İfade özgürlüğü kısıtlaması

ADINI söyleyemeyenler, daha önce hayatında adını duymayanlar epey bir mail attılar Ekmeleddin İhsanoğlu için.

Büyük bölümünde soyadı yanlış yazılmış, pek çoğunda isim hatalı.

Bir kısmı ise hem adını yanlış yazmış hem soyadını.

Bana da kızmışlar “Niye karşısın?” diye.

Karşı marşı değilim.

Benim anlatmaya çalıştığım şey başka.

Anlayana bir daha anlatayım.

Bana göre siyaset bir “ifade biçimi”dir.

Bir siyasal görüşü, bir siyasal anlayışı, bir hayat biçimini, bir ideolojiyi beğendiğini, ondan yana olduğunu ifade etme şeklidir.

Bana göre “sosyal demokrat” ve “ilerici” ve “Cumhuriyetçi” ve “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı” bir parti eğer seçmenden oy isteyecekse, bu niteliklere sahip bir aday gösterir.

Seçmen de “ifade özgürlüğünü” kullanarak o partiye oy verir.

Kazanır veya kazanmaz.

Önemli olan “ne istediğini ifade edebilmektir”.

Cumhuriyet Halk Partisi, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek seçmenin “ifade özgürlüğü”nü elinden almıştır.

Mesele, Ekmeleddin Bey’in ne kadar beyefendi, ne kadar bilgili, bu makama ne kadar layık olduğuyla ilgili değildir.

Mesele, Türkiye’nin bir bölümünün bu seçimde oy kullanmak suretiyle kendini ifade edemeyeceği meselesidir.

 

Çatı 2. turda olurdu

OKURLAR tepkilerini gösterirken şöyle de diyorlar:

“Ne yani, kazanacak bir aday bulmak yanlış mı? Çatı aday dediğin böyle bir şeydir.”

Ben de o zaman başka bir şey söylerim:

“İki turlu seçim bu yüzden yapılıyor.”

Bildiğimiz kadarıyla Ekmeleddin İhsanoğlu, MHP’nin fikri.

Yerinde de bir fikir olabilir.

Keşke CHP’nin de bir fikri olsaydı.

Mesela, HDP’nin adaylık önerdiği Rıza Türmen de CHP’nin adayı olsaydı.

İlk tur sonunda diyelim ki bir üst tura Ekmeleddin İhsanoğlu çıktı.

O zaman “çatı” kurulurdu.

Rıza Türmen çıkarsa bu kez de çatı o olurdu.

Tabii büyük ihtimalle MHP ve CHP, “İlk turda AK Parti adayı kazanmasın” diye düşünmüşlerdir.

Bana göreyse bu yöntemle AK Parti’nin ilk turda kazanma şansını artırdılar.

 

Azınlıksak azınlığız, kime ne!

YORUMLARI okudukça gülüyorum, ama belki de ağlamak gerekir.

Diyorlar ki, “Siz azınlıksınız ve azınlık kalmaya mahkûmsunuz”.

Eeeee, ne var bunda.

İlle çoğunluk olmak mı gerekir!

Diyelim ki, ben ve benim gibi düşünenler azınlık.

Bunun ne mahzuru var, size ne zararı var.

Azınlıksak azınlığız.

Talebimiz zaten herkesin bizim gibi düşünmesi değil.

Herkesi kafalayıp çoğunluk olmak, avanta dağıtarak çoğunlukmuş gibi görünmek gibi bir derdimiz de yok.

Tek derdimiz var.

Biz olmak, biz kalmak. Azınlık veya çoğunluk fark etmeden. Kendimiz olarak yaşayabilmek.

Çoğunluğa dahil olmadığımız için kötülüğe maruz kalmamak.

Ne kömür istiyoruz, ne makarna, ne gıda paketi, ne de başka bir şey.

Azınlıksak da, çoğunluksak da nasılsak öyle olmak, öyle kalmak istiyoruz.

Ayrıca çoğunluk olmanın iyi bir şey olduğunu, çoğunluğun yaptığını yapmanın doğru olduğunu kim söyledi ki size.

 

CELAL HOCA’DAN MEKTUPLAR

Bu kara leke silinmelidir

SEVGİLİ Fatih,

Şimdi Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz Davası hakkında aldığı kararı öğrendim. İnan sevinçten gözyaşlarımı tutamadım. Öncelikle bu kararlarından ötürü Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyelerine bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak şükranlarımı sunmak istiyorum. Ülkemizin tarihindeki kapkara bir lekeyi silme işlemini başlatmışlardır.

Başlatmışlardır diyorum, çünkü bugünkü adım yetmez.

Ülkemizin şerefli ordusunun bu kahraman, fedakâr, asil mensuplarına, komutanlarına, en yüksek onurlara, ödüllere layık olan bu insanlara iftira atarak, onları göstermelik olduğu bugün tescil edilen mahkemelerle dört, beş senelik acılara gark eden, ailelerine hayatı zindan edenler muhakkak millet önüne çıkartılarak muhakeme edilmeli, yaptıkları belgelenmeli ve cezalarını çekmelidirler.

Mahkemelerin seyircisi olarak bazı ağır adalet ihlalleri gözlerimizin önünde oldu. Bizler bunların şahidiyiz ve bildiklerimizi bağımsız yüce Türk yargısı önünde anlatmayı görev biliriz. Bu kara leke milletimizin tarihinden tamamen silinmelidir.

Milletçe yüce ordumuza ve onun asil mensuplarına karşı derinden mahcubuz. Onlardan özür dilemek mecburiyetindeyiz. Milletçe görevimizi ihmal ettik. Bizi koruyanları, bizim emniyetimiz, rahatımız için yaşamlarını senet yapan o asil insanları koruyamadık. Umarım bu felaket bize ders olur. Bir daha böyle bir rezilliğin olmasına izin vermeyiz. Böyle bir fenalık hangi kisve altında gelirse gelsin milletçe ona dur diyebiliriz. Bu iyi yolu bugün açan Anayasa Mahkemesi’nin muhterem üyeleri tarihi bir karar almışlar, Türk milletinin şükranlarına hak kazanmışlardır.

Ama bu sevincimi gölgeleyen bir şey var: O da 9. Cumhurbaşkanı’mız Sayın Kenan Evren ve eski Hava Kuvvetleri komutanlarımızdan Sayın Tahsin Şahinkaya hakkında bir başka mahkeme tarafından verilen suçluluk kararı ve müebbet hapis cezalarıdır. 12 Eylül darbesinin öncesini ne çabuk unuttuk!

Türkiye bir kan gölüne dönmüş, hiçbir kurumumuz işlemez hale gelmişti. Ortadan kaldırıldı denilen demokrasi zaten yok olmuştu, yaşam emniyeti sürekli tehlikedeydi. Darbeyi ne yazık ki kaçınılmaz hale getirmiş olan aşırı sağın ve aşırı solun çığırtkanları tarafından darbeden sonra olan bütün olumsuzluklar darbeyi yapanların sırtına yüklendi.

Milletçe pek zayıf olan hafızamız yüzünden bu çirkin propagandaya kanmış olduğumuzu görüyorum.

Halbuki işlenen pek çok suç veya yapılan pek çok olumsuz şey, darbeyi yöneten komutanların emirleri dışında, bazen o emirlerin ruhuna aykırı olarak, hatta bazıları darbeden sonra seçimle gelen hükümetler tarafından yapılmıştır. Bir ihtilalde böyle şeylerin olması ne yazık ki kaçınılmazdır. Ama o darbe olmasaydı, bugün Türkiye nerede olurdu? Uzağa gitmeyin, komşularımıza bakın. Ben en azından üniversite açısından bazı olayların ilk elden şahidiydim ve bu sıfatla mahkemeye sanıklar lehine şahitlik yapmak üzere resmen müracaat etmiştim. Bu başvurum, anlaşıldığı kadarıyla, sayın mahkeme tarafından ciddiye alınmamıştır. Mahkemenin yasal olarak böyle bir hakkı var mıdır, tabii onu bilemiyorum. Birini (Org. Şahinkaya) dostum olarak çok yakından tanıdığım bu iki şerefli askerimiz için alınan bu karar beni bugün çok üzdü; Balyoz için alınan o güzel karara, Evren ve Şahinkaya hakkında alınan bence haksız karar yüzünden tüm yüreğimle sevinemedim. Umarım burada da yanlış olduğuna inandığım bir adımdan en yakın zamanda, iki yaşlı komutanımızı ve ailelerini perişan etmeden dönebiliriz. Onlar görev yaptıkları sürece tek şey istiyorlardı: Milletlerinin emniyet ve rahatı.

Görevlerini başladıkları günden bir kuruş daha zengin olmadan, onurla devrettiler. Ben bir askerleri, bir vatandaşları olarak onları her zaman şükranla yâd edeceğim.

Büyük sevinçlerimizi, üzüntülerle gölgelemek zorunda kalmadığımız günleri bekleyerek, sevgilerle aziz arkadaşım,

Celal”

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Katılmadığımız düşüncelerin bile sadece düşünce oldukları için saygıyı hak ettiğini anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları