Başbakan kefeleri ilk kez ayırdı

BAŞBAKAN Erdoğan’ın, heyetinde yer alan gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı konuşmayı satır satır okudum.

Yetmedi, döndüm satır aralarını da okudum.

“Gördüklerimi” ve Erdoğan’ı 1990’lardan beri tanıyan bir gazeteci olarak “anladıklarımı” aktarmak isterim.

Kalabalıkların verdiği mesajı Başbakan Erdoğan da “okumuş”.

Arınç kadar “alttan almamış” ve Nimet Baş gibi “açık ifade etmemiş” olması Başbakan Erdoğan’ın mesajı almamış olduğunu göstermiyor.

15 yaşından beri politika yapan birisi, hepimizin gördüğünü görmeyecek değil.

Ama “duruşunu bozmamak” gereği hissediyor.

“Taviz” olarak algılanacak bir kelime söylememek istiyor.

“Anladım ama bunu eğilerek göstermemi beklemeyin” diyor.

Eyleme katılanları koyduğu “kefeleri” ilk kez ayırıyor ki, bu daha önce yapmadığı bir şeydi.

Öfkelendiği yer ise eyleme katılan marjinal gruplar ile normal vatandaşların ayrı tutulmaması.

Buna olan tepkisini net bir biçimde görüyoruz.

Ve yine gördüğüm bir şey, marjinal gruplara ve özellikle de geçmişinde terör bağlantısı bulunan gruplara yönelik çok sert bir hamleye hazırlanıyor.

Bunların, bu eylemi kullanarak Türkiye’de bir “mezhep çatışması” başlatmayı planladıklarını düşünüyor.

Büyük ihtimalle de elinde bununla ilgili istihbarat raporları var.

Başbakan, Tunus’ta basın toplantısında konuşmaya başladığı anda borsa büyük bir hızla düşse de, ABD Borsası’nın açılışı bu düşüşü hızlandırmış olsa da, ben Başbakan’ın açıklamalarını “Tayyip Erdoğan’ın yapabileceği” en düşük tonlu konuşma olarak gördüm.

Bu konuşmanın satır aralarından çıkardığım bir başka şey ise hükümet sözcülerinden gelen “özürler” ve “Mesajı aldık” açıklamalarından sonra eylemcilere bir süre daha ses çıkarılmayacak, ama bu sürenin sonunda, ki ne zaman olduğunu bilmiyorum ama fazla da uzun olacağını zannetmiyorum, bir müdahalede bulunulacaktır.

Eylem 11. gününü doldururken hepimizin görmesi gereken bir şey var.

Başbakan, kendisini buralara getiren tavrını, tarzını ve üslubunu bir günde elbette değiştirmeyecektir.

Ama “mesajı okuduğunu” da gösterecek bir tutum sergileyecektir.

Bu eyleme gidenlerin beklediği yönde mi olur, yoksa tam tersi mi bilmiyorum.

Ancak hiçbir şey aynı kalmayacaktır.

 

Eski solcunun kıskançlığı

GEÇMİŞİNDE sıkı solculuk olan bir ağabeyim geldi ziyaretime.

“Gençleri kıskandım” dedi.

“Biz 1960’ların sonundan 1980’e kadar bunun hayalini kurmuştuk” diye ekledi.

O zamanın sıkı solcularının hayaliymiş meğerse böyle bir eylem.

“Taksim’i kapatacaksın. Orayı tamamen ele geçireceksin. Yolları barikatlarla kapatacaksın. Polis içeriye giremeyecek. 10 gün orayı elinde tutacaksın. Biz Türkiye’yi değiştireceğimize, Amerika’yı dize getireceğimize inanan eli silahlı gençlerin yapamadığını, bir grup tuzu kuru, keyfi yerinde, elinde iPhone, iPad olan, ayağında Nike, New Balance ayakkabılı, üzerinde marka pantolon, marka tişörtlü çocuklar ve kadınlar yaptı” dedi.

“Siz yapamazdınız” dedim.

“Niye?” diye sordu.

“Çünkü sizin anneniz babanız, sizin yaptığınızın yanlış olduğunu düşünüyordu. Ama bu çocukların anne babaları, çocuklarının doğru yaptığını düşünüyor. Siz kendi doğrunuzun peşindeydiniz. Bu çocuklar ise evrensel bir anlayışın peşindeler. Bir rejimin yerine başka bir rejimi değil, sadece ve sadece özgürlüğü, hangi rejim altında olursa olsun özgürlüğü savunuyorlar. O çocuklar olmasaydı, sizin o gün düşündüğünüzü bugün hâlâ düşünenler de bunu yapamazdı” dedim.

 

Gereksiz bir araştırma

MÜTHİŞ bir araştırma yapılmış.

Milyonlar harcanmış.

Sonuç ortaya çıkmış.

“Kadınlar yaşlandıkça annelerine benziyormuş. 31 yaşından sonra bu benzerlik giderek artıyormuş.”

Bu kadar derin bir araştırmaya gerek yoktu.

Gelip Türklere sorsalardı söylerdik.

Atalarımız yüz yıl önce söylemiş.

“Kenarına bak bezini, anasına bak kızını al” diye.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Eyleme katılmamanın da demokratik bir hak olduğunu savunduğumuz zaman.

Erişilebilirlik Araçları