Cezasını çekmemiş kaç mahkum aramızda?

Dediğimiz gibi oldu.

Esenyurt’ta asayiş operasyonu düzenlendi.

Bilmem kaç adet aranan şahıs, bilmem kaç adet kesinleşmiş hükmü olan kaçak, bilmem kaç adet ruhsatsız silah yakalandı.

Ne bekliyorsunuz, alkış mı!

Tamam mı yani, Esenyurt artık İstanbul’un “vahşi Batısı” olmaktan çıktı mı, asayiş berkemal mi!

Güldürmeyin bizi Allah aşkına.

Eğer gerçekten İstanbul’u güvenlikli bir şehir haline getirmek için çalışmalara başladıysanız, iki tane göz boyama operasyonu sonrası eski hamam eski tas olmayacaksa, topyekûn ve uzun soluklu bir suçla mücadele dönemi başladıysa, artık ilköğretim düzeyine inen uyuşturucu kullanımı ile ciddi ciddi mücadele etmeyi planlıyorsanız, yurt dışında her gün yakalanan tonlarca uyuşturucunun Türkiye’de kime geldiğini ciddi ciddi merak ediyorsanız, hangi uluslararası suçluları üç kuruşa Türk vatandaşı yaptığınızı araştırıp bu hatanızdan dönecekseniz belki o zaman ciddiyetinize inanmaya başlarız.

Yoksa göstermelik operasyona karnımız tok. O kadar tok ki, istesek de yemeyiz!

Ama onu bırakın da gelin bir başka soruya cevap verin verebiliyorsanız.

Türkiye’de “İnfaz güvenliği var mı?”

Ya da daha anlaşılır biçimde sorayım.

Suçlular, yargının iyi kötü dağıttığı adaletin öngördüğü cezaları yatıyor mu!

Yani diyelim ki, 20 yıla mahkum olan biri, infaz yasaları ile kabaca 10 yıla düşen cezası süresince hapishanede kalıyor mu!

Yoksa mahkumun kimliğine, siyasi gücüne, siyasi görüşüne, iktidar odaklarına yakınlığına, mensubu olduğu organizasyonun iktidar ile olan ilişkisine göre zamanından önce serbest bırakılıyor mu!

Daha da somutlaştıralım!

Pandemiden bu yana, türlü bahanelerle ya da bahanesiz olarak, kaç mahkum cezasını tamamlamadan salıverildi?

Kaç suç örgütü, çete mensubu yasalar gereği hapishanede olması gerekirken aramızda dolaşıyor?

Cezalar mahkumun suçuna göre değil de, mahkumun “velisinin” kimliğine göre mi infaz ediliyor?

Tanımadığım ama hakkında genelde olumlu lakırdılar işittiğim Adalet Bakanı’nın bu basit sorulara verecek yanıtı var mı?

“Sarı muhalefet” bunları merak etmiyor olabilir.

Biz sokakta gezen sıradan vatandaşlar ediyoruz.


Yalancı muhafazakarlar ve içimdeki bulantı

Dün sosyal medyada gözüme çarpan birkaç haberi alt alta yazayım.

“Hatay’ın Akçaova köyünde görevli öğretmen Murat Sağıroğlu’nun 5 yıl boyunca 10 öğrencisini istismar ettiği, ilişkilerini kayda alıp görüntüleri başka öğretmenlere pazarladığı, hamile kalan bir çocuğun kürtaj edildiği, hakkında 158 yıl hapis istenmesine rağmen kararın açıklanmasına kısa süre kala TAHLİYE edildiği…” gerisi de var da tahliyeden sonrasını yazmaya gerek yok. Murat Sağıroğlu sırra kadem basmış durumda zaten.

“Diyarbakır’da cin çıkarma bahanesi ile kendisine tecavüz eden şeyhi öldüren Z.T. ‘Cinleri senden almazsam baban ölecek’ diyerek 3 defa önden 3 defa arkadan ilişkiye girmemiz gerek dedi. İtiraz ettim, üzerime çullandı. Bağırdım…” Bunun da gerisi var.

Birkaç benzer haber daha var ama midem kaldırmıyor.

Bu ikisini yazmamın nedeni ise şu.

Nerede bu ülkenin yalandan ahlak bekçileri…

Bir LGBT konusu çıkınca ortaya atlayıp, tüm ahlakı LGBT’ye bağlayan sözde ahlaklı, özde ahlaksızlar.

Bu rezaletlere, bu cinci hocalara, Kuran kursu tecavüzcülerine edecek tek kelimeniz yok mu!

Okullarda kızlarla erkekleri ayırmak isteyen Milli Eğitim Bakanı’nın bakanlığı, tahliye edilen tecavüzcü öğretmenin tahliyesini engellemek için ne yapmış, davaya müdahil olmuş mu!

Kimi yayınlarda heteroseksüelliğin neredeyse ayıp hale getirilmesinden, Netflix dizilerinde yaratılan abartılı ortamlardan ben de çok hoşlanmıyorum ama kimseye zararı olmayan kendi halinde insanların coplanıp, bu sapıkların tahliye edilmesinden ve yalancı muhafazakarların bu olaylar karşısındaki sessizliğinden iğreniyorum!


Zeytin ağacını kes, zeytin ihracatını yasakla

Türkiye yönetilmiyor dediğim zaman benim muhalefet yaptığımı zannediyorsunuz. 

Hayır efendim. 

Muhalefet yapmıyorum. 

Gerçekleri söylüyorum. 

Haklılığımın örneklerini de her gün görüyoruz. 

Bakın dünden beri bir haber var. 

Ticaret Bakanlığı Türkiye’nin zeytinyağı ihracatını yasaklamış. 

Daha önce yapılmış başvurular bile onaylanmıyormuş. 

Öyle ki, ihracatçı taahhütlerini yerine getiremediği için karşı tarafa tazminat ödemek zorunda bile kalabilir.

Bakanlığın getirdiği yasağın arkasında ise Cumhurbaşkanı’nın ucuz zannettiği Tarım Kredi Kooperatifleri mağazalarında gördüğü zeytinyağı etiketi var. 

Fiyatı gören Cumhurbaşkanı sinirlenince, fiyatları düşürmek için ihracatı yasaklamışlar. 

Buradaki iyi haber şu. 

Fiyatın arz talep dengesi ile oluştuğunu sonunda öğrenmiş olmalılar ki, arzı artırmak için dış satımı yasaklıyorlar. 

Bu önemli bir adım. 

Normalde zeytinyağı fabrikalarına jandarma baskını yaparak, marketleri ise telefoncu amcalara taşlatarak fiyatları düşürme girişiminde bulunurlardı. 

Belli ki, terakki var. 

Ancak yine bu durum hayli eğlenceli ve giderek de komik bir hal almaya başlıyor. 

Bir yandan milyonlarca zeytin ağacının altındaki “düşük kalorili kötü kömürü” çıkarmak için kesilmesine izin veren yasa çıkaracak, zeytinlikleri korumak isteyenleri jandarma marifetiyle doğduğuna pişman edeceksin. 

Diğer yandan zeytinyağı ihracatını yasaklayacaksın. 

Yahu biz size üç yıldır tam da bunu anlatmaya çalışıyoruz. 

Üzerindeki zeytin ağacı, altındaki kömürden çok çok daha değerli dedik. 

Neredeyse vatan haini ve dış güçlerin adamı olmadığımız kaldı. 

Şimdi bunu siz de görüyorsunuz artık ama hâlâ görmezden geliyorsunuz. 

Doğrusu bu müteahhitlerle aranızdaki ilişkinin derinliğini çok merak ediyorum. 

Çünkü artık belli oldu ki, bazı yanlışları göz göre göre yapıyorsunuz.  


Hayatımız boykot ve protesto etmekle mi geçecek!

Disney’in Atatürk dizisini sadece Türkiye’de yayınlama kararı aldığını okuyoruz. 

Yeni diziyi platforma koymayacaklar, sadece Türkiye’deki Fox TV’de yayınlayacakmış. 

Mış diyorum çünkü ne Fox’tan ne de Disney’den resmî bir açıklama duymadım, görmedim. 

İddialar, Ermeni lobisinin baskısı üzerine bu kararın alındığını söylüyor.

Eğer doğru ise, Disney her türlü eleştiriyi hatta hakareti hakkediyor. 

Şimdi “Disney aboneliğini iptal et” kampanyası başladı. 

Bu kampanyaya hak veriyorum ama Disney aboneliğinden çıkamayacağım çünkü zaten abonesi değilim. 

Daha önce bu platforma iş yapmış sanatçılara yönelik saldırıları ise anlamak mümkün değil.

Adamlar Disney’in böylesine bir şerefsizlik yapacağını nereden bilsinler, nasıl tahmin etsinler. 

Ancak benim asıl takıldığım nokta ne Disney’in yaptığı, ne de boykot kampanyaları. 

Benim anlamadığım nasıl oluyor da, Ermeni lobisi dünyada Türkiye’den daha etkili olabiliyor. 

Nasıl oluyor da 85 milyon nüfusu olan, Avrupa’da 6 milyon civarı vatandaşı yaşayan, her şeye rağmen hâlâ dünyanın 20. ekonomisi olmayı sürdüren, Türk Keneşi altında onlarca Türkçe konuşan Türk Cumhuriyetlerini barındıran bir ülke ve bir milletin gücü bir Ermeni lobisi kadar olamıyor? 

Hadi onları geçtim, başında bir “dünya lideri” olan “dünya gücü” Türkiye’nin gücü nasıl oluyor da bir Ermeni lobisine yetmiyor?

Eğer bu sorunun yanıtını veremezsek hayatımız her gün birilerini protesto etmekle, her gün birilerini boykot etmekle, bugün Disney, yarın Amazon, öbür gün Netflix aboneliğini iptal etmekle geçer. 

Asıl sormamız gereken soru bu gücümüzü niye kullanamadığımız, niye bir lobi oluşturamadığımızdır. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Cenneti cehenneme çevirmenin bahanesi sahte cennetler olmadığı zaman.

Erişilebilirlik Araçları