Levent Gültekin: “Kılıçdaroğlu’nun adı konmamış danışmanı idim”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile seçimlerden ve aday belirlenmesinden önce yaptığı sohbet sırasında Kılıçdaroğlu’nun kendisine “Bu ülke bitti, bu ülkeyi artık kimse kurtaramaz” dediğini ve “Benim Cumhurbaşkanlığı adaylığımı kendim bile engelleyemem” diye devam ettiğini söyleyen Levent Gültekin için “Bir siyasal İslamcıya güvenmem ama böyle bir yalan söylemek için delirmiş olması gerek.” dedim ve “Aslında eski bir AK Partili idi. TMSF tarafından Cine 5’in başına atandı. Burayı satmak için birileri ile görüşmeler yapmaya başlayınca AK Parti tarafından görevden aldırıldı ve sonrasında muhalif oldu.” diyerek geçmişine atıfta bulunmuştum. 

Levent Gültekin dün aradı. Bazı açıklamalar yapma ihtiyacı hissettiğini söyledi. 

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çok eskiye dayanan hukukumuz olduğu, kendisi ile ve AK Partili pek çok isimle aynı mahalleden olduğumuz doğru ama asla AK Partili olmadım” dedi. 

Parti kuruluşunda yer alan iki isimden ötürü, AK Parti’ye katılmamış. (Bu isimleri yazmazsanız sevinirim diyerek söyledi)

“Bu yüzden de genel olarak AK Parti’ye eleştirel yaklaştım hep.” dedi. 


STAR’DA SOYGUN VARDI, CİNE 5’TE AKP’LİLERİ KOVDUM

Cine 5’e yönetici olarak atanmasını ise şöyle anlattı:

“Cine 5’ten çok önce, TMSF yönetimine geçen Star gazetesinde çalıştım ilk olarak. Orada gördüğüm pislik düzen midemi bulandırdı. Çuvallar içinde paralar geliyor, paralar gidiyordu. Büyük bir soygun vardı. Midem bulandı. Bıraktım. Sonrasında dürüst ve düzgün bir insan olarak tanıdığım Şakir Ercan Gül, TMSF’nin başına geçti. Beni davet etti. Cine 5’in başına geçtim, doğru. Orada da büyük bir kamu zararı vardı. AKP’li isimlere büyük paralar dağıtılıyordu, çiftlik gibiydi. Milletvekili ve bakan yakınları ile doldurulmuştu. 300 milyon gider, 300 bin TL gelir vardı. Önce bunları kovdum. Partide kıyamet koptu. Herkes aleyhime çalışmaya başladı. Sonra buranın satılması gerektiğini söyledim. Kamu yararı bunu gerektiriyordu. Tüm medya patronlarına, olası alıcılara birer e-mail attım, bazılarını aradım. Bunlara Serhat Albayrak da dahildi. Gidip beni Erdoğan’a şikayet etmişler. Oradan da ayrılmak zorunda kaldım.” diyerek o günlerle ilgili iddialara yanıt verdi. 


ADAYLIK KONUSU HATAMDI, GAZA GETİRDİLER

“Cumhurbaşkanı adayı olduğumu açıklamam konusunda haklısınız. Gaza geldim. Başka Prof. Dr. Üstün Ergüder olmak üzere pek çok akademisyen, eski siyasetçi, Cem Boyner başta olmak üzere bazı işadamları, aklınıza gelebilecek 40-50 kişi ‘Aday ol. Sen girersen muhafazakar mahalleden en az 2-3 puan oy alırsın. Seçim 2. tura kalır. Bir şans olur’ dediler. Çocuk gibi onların gazına geldim ve ‘adayım’ dedim. Dediğim anda hepsi toz oldu. Çok haklısınız. Bu büyük hataydı ama egodan değil, onların gazıyla oldu. En büyük hatamdır.” dedi. 

“Bunları niye daha önce söylemedi diyorsunuz. Ben, son 20-25 yılı değerlendiren bir kitap yazmaya başladım. AKP’nin kuruluşu, Erdoğan, Ergenekon süreci, Anayasa Mahkemesi, davalar, muhtıralar. Kitap ilerledikçe puzzle tamamlanmaya başladı. Yapbozun parçaları oturdu. Kitabı yazarken gördüm ki, sanki gizli bir el 23 yıldır Tayyip Erdoğan’ın önünü açıyor. Hep gereken yerde, gerektiği anda, gereken biri devreye girmiş. Hep önü açılmış. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da ‘Erdoğan’la ilgili parti kuramaz kararı vardı mahkemenin aldığı. Bu 3 yıl sümen altı edildi. Bu sayede AK Parti’ye kurucu olabildi’ deyince ben de dayanamadım Kemal Bey’e gittim.” 


 KILIÇDAROĞLU, ERDOĞAN’IN ÖNÜNÜ AÇAN YAPBOZUN PARÇASI

 Kılıçdaroğlu’na gitme nedenini de şöyle açıklıyor Levent Gültekin:

“Ben gazeteci değilim. Kendimi gazeteci olarak hiç görmedim. Ben yazarım. Fikir üretirim. Aramızda derin bir ilişki vardı. Adı konmamış bir tür danışmanlık gibi. Sık sık bir araya gelip görüşlerimi dinlerdi. Sorardı, fikir alırdı. Çok yakındık. Muhafazakar mahallenin kodlarını benimle çözmek isterdi. Bu yakınlığa güvenerek gittim. Ve kendisine bu oyunu anlattım. Dedim ki, ‘Siz de bu oyunun bir parçası gibi görünüyorsunuz. Siz de Erdoğan’ın yolunu açanlardan gibi duruyorsunuz. Eğer bu oyunun bir parçası değilseniz, aday olmayın ve bu tezgah bozulsun.’ Kendisini kimlerin aday olması için zorlayacağına kadar söyledim. (Burada da bazı CHP’lilerin isimlerini verdi. Bunlar gazeteci kökenli milletvekilleri) Ve ben bunları her yerde anlattım, her yerde bir yıldır söylüyorum. Ne yazık ki, gündem olmadı. Hatta bunları söylediğim için Halk TV’deki programıma son verildi. Şunu da söyleyeyim, bazı muhalif gibi görünen kanallar da aslında bu oyunun parçası. Ben tüm bunları Nevşin Mengü, Fatih Portakal, İsmail Saymaz’la da paylaştım. Gündem olsun diye. Ama onlar da bu konuyu gündeme getirmediler. Belki korktular. Bilmiyorum. Son şunu da söyleyeyim. Seçim sürecinde bir CHP’li belediye başkanı beni aradı ve ‘Bunlar seçimi kaybetmek için uğraşıyor.’ dedi.” 

Son olarak şunu ekledi Gültekin. 

“Tam da değiniz gibi. Böyle bir yalan uydurmak için deli olmam lazım. İki cümlesi hariç ben bunları bir yıldır söylüyorum. O iki cümleyi de bu oyunu bozmak için mecburen açıkladım. Kemal Kılıçdaroğlu ile istediği yerde yüzleşmeye hazırım.” 


Biz almadık kendi girdi

İktidar koalisyonu içindeki tepkiler, AK Parti’yi pozisyon değiştirmeye zorlayacak gibi görünüyor.

Öyle olmasa, iktidar sözcüsü Ömer Çelik televizyona çıkıp, “İsveç’in NATO’ya girmesine evet demedik, İsveç’in NATO’ya girişinin önünü açtık” demek zorunda kalmazdı.

Bu tipik AK parti siyasetidir. 

Oslo’da PKK temsilcileri ile buluşulup görüşülür; iktidar görüşmemiştir, Devlet görüşmüştür. 

Öcalan’a hükümet temsilcileri gider; iktidar teröriste gitmemiştir, Devlet gitmiştir. 

Zaten o da Öcalan değil, İmralı’dır. 

Şimdi de benzer bir durum. 

“Kapıyı açtık ama içeri biz sokmadık” diyorlar. 

Kim soktu diye soracak olsak, yanıt hazır, ”Kendi girdi”. 

Gülüyoruz tabii. 

Ama ilginçtir, Erdoğan’a çok yakın eski bir Bakan bile “Ben TBMM’de hayır oyu vereceğim” diyor. 

Belli ki içeride sorun var. 

Bu arada nasıl pozisyon alacağını bilemeyen iktidar gazetecileri rahat olsun. 

İtalya Başbakanı Meloni açıkladı, “Türkiye’nin AB üyeliği masada değil” dedi. 

Keyfinize bakın. 

Aynı hamam aynı tas. 

Devam. 


Tanju Özcan: “İstifa ediyorum”

Dün Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan aradı. 

“CHP ile ilgili başından beri yaptığınız tutarlı eleştiriler ile ilgili bir CHP’li olarak teşekkür etmek istedim. Özellikle bugünkü yazınız ve ‘Atatürk öldü, bu parti ayakta kaldı. İnönü istifa etti, bu partiye bir şey olmadı. Kılıçdaroğlu gidince mi yıkılacak’ sözleriniz çok önemliydi.” dedi. 

Ben de kendisine “Mücadeleniz haklı ama yönteminiz sizi haksız gibi gösteriyor. Biraz abarttınız. Kılıçdaroğlu’nu mazlum haline getirmemeniz lazımdı.” dedim. 

“Haklısınız abarttım. Bunu da bilerek yaptım. Çünkü abartmadığınız zaman kimse dinlemiyor. Bilhassa biraz yüksek tondan gittim ki, toplum burada bir mesele olduğunu görsün istedim.” dedi.

Partiden kendisine yönelik tepkileri sordum. 

“Partiye gönül verenleri saymıyorum. Onlar zaten benimle aynı fikirde ama pek çok parti yöneticisi, il başkanı hatta belediye başkanı haklı olduğumu söylüyor ama bunu açıkça yapmaya çekiniyorlar.”

“Sonuç olarak partiden atılan siz olacaksınız.” dedim. 

“Haklısınız. Genel Başkan talimat vermiş. ‘Bunu en geç ayın 20’sinden önce partiden atın’ demiş. Ben de bu zevki onlara tattırmamak için ayın 19’nda partimden istifa edeceğim.” diye yanıtladı. 


Celal Şengör’un video tepkisi: “Bu ahlaksızlıktır”

Dün öğlen Cemal Şengör’ün bilim insanı oğlu sevgili Asım’la buluştuk. 

Dr. Asım Şengör dünyanın en iyi üniversitelerinden Zürih ETH mezunu. 

Biyolog ve genetikçi. 

Lisans üstü eğitimini ve doktorasını tamamladıktan sonra ABD’de bir araştırma grubu içinde çalışırken, hocası Tel Aviv Üniversitesi’ne geçince o da ekibin bir parçası olarak oraya geçti ve şimdilerde çalışmalarını orada sürdürüyor. 

Benim pek anlamadığım, DNA’nın bazı parçalarının sentetik olarak üretilmesi diyebileceğim bir proje üzerinde çalışıyor ve başarılı olursa muhtemelen Nobel alır. 

Asım’la kurmakta olduğumuz YouTube kanalında bilim ve teknoloji konulu bir program yapması üzerine konuşurken, Asım’a babası ile ilgili sosyal medyada dolaşan bir videoyu gösterdim. 

Yapay zeka teknolojisi ile deep fake olarak hazırlanmış bir Celal Şengör videosunda, Fatih Koca adlı birinin ilahisi, Celal Şengör’ün sesi ve görüntüsü ile yayınlanıyordu. 

Celal Şengör bildiğin ilahi söylüyordu. 

Akşam Celal Hoca aradı. 

“Böyle bir ahlaksızlık olabilir mi?” diye köpürüyordu. 

Bunda komik hiçbir taraf olmadığını, birinin söylemediği ve hatta inanmadığı bir şeyi kendisine böyle bir yöntemle söyletmenin büyük bir rezillik, büyük bir terbiyesizlik, büyük bir ahlaksızlık, büyük bir rezillik olduğu kanaatindeydi.

“Biri aynısını yapıp Diyanet İşleri Başkanı’na ya da bir siyasetçiye dine sövdürse hoşlarına gider mi de bunu yapabiliyorlar. Burada önemli olan din de değil. Hangi konuda yapılırsa yapılsın, birine söylemediği bir şeyi teknoloji kullanarak söyletmek ahlaksızlıktır.” dedi. 

Haklıydı. 

Ama zaten bu ülkede giderek daha az ve daha zor bulunan şey de bu değil miydi!


Sizi vurmak kaç para! 

Sosyal medyada gördüm. 

Gözlerime inanamadım. 

Tarım ve Orman Bakanlığı, Av ve Yaban Hayvanları tazminat bedelleri belirlemiş. 

Soyu yok olmaya yüz tutmuş, Anadolu’da hâlâ var mı yok mu bilinmeyen, bir tanesi bir foto kapana yakalandığı zaman herkesin bayram ettiği Anadolu Leoparı’nı vurmanın bedeli 1 milyon 200 bin lira. Hemen hemen 40 bin dolar. 

Yine soyu tehlike altında olan ve pek ender görülen Anadolu Vaşakı’nı vurmanın bedeli 30 bin TL. 1000 dolar. 

Liste utanç verici ama özellikle nesli tükenmek üzere olan bu iki türün hayvanının parasal bir karşılık olarak belirlenmesi gerçekten can sıkıcı. 


Bekir Pakdemirli nasılsınız, iyi misiniz!

Tarım ve Orman Bakanlığı demişken, acaba TUSAŞ tarafından bakımları yapılan ve iki yıldır tüm orman yangınlarına hızır gibi yetişen THK yangın söndürme uçakları havada uçtukça, bu uçaklar için “hurdalar, uçamazlar” diyerek uçmalarına mani olan, yangın söndürme uçağı yerine helikopter kiralayarak o yıl Türkiye’nin rekor miktarda ormanının yanmasına neden olan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli acaba ne düşünüyordur? 

Ya da Bekir Pakdemirli’yi oraya atayanlar acaba biraz olsun pişmanlık duyuyor mudur?


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Milleti aptal yerine koyanlar haklı çıkmadığı zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları