkında çok ciddi bir tazminat hakkı doğar,

Elbette ki, toplumun önündeki kişilerin, siyasetçilerin, sanatçıların özel yaşamları gibi sağlık durumları da kamuoyunun ilgisini çeker,

Halk bu konularda bilgi sahibi olmak ister,

Ama bu bilginin sınırı, "hasta haklarını ihlal etmeyecek" düzeyde olabilir,

Başbakan’ın ameliyat olması elbette haberdir ve yayınlanır,

Ama daha fazlası için hastanın bu bilgiyi paylaşmak istemesi gerekir,

Örnek mi?

Hugo Chavez,

Venezüella Devlet Başkanı Chavez kanser,

Bunu ilk gün açıkladı ve tedavi sürecini de kamuoyuyla paylaşıyor,

Toplumsal bir figür bunu yapabilir,

Ama yapmama hakkı da tüm hastalar gibi vardır,

Bırakın toplumun tamamını, bir insan bunu onları üzmemek için ailesiyle bile paylaşmak istemeyebilir,

Bunu hastanın veya hasta olduğu iddia edilen kişinin rızası olmadan nasıl yazabilir, nasıl yayınlayabilirsiniz!

O kişinin yakınlarını, ailesini, eşini, çocuklarını ne hakla tedirgin edebilirsiniz,

Söz konusu olan bir Başbakan ise tüm bir milleti tedirgin etme hakkına nereden sahip olabilirsiniz,

Allah gecinden versin, şimdi ben kalkıp "Bir yerde okudum, Çetin Altan’ın bilmem kaç gün ömrü kalmış" desem Ahmet Altan kendini nasıl hisseder,

Ahmet Altan şudur budur bilmem ama bildiğim kadarıyla vicdan sahibi bir adamdır,

Yaptığının "insani" olmadığının o da farkındadır,

Umuyorum,,,

 


Benim de basın kartım yok

BAŞBAKAN dünkü konuşmasında dedi ki: "Hapisteki gazetecilerin çoğunun sarı basın kartı yok,"

Eeeee!

Benim de yok,

30 yıldır bu mesleği yapıyorum,

Gazeteci olduğum tartışmasız,

Üstelik de bu mesleğe başladığım günden beri bu mesleğin dışında herhangi bir faaliyette bulunmadım,

Ne danışmanlık yaptım, ne hisse alıp sattım, Sadece bu işi yaptım,

Yüzde yüz gazeteciyim,

Ama sarı basın kartım yok,

Çünkü ben bu mesleğe başladığım zaman sarı basın kartı sahiplerine tanınan bir sürü ayrıcalık vardı,

Uçağa yarı fiyatına binerler, telefonu yarı fiyatına alırlar, millet sırada beklerken evlerine hemen telefon bağlatırlar, otobüse, vapura bedava binerlerdi,

Ben o gün şöyle dedim: "Başkaları kendine ayrıcalık sağlamaya çalıştığı zaman tepki gösteren gazeteciler, kendilerine ayrıcalıklı bir konum sağlama hakkına sahip değildir,"

Ve sarı basın kartı almayı reddettim,

Bunu da yazdım,

Meslektaşlarım bana kızdılar,

"Az para kazanıyoruz, Bu kadar ayrıcalığımız olsun" dediler,

Ben de onlara, "O zaman çok para kazanacağınız işleri seçin, Bu işi böyle olduğunu bilerek seçtik, Ayrıcalık hakkımız yok" dedim,

Üstelik benim gazeteci olduğuma karar verme hakkını Başbakanlığa bağlı bir kamu kurumuna da vermek istemedim,

Bu yüzden de sarı basın kartı almadım,

Şimdi ben gazeteci değil miyim?

Dandik bir gazetede kendine kadro yaptıranın basın kartı var ama 30 yıldır bu mesleği yapan benim yok,

Şimdi ben gazeteci değil miyim?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ehil olmayanın ehliyet sahibi olduğu yerde, ehliyet sahibi olmadan ehil olmanın yeğ olduğunu anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları