Hangisi doğru?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta, Osmangazi Köprüsü ile ilgili bir iddia ortaya attı ve dedi ki, “1 milyar 200 milyon dolara mal olan köprü için 7 yılda 4 milyar 600 milyon dolar para ödendi.”

Ulaştırma Bakanı Uraloğlu da çıktı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yalan söylediğini iddia etti.

Peki, kim yalan söylüyor?

Aslında hesap çok basit.

Köprünün maliyeti, açık kaynaklara göre 1,4 milyar dolar.

1 Temmuz 2016’da açılan köprünün işletmecisi şirketin 7 yıllık hasılatı ise çok net.

Gündü 40 bin aracın geçiş ücreti.

Ücret de 35 dolar artı KDV ile başladı bu yıl yaklaşık 50 dolar olacak.

Kaba bir hesapla araç başı ortalama 42 dolar desek hesap şöyle oluyor:

40 bin çarpı 365 çarpı 7 çarpı 42 dolar.

Yani üç aşağı beş yukarı 4 milyar 300 milyon dolar.

Bunun ne kadarının geçen araçlardan ne kadarının Hazine’den ödendiği hesabı ayrı bir hesap ama Hazine’nin ağır bir yük altında olduğunu biliyoruz.

Tabii bu 1,2 milyar dolar yatıran müteahhitleri ilgilendirmiyor.

Onlar 1,2 milyar dolara karşılık 7 yılda 4,3 milyar dolar aldılar bile ve bu kârlılığa kendileri bile inanamıyorlar. Köprü ve otoyolun işletmecisi 8 yıl daha köprü ve otoyolu işletmeye devam edecek.

Ancak işin olumlu yanları da var.

Geçiş garantisinin süresi 1 yıl sonra doluyor. Bundan böyle Hazine garanti parası ödemeyecek.

Ve bu ihale aslında başka bir müteahhit grubu için tezgahlanmıştı. Şimdi konsorsiyum o işi bozdu.

Eğer bozmasalardı muhtemelen giren kazık çok daha büyük olacaktı.

Baştaki “Kim doğru söylüyor” sorusuna dönersek.

Doğruyu söyleyenin Kemal Kılıçdaroğlu olduğu çok açık.


TT ve “Çok bilen çok yanılır” hikayesi

Geçtiğimiz günlerde “Neyin nasıl satılıp neyin satılmayacağını biz iyi biliriz” diyen iktidara Türk Telekom özelleştirmesini hatırlatmak zorunda kalmıştım.

Türkiye’nin o zamanlar en değerli şirketlerinden biri olan Türk Telekom’un yüzde 55‘lik hakim hissesi yaklaşık 6,5 milyar dolara Lübnan Başbakanı Hariri’nin Şirketi Oger Telekom’a satılmıştı. Ve bu satışın ardından Erdoğan 2006 yılında yani 17 yıl önce de, “Biz neyin nasıl satılacağını iyi biliriz” demişti.

Sonrasında 2008 yılında Oger’nin Hazine’ye olan borcunu erken kapattığı açıklanmış ve iktidar bununla övünmüştü. Ancak daha sonra Oger Telekom’un Türk Telekom’u satın almak için gerekli parayı Türk bankalarından aldığı, daha sonra “refinans” yaparak borcunu 4,7 milyar çıkardığı, velhasılı Türkiye’nin parası ile Türkiye’nin “varlığını” ya da “asset”ini aldığı yani derenin taşı ile derenin kuşunu vurduğu oraya çıkmıştı.

Beteri ise 2018 yılında skandal olarak patladı.

Oger Telekom, Türk bankalarından aldığı 4 milyar 750 milyon dolarlık krediyi ödemeden ama 13 yıl boyunca Türk Telekom’un bütün kârlarını alıp cebe atarak kaçtı. Türk Telekom borç batağı içinde Türkiye’nin elinde patladı ve kreditör bankalar mecburen Türk Telekom’un sahibi oldular.

Ben de geçen hafta bunu anlattım.

Bazıları “Oger Telekom kötü niyetli ise iktidar ne yapsın” dediler.

Madem öyle hikayenin geri kalanını da öğrenmek için alttaki yazıya geçelim.


Göz önünde soygun

İnsan hafızasının unutkanlık gibi bir zaafı olduğunu bildiğimiz için bazen geçmişi hatırlatmak, bazen de geçmişte bilinmeyen, sonradan ortaya çıkan gerçeklerle geçmişin bilgilerini tazelemek gerekiyor.

Şimdi 2005 yılına ve Türk Telekom’un Oger’e satıldığı günlere geri dönüp, kronolojik olarak ilerleyelim.

1) Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonra şirketteki Altın hisseyi temsilen yıllar sonra Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak olan Fuat Oktay veto hakkına sahip şekilde, kamu adına Türk Telekom Yönetim Kurulu üyesiydi.

2) Fuat Oktay, bu göreve getirilmeden önce Sermaye Piyasası Kurulu, Yimpaş’daki görevi nedeniyle, Fuat Oktay hakkında suç duyurusu yapmıştı. Ancak bu, Fuat Oktay’ın bu göreve getirilmesine engel teşkil etmedi. Daha sonra patlayan Telekom soygununda en azından “izleyici” olarak bulunmasına rağmen kendisine bu konu ile ilgili en küçük soru bile sorulmadı.

3) Türk bankalarından alınan kredi tökezlemeye başlayınca, Saudi Telecom (STC) 2008’de Lübnanlı Oger Telecom’un yüzde 35’ini satın alarak Türk Telekom’un dolaylı ortağı haline geldi ve yönetim kuruluna girdi. 2016 yılına kadar da yönetim kurulunda kaldı.

4) Şirketin tökezlemekte olduğu bilindiği halde, Türk Telekom 2008 mayıs ayında borsaya açıldı. 15 Mayıs 2008 tarihindeki hisse fiyatlaması ile değeri 8,20 milyar dolar idi. Hisse senedi karşılığı, ilk aldığı 4.3 milyar dolar krediden sonra Akbank, Garanti ve İşbank önderliğindeki 26 bankadan bu sefer 4.75 milyar dolar kredi aldı.

5) Bu arada zaman ilerledikçe ilginç şeyler oldu! Türk Telekom vergi ve banka borçlarını ödemedi. Londra borsasında halka açılmak istedi, izin verilmedi. Oger sürekli Telekom içinden para çekti.

6) Sonra kredi battı! Bankalar Kanunu sırf bu kredi için değiştirildi ve bu bankaların mali iştirak dışında, iştirak sahibi olmasına izin verildi. Bu işten Türkiye’nin kaç lira kaybettiği hiçbir zaman açıklanmadı ama en az 15 milyar dolar seviyesinde olduğu iddia edildi.

Telekom özelleştirmesi hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en büyük yolsuzluk işlemi, hiçbir şey değilse bile iktidar açısından “yanlış ve denetimsiz özelleştirme” kusurudur.

Kıssadan hisse, “İyi biliyorum” demek, her zaman iyi bildiğinizi göstermez.


Kemal Bey artık siyasi bir sorun değil

Tam da dün dediğim gibi, Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi “Anadolu’yu yakıp yıkarak çekilen Yunan Ordusu” gibi CHP’yi yakıp yıkarak gitmeye hazırlanıyor.

Muhalif seçmenin medyada tutunacak dal olarak gördüğü Halk TV’yi rezil etme girişimi ile beraber tüm partiyi bitirme planı devrede. Bu yüzden de seçim öncesi çıkarılmadığı iktidar ekranlarında geziyor, yakın zaman kadar kapısının önünden geçirilmediği TRT’ye de çıkarılırsa hiç şaşırmayacağım.

CHP’nin başına CHP’yi bitirip, AK Parti’yi iktidarda tutmak için geçmiş olduğu artık su götürmez biçimde anlaşılan Kemal Kılıçdaroğlu partiyi de lekelemek için son darbelerini iktidar ekranlarından vuruyor.

“Partiyi ileri götürecek, geçmişi temiz biri çıkarsa genel başkanlığı hemen bırakırım” cümlesi CHP için, CHP Genel Başkanı tarafından söyleniyor.

Hatta bu cümlenin öncesinde “akçeli işlere karışmamış” tanımı da var.

CHP Genel Başkanı tek bir cümle ile tüm partiyi, partinin tüm önemli isimlerini harcıyor. Hepsinin geçmişinin kirli olduğunu ima ediyor, ima etmek yanlış oldu, açık açık söylüyor.

Bu kişileri kendisinin atadığını, kendisinin aday gösterdiğini, kendisinin önümüze koyduğunu unutarak.

Aslında kendi iddiası bile, o koltukta daha fazla oturmaması gerektiğinin göstergesi.

O, bunu bile fark etmeyecek kadar kendinden geçmiş vaziyette herkese ve her şeye saldırıyor.

Bir anda psikiyatride “perseküsyon sanrıları” olarak tanımlanan bir duruma, hemen ardından da yine ciddi bir psikolojik rahatsızlığın dışavurumunun bir diğer göstergesi olan kendini tek kurtarıcı olarak gördüğü “grandiyöz” sanrılara geçiyor.

Kemal Bey, ne yazık ki artık siyasetin değil, psikiyatrinin ve psikolojinin ilgi alanı içindedir.

Yaptıkları eğer büyük bir ihanetin eseri değilse, adını vermek istemeyeceğim çok ciddi bir rahatsızlığın sonucudur.

NOT: Bu arada hepimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun çalıştıkları kurumlar dışında yerlerden, 5 müteahhitten para ya da reklam alarak sözde muhalifmiş gibi görünüp aslında iktidara çalışan gazetecilerin listesini açıklamasını bekliyoruz. İnşallah bu listeyi yayınlar da bu şerefsiz kişi ya da kurumlar kimmiş öğreniriz. Herhalde elinde açık bilgi belge olmadan böylesine bir iddiayı ortaya atmamıştır, değil mi!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Sevdiklerimizin kusurlarını da görebildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları