‘Bu yasa, demokrasiyi ortadan kaldırır’

DÜN Kemal Kılıçdaroğlu’nun bazı gazete yöneticileri ve yazarlara Florya Beyti Lokantası’nda verdiği yemeğe katıldım.

Kılıçdaroğlu’nun yemek davetinde belli ki bir “yakınlık” akreditasyonu uygulanmamıştı.

Zaman Gazetesi de, Bugün Gazetesi de, Star Gazetesi de yemekteydi.

Sabah’tan kimsecikler yoktu ama anladığım kadarıyla katılmamayı tercih etmişlerdi.

Bu arada Kılıçdaroğlu’nun sohbet toplantısına çağrılmayan bir-iki gazetenin “kızdığını” duydum. Bence bunda bir kasıt da aramamak lazım.

Çünkü ben de davetli değildim aslında.

Daha doğrusu son anda davet edildim.

Salı akşamı Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni sevgili arkadaşım Enis Berberoğlu aradı.

 

SON ANDA DAVET

“Yarın yemeğe geliyorsun değil mi?” dedi.

“Ne yemeği?” dedim.

“Kılıçdaroğlu gazetecilere Beyti’de yemek veriyor. Sohbet edilecekmiş” dedi.

“Davetli değilim” dedim.

Enis şaşırdı.

“Yok canım. Davetliymişsin. Bana öyle dediler” dedi.

“Hayır değilim. Davetli olsam bilmez miyim?” dedim.

Enis şaşırdı.

Kapattık.

Açıkçası çok da umurumda olmadı davetli olmamak.

Başbakan da etmiyor, anamuhalefet lideri de etmiyor, Cemaat de etmiyor.

Bana da çok fifi.

Beş dakika sonra telefonum çaldı.

Gürsel Tekin diğer uçta.

“Kusura bakmayın. Aradık ulaşamadık. Ama ‘Haber verdik’ diye not almışız” dedi.

Benim davet edilmem de böyle oldu anlayacağınız.

Beyti’ye vardım ki, mahşeri kalabalık.

Kapıda TV muhabirleri, kameralar, canlı yayın araçları.

Yemeğin yenileceği salona girdim.

Kemal Bey kibar adam, önceden gelmiş. “Herkes gelsin. Ben sonra salona gireyim” dememiş.

Tavrı hoşuma gitti.

Gösterdikleri yere oturduk.

Gazeteciler zeytinyağlıları yerken, Kemal Bey anlatmaya başladı.

Haliyle en önem verdiği konu HSYK ile ilgili yasa tasarısı.

“Kuvvetler ayrılığı çöktü, daha da çökecek. Demokrasi açısından önemli bir noktadayız” diye başladı.

 

‘CHP TEK BAŞINA’

“Demokrasiyi tamamen ortadan kaldıracak ve Türkiye’yi tam bir diktatorya yö -netimi haline getirecek bu yasa tasarısına karşı CHP olarak tek başımıza mücadele ediyoruz” diye yakındı.

“Sivil toplumdan yeterli destek gelmiyor. Bu gibi konularda en aktif olması beklenen üniversitelerimizden çıt çıkmıyor. Medya az da olsa yazıyor çiziyor ama daha gür ses çıkarmak lazım. Demokrasi isteyen, Türkiye’nin tam bir diktatörlük olmasını istemeyenlerin buna karşı çıktıklarını göstermesi lazım” dedi.

Uzun bir nutuk atarken araya girme ihtiyacı hissettim.

“Kemal Bey, bunları daha önce de söylediniz. Hepimiz bunları duyduk. Bazı konularda haklısınız ama isterseniz biraz daha demokratik olalım ve biraz soru sorsun gazeteci arkadaşlarımız” dedim.

Hemen konuşmasını kesti.

“Hay hay buyurun” dedi.

Ardından da soru yağmuru başladı.

Başbakan’ın önerdiği RTÜK modeli, yani HSYK üyelerinin TBMM’de belirlenmesi ve muhalefet ile iktidar partilerine belirlenecek sayıda üye verilmesine nasıl baktığı soruldu.

Anladık ki hiç sıcak bakmıyor.

“Yakasında parti rozeti taşıyan hâkim veya savcı olmaz” dedi. Bunun yargıyı yaralayacağını düşünüyordu.

Yerine farklı bir model öneriyordu CHP.

 

RTÜK MODELİ DEĞİL ANAYASA

“HSYK’da belirli sayıda üyeyi yargı mensupları seçsin. Belirli sayıda üyeyi de TBMM 367 konsensüsüyle seçsin. Belli bir tur sonucunda 367 sağlanamazsa kurayla belirlensin” şeklinde bir önerileri var.

Bunun yanı sıra HSYK’nın HYK ve SYK olarak ikiye ayrılmasını ve Hâkimler Yüksek Kurulu ile Savcılar Yüksek Kurulu’nun ayrı yapılar olmasını istiyorlar.

Bu 1961 Anayasası’nda olan durum aslında.

Komisyonda 6 gündür mücadele ettiklerini ve bu mücadeleyi sürdüreceklerini kesin bir dille söyledi Kılıçdaroğlu.

“Eğer yasa bu haliyle geçerse Türkiye’de demokrasinin kesinlikle sonu olur” iddiasında.

“Kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkar. Her şey tek bir elde toplanmış olur. Türkiye’de zaten yürütmenin yasama üzerinde bir tahakkümü var. Bu tahakküm yargıyı da tam olarak elinin altına almış olur” dedi.

Bu arada TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i de suçladı.

“Ben desem ‘Kemal Bey yine abarttı’ dersiniz ama bakın TBMM Başkanı diyor, ‘138 madde mevta oldu’ diye. Yani ‘Kuvvetler ayrılığı prensibi ortadan kalktı’ diyor. Peki o zaman Sayın Meclis Başkanı, bu kanun teklifini niye hemen TBMM’de işleme koyuyor?” diye sitemini iletti.

Bu konunun anayasal düzenlemeyle halledilmesinde ısrarlı.

“Teklif çekilsin ve yolsuzluk soruşturmalarının engellenmeyeceği garantisi verilsin. Biz de Anayasa’da HSYK maddesini birlikte değiştirelim. Biz zaten referandum sırasında da bu maddeye bu haliyle karşıydık. Anayasa Komisyonu’nda bununla ilgili maddede yüzde 90 oranında anlaştık. Bakın yeşil yazılanlar anlaştığımız bölümler. Bunu bitirelim ve geçirelim” diyor Kılıçdaroğlu, elindeki metni göstererek.

HSYK’da yapılacak yasal değişikliğin Türkiye’nin uluslararası konumunu kötüye götüreceğini ve ilişkide bulunduğumuz uluslararası kuruluşlardan dışlanacağımız endişesini de dile getiriyor.

 

‘AK PARTİ SAMİMİYETSİZ’

Ardından AK Parti’nin samimiyetsizliğinden yakınıyor.

“Bunlar samimiyetsiz. Bazı yasalarda itirazlarımız oluyor. Komisyonda bizimle uzlaşmak için itiraz ettiğimiz bölümleri geri çektiklerini söylüyorlar. Sonra genel kurula indiriyoruz yasayı, çektikleri maddeleri orada değişiklik teklifi olarak getirip yine kanuna koyuyorlar” diyor.

Yeni Anayasa Komisyonu’nun dağılmasından da AK Parti’yi sorumlu tutuyor Kemal Bey.

“Başkanlık sistemi önerinizi geri çekin, bu 60 maddeyi de hemen Meclis’ten geçirelim dedik. Bunun karşılığında Cemil Çiçek Beyefendi komisyonu dağıttı. Buna rağmen biz MHP ve BDP; gittik tutanakla toplantıya katıldığımızı tespit ettik. 2 gün önce de komisyon bitti. Soruyorum AKP’ye, niye bu işten vazgeçtiniz?” diyor.

 

‘YOLSUZLUKLAR İYİ BELGELENMİŞ’

17 Aralık’ta başlayan operasyonları “yargı süreci” olarak görüyor Kılıçdaroğlu.

“İhbarlarla başlamış ve çok iyi işletilmiş bir soruşturma. Rüşveti dinlemeyle öğreniyorlar. Yolda aracı durdurup rüşvet çantasını ve içindeki paraları belgeliyorlar. Sonra o çantanın bakanlığa girdiğini ve bir daha çıkmadığını görüntülüyorlar. Polis çok iyi çalışmış” diyor.

“İçişleri Bakanı oğluna ‘Bu işleri telefonda konuşmayalım’ diyorsa ortada bir sorun vardır. Ayakkabı kutularından çıkan 4.5 milyon doların izahını nasıl yapacaklar? Bakın yürütme, yargının kararlarını uygulamıyor. Oğlunu arabasına alıp devlete meydan okuyorlar” dedikten sonra konuyu TÜRGEV’e getiriyor.

“Bu vakıf rüşvetin toplandığı yer. Bakın Ali Ağaoğlu’nun dinleme kayıtlarında çıkıyor ortaya. İzinler için 20 dönüm arazi bu vakfa veriliyor.”

“Başbakan’ın paniği, işin kendisine ulaşacak olması” diyor.

Paralel yapı konusunda ise çok net.

 

‘PARALEL VARSA HUKUKLA MÜCADELE ET’

“Paralel yapıyı kimse kabul etmez. Biz de etmeyiz. Varsa temizlemek iktidarın görevi. Biz de gereken desteği veririz. Var mı yok mu biz bilemeyiz. Devleti onlar kontrol ediyor. Madem ‘Var’ diyorlar, kanıtlarını koyarlar, Başbakan kanıtları koyar, savcılara verir, davalar açılır. Hukuk devletinde bu işler böyle yapılır. Bu paralel yapı ne yapmış, nasıl devleti çökertiyormuş kanıtlarını koysunlar” diyor.

“Peki siz iktidar olunca Cemaat’i devletten temizleyecek misiniz?”
sorusuna yanıtı ilginç.

“27 yıl devlet memuru olarak hizmet ettim. Biliyorum ki, devlette her tarikattan, her cemaatten, her siyasi fikirden, her meşrepten insanlar vardır. Buna karışmaya hakkımız yok. Önemli olan bunların devlete hizmet etmesi. Devletin çıkarları için çalışması. Devlete rağmen, devlete karşı çalışmaması. Biz kimsenin inanç dünyasını sorgulamayız. Ama işini yapıp yapmadığına, nasıl yaptığına bakarız” diyor.

 

‘CUMHURBAŞKANI DA KAYGILI’

Cumhurbaşkanı’nın sürece müdahalesini de olumlu buluyor.

“Sayın Cumhurbaşkanı da olumlu bir adım attı ve hepimizle görüştü. Belli ki, onun da kaygıları var. O da fikirlerini beyan etti” diyor.

“Bu haliyle geçerse Köşk’ten bir veto bekliyor musunuz?” sorusuna ise net bir yanıt vermiyor.

“Peki HSYK değişikliği yapan kanun bu haliyle geçti ve Türkiye bir demokrasi olmaktan çıktı diyelim. O zaman siz nasıl bir tavır alacaksınız? Sine-i millet gibi bir şey olur mu?” sorusuna “İstifa etsek ne olur, kabul etmezler ki. Öyle bir şey yok. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Aydınların, yarını düşünenlerin bize destek vermesiyle mücadele edeceğiz” yanıtını veriyor.

Bir ara konu yeniden yargılama meselesine geliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sabih Kanadoğlu formülüne daha yakın olduğunu hissediyorum.

Sonra ekliyor: “Ne diyordu Başbakan? ‘Ben bu davaların savcısıyım’ diyordu. Şimdi ise 180 derece çark etmiş vaziyette. Soruşturmalar başlamadan önce, 17 Aralık’tan önce ‘Ne istediniz de vermedim?’ diyordu, şimdi çete oldular, Haşhaşi oldular, paralel yapı oldular. Soruşturmalardan önce niye bunları söylemediniz de şimdi söylüyorsunuz?”

 

‘İKTİDAR İÇİN HER ŞEYİ YAPARLAR’

Kılıçdaroğlu bir erken seçim olasılığına da yeşil ışık yakmıyor.

“Bu Meclis’ten böyle bir karar çıkmaz” diyor ama iktidar partisi içindeki bazı milletvekillerinin de içinde bulunulan durumdan rahatsız olduğunu söylemeden geçemiyor.

“Meclis kulislerinde bunları dile getiriyorlar. Konuşuluyor” diyor.

Kılıçdaroğlu’nun yemekteki son sözleri ise şunlar oluyor:

“Bunlar iktidardan gitmemek için her şeyi yaparlar, yapacaklardır. Çünkü giderlerse işledikleri suçların hesabının sorulacağını, yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağını biliyorlar. Bu yüzden korkuyorlar ve iktidardan gitmemek için her şeyi yapacaklardır.”

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dün dündür, bugün bugündür dönemi Demirel’den sonra da devam etmediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları