45 günlük artış, memur zammının 4 katı

Seçimden önce her şey ne güzeldi.

Gabar’da kimine göre 1 milyar metreküplük şahane bir petrol rezervi bulmuştuk. Cumhurbaşkanı’na göreyse buradaki keşif on milyarlarla ifade ediliyordu.

Enerji ithal eden ülke olmaktan çıkacaktık.

Keza Karadeniz’de trilyonlarca metreküp doğalgazımız vardı. Törenle karaya bağlanmıştı, hatta bedava olacaktı.

“Göğü ısıtamazsınız” diyen makul reklamlar eski Türkiye’de kalmıştı, iktidar şakşakçısı beyinsizler “Kaloriferleri yakın, camları açın. Bedava” diye bağırıyordu.

Dolar 18 TL idi, akaryakıt 19.

Ve önceki gece vergiyi geçirdiler. Cumhurbaşkanı kararı ile.

Akaryakıtta ÖTV yaklaşık yüzde 300 arttı.

Seçimden önce 19 TL olan akaryakıt, seçimin üzerinden 45 gün geçmeden 33 TL’yi geçti. Artış oranı yüzde 74.

Daha iyi anlaşılsın diye karşılaştırma yapmak gerekirse memur ve emekliye yapılan 6 aylık zammın 4 katı.

Şimdi bu zamlar iğneden ipliğe her şeye yansıyacak. Gıda ürünlerinde, özellikle meyve sebzede en büyük maliyet kalemi haline gelen taşıma maliyetleri katlanacak. Patatesten, soğandan başlayarak fiyatlar arşı alaya yükselecek. Enerji fiyatlarındaki vergiden kaynaklanan bu artış sonucu sanayi ürünlerinin fiyatları da en az enerji fiyatları kadar artacak.

İktidarımız ise ne mi yapacak!

Marketleri suçlayacak, sanayicileri suçlayacak, dış güçleri suçlayacak, kendileri hariç herkes bunun sorumlusu olacak.

Zaten bakın Metin Külünk ne diyor, “Akaryakıta yapılan ÖTV zammının 15 Temmuz gecesine, hem de sala okunmasının hemen ardına denk getirilmesi kirli bir operasyona benziyor.”

Sizce Külünk bunu “deli” olduğu için mi söylüyor.

Elbette hayır.

Kendi seçmeni için söylüyor. Biliyor ki, bu zamların tam da o saatte yapılmasının hükümete yönelik bir komplo olduğuna inanacak bir amcalar ve teyzeler grubu var. Zamları FETÖ’ye, Cehape’ye, Akşener’e mal etmeye çoktan hevesliler. Onlara sesleniyor Külünk. 

Size, bana değil.

Sonuç olarak giren de, çıkan da hepimize. Kimimiz bu kazığı iktidarın seçim öncesi uyguladığı politikaların sonucu olduğunu bilerek yiyeceğiz, kimimiz ise bunu da muhalefete mal edip iktidarın her şeyi doğru yaptığını zannederek.

Sonuç fark etmeyecek. Hep beraber giderek daha fakir olacağız.

Bu arada en büyük iş ise TÜİK’e düşecek.

Bu kurumda çalışan zavallıların enflasyonu düşük tutmak için bu kez ne yapacaklarını, şapkalarından nasıl bir sahte tavşan çıkaracaklarını merak ediyorum.

Ve düşündükçe “Seçim olmasaydı bu zamlar da olmazdı. Bir daha seçim yapmayalım” mı denmek istiyor diye geçiyor aklımdan.

Öyle ya “Bu zamlar yanlış seçimin sonucu” diyecek halleri yok.


Cehapeli belediyeleri karalama fırsatı

İktidarımız, bu vergi artışları ile bir taşla iki kuş vurmaya hazırlanmıyorsa ben hiçbir şey bilmiyorum.

Akaryakıt fiyatlarındaki bu artış, ister istemez en fazla belediyelerin toplu taşıma maliyetlerini etkileyecek.

Zaten uzun süredir zarar eden İETT, EGO gibi kuruluşların zararları daha da büyüyecek.

Kur artışları nedeniyle zaten yatırım maliyetleri artan bu kurumlar, akaryakıt fiyatlarındaki artışlar nedeniyle zaten zarar ederken, şimdi 1,5 ayda yüzde 75 oranında artan akaryakıt fiyatını taşıma ücretlerine yansıtmak zorundalar.

Konu ister istemez belediye meclislerinin gündemine gelecek.

İktidar partilerinin ağırlıkta olduğu belediye meclisleri büyük ihtimalle bu zamlara izin vermeyecekler.

Böylece CHP’li bu belediyeler diğer işlere tahsis edecekleri kaynaklarının daha fazla bir oranını toplu taşımaya ayırmak zorunda kalacak, başka yatırım ve hizmetlerden kısacaklar.

İktidar “Bakın Cehapeli belediyeler hiçbir hizmet üretemiyor, hiçbir yatırım yapmıyor” demeye başlayacaklar.

Ya da toplu taşıma zamlarına izin verecekler bu kez de “İşte cehape zihniyeti. Vatandaşa zam üstüne zam yapıyor” diyecekler.

Aynı şey su satışları için de geçerli olacak.

Akaryakıttaki fiyat artışının sorumlusu ise zaten iktidar değil. Onu “Salaların ardından bunu vergi artışı yapan komplocular” yaptı ya…


Tebdili hocada, ferahlık varmış

Kadın Voleybol Milli Takımımız en sonunda zirveye çıktı. Milletler Ligi Şampiyonu olmayı başardı.

Hem de sıralamada kendi üzerinde olan ülkelerin hepsini, teker teker sırayla yene yene.

Sonuna kadar hak ettikleri bir şampiyonluk.

Zaten başlı başına bir ekol haline gelen ve yıllardır dünyanın en iyi kadınlar voleybol ligine sahip olan Türkiye’nin bu başarısını sürpriz olarak gören yok.

Türk Kadın Voleybol Milli Takımı, Dünya Şampiyonluğu ve Olimpiyat Şampiyonluğu dışında hemen hemen tüm başarıları elde etmişti.

Ancak bu ikisine bir türlü uzanamıyordu.

Geçen yıl kasım ayında, milli takımı 5 yıldır çalıştıran ve oldukça başarılı görünen İtalyan hoca Guidetti ile yollar ayrılınca herkes paniklemiş, “eyvah” demişti.

Ancak voleybol federasyonu çok doğru bir iş yaptı ve Guidetti’nin yerine yine bir İtalyan’ı, Daniele Santarelli’yi getirdi.

Ve geçen sene Sırbistan Milli Takım’ını Dünya Şampiyonu yapan Santarelli, bir yıl sonra bu kez Türkiye’yi Milletler Ligi Şampiyonu yaptı.

Demek ki, doğru bir değişiklik yapılmış. Demek ki, bazen büyük başarılar için küçük başarılara razı olmamak gerekiyormuş.

Tabii önemli kozlardan biri de hiç kuşkusuz Küba asıllı Türk oyuncu Vargas’tı.

Turnuvanın en değerli oyuncusu olan Vargas için de aslında Fenerbahçe’ye teşekkür etmek lazım.

Çünkü bu oyuncuyu Türkiye’ye Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı getirdi. Daha sonra Türk pasaportu aldı ve milli takımda oynamaya başladı.

Sonuca bakınca “iyi ki başlamış” diyoruz.

Zirveye çıkan kızlarımız bir kez daha kutluyoruz.


SBK’den avanta alan gazetecileri öğrenemeyecek miyiz!

İki yıl önce bugünlerde Sezgin Baran Korkmaz diye birini konuşuyorduk.

Aniden büyük paralarla ortaya çıkmış, Türk sanayinin, ticaretinin eski ve köklü isimleri ile ortaklıklar kurmuş, koca koca firmaları satın almış, hayır işleri her gün haber yapılan, medyanın bir bölümü ile de arası fazlaca iyi olan bir iş insanı idi.

Sonra, önce ABD’de hakkında açılan davalarla ve ABD hükümetini dolandıran kişilerle adı anılmaya başlandı. Sonra Türkiye’de de dişlileri teklemeye başladı.

Türkiye’de başını belaya sokan ise İnan Kıraç’a verdiği 50 milyon TL’lik borç ve Kıraç’ın bu borcu geri ödememek için iktidardan yardım istemesi oldu.

Sezgin Baran Korkmaz hakkında davalar açıldı, Bakanlar’dan azar ve tehdit işitti.

Sonunda da İnan Kıraç’ın eski ortakları Nahum kardeşlerin uyarısı ile son anda yurt dışına, Avusturya’ya kaçtı.

Orada Türkiye’deki bir büyük rezaleti ifşa etti. Kendisini kurtarmak için, birileri adına kendisinden toplamda yaklaşık 20 milyon dolara yakın para isteyen bir gazeteciyi, Veyis Ateş’i ifşa etti.

Sonrasında pislikler ortaya döküldü.

Korkmaz’ın lüks otellerini ev gibi kullanan, burayı babasının mekanına çeviren gazetecilerden söz edilmeye, bunların fotoğrafları elden ele dolaşmaya başlandı. Hatta iddia edilen, parasal ilişkilerin otelde kalmakla sınırlı olmadığı idi.

Bu arada Avusturya, hem Türkiye hem de ABD’nin iadesini istediği S. Baran Korkmaz’ı ABD’ye iade etti ve Korkmaz orada yargılanmaya başladı.

Burada namuslu gazeteciler, Korkmaz’ın Türkiye’deki rüşvet ağını ve bu ağın içindeki rezil gazetecileri de açıklamasını, yargıda bunların ortaya çıkmasını bekliyordu.

Ancak 1 yıldır bir gelişme yok.

Herkesin keyfi geri geldi.

Herkes rahatladı.

Bu işten tek kaybeden Veyis Ateş oldu.

Bu yüzden bu işi ortaya çıkaran kişi olarak Veyis Ateş’ten özür diliyorum.

Onca pisliğin faturasını tek başına üstlendi.

Yazık!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Demokrasinin homo erectuslar değil, homo sapiensler tarafından icat edildiğini unutmadığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları