Dizi sektörü daha fazla desteği hakediyor

Türkiye’nin katma değeri en yüksek, ülkeye en fazla net gelir getiren ihracat ürünü nedir, hiç düşündünüz mü!

Otomotiv veya tekstil demesin hiç kimse.

Bu sektörler Türkiye’nin ihracatında en yüksek paya sahip gibi görünse de, sağladığı katma değer açısından hiç de düşünüldüğü gibi Türkiye’ye büyük para bırakan sektörler değil.

Bu ürünlerde hiçbir fikri katkımız olmadığı için, sadece işin emek kısmını yapıyor ve onu fiyatlandırıyoruz. Bunu da oldukça düşük bir değer üzerinden yaptığımız aşikar.  

Diğer pek çok sektörde de durum farklı değil. Katma değer açısından belki madencilik sektörü biraz daha öne çıkıyor olabilir ama orada da ürünü işleme konusundaki eksikler nedeniyle gerçek bir katma değer yarattığımızı bazı ürünler dışında söylemek zor.

Bu açından bakıldığında Türkiye’nin katma değeri en yüksek ihracat malı hiç kuşkusuz “diziler”.

Hem üretim harcamalarının neredeyse tamamı Türkiye’de kalıyor hem de en değerli ürün olan “fikri mülkiyetin” genelde tamamı Türkiye’ye ait.

Türk senaristlerin yarattığı hikayeler, Türk yapım şirketlerinin organizasyonuyla Türk oyuncular tarafından canlandırılıyor, Türk yönetmenler tarafından çekiliyor ve ihraç ediliyor.

Üstelik bu ihracatın taşıma gideri yok, bozulma, çürüme, hatalı imalat nedeniyle iade gibi riskleri yok.

Dahası hep gündem olan “ihracatın kilo başı değeri” konusunda rakipsiz. Ne kadar ihraç ederseniz edin 0 kilo.

Türkiye’nin geçen yılki dizi ihracatı yaklaşık 1 milyar dolar.

Elbette bu miktar 30 milyar doları bulan otomotiv, 20 milyar doları aşan tekstil, hemen hemen aynı miktardaki demir çelik ihracatının yanında küçük gibi görünebilir. Fakat bu sektörler de dahil, Türkiye 100 liralık ihracat yapmak için ortalama yaklaşık 70 TL’lik ithalat yapmak zorunda.

Bu bazı sektörlerde çok daha yüksek oranda.

Ki buna enerji ve enerjideki sübvansiyonlar dahil değil.

Lafın kısası, otomotivde 30 milyar dolarlık ihracatın gerçek katma değeri yaklaşık 3 milyar dolar.

Tekstilde biraz daha fazla ama demir çelikte çok daha düşük.

Yani 1 milyar dolarlık dizi ihracatı Türkiye’ye sağladığı gerçek fayda açısından kabaca 10 milyar dolarlık otomotiv, 20 milyar dolarlık demir çelik, 5 milyar dolarlık tekstil ihracatına tekabül ediyor.

Üstelik dizi ihracatında 1 milyar dolarlık ihracata, dizideki fikri hak sahiplerinin uluslararası telif kuruluşlarından “fikri mülkiyet hakları” nedeniyle elde ettiği döviz cinsinden gelirler dahil değil.

Bu yüzden de bu sektör daha fazla desteği hak ediyor.

Yapımcı firmalara ihraç ettikleri diziler ve filmlerden KDV desteği, KDV iadesi, stopaj desteği ve indirimi ya da yurt dışına satış sonrası stopaj iadesi, yurt dışında gösterimi yapılan dizilerde yer alan oyunculara yeşil pasaport verilmesi gibi destekler sektörün rekabetçiliğini geliştireceği gibi, yapımcıların da yurt içi ratingden çok yurt dışı satışı ön plana çıkarmasına neden olacak, üretim kalitesine katkı sağlayacaktır.

Dizi sektörünün sadece kendi satışı bir yana, Türk turizmini de büyük oranda desteklediği ve uzun vadede Türkiye’nin markalı ürün ve yaşam tarzı satışına da büyük destek sağlayacağı aşikardır.

Tabii o zamana kadar Türk yaşam tarzı Arap yaşam tarzına dönüştürülmemişse!


Merkez Bankası açıklaması spor kulübü genel kurulu gibi

Merkez Bankası’nın ülkenin başına büyük bela olacağını ilk gün söylediğimiz Kur Korumalı Mevduat (KKM) rezaletini sona erdirmek için yayınladığı genelgeyi okudunuz mu!

Ben okudum.

Bana Galatasaray Spor Kulübü’nün ya da genel olarak tüm spor kulüplerinin divan kurulu ya da genel kurul toplantılarındaki konuşmaları hatırlattı.

Bu toplantılarda üyelerden bazıları söz alır ve kürsüye çıkar, yönetim kurullarına “Kulübün borçlarının azaltılmasını, gelirlerinin arttırılmasını, gelir gider dengesinin sağlanması gerektiğini, başta futbol olmak üzere tüm spor branşlarında düşük maliyetli sporcular bulunmasını, alt yapıdan sporcu yetiştirilmesini ve tüm branşlarda şampiyon olunması gerektiğini, ayrıca da kulübün sosyal tesislerinde üyelere çok ucuza hizmet verilmesi gerektiğini” söylerler.

Ancak bunun nasıl yapılması gerektiği ile ilgili hiçbir şey söylemezler ve zaten bu konuda bir fikirleri de yoktur.

Merkez Bankası’nın KKM ile ilgili yol haritası da tam böyle.

Hiçbir fikirleri yok. Yeni hesaplar açılmasını istemiyorlar ama mevcut hesapların nasıl TL’de kalacağı ile ilgili bir fikir de üretmiyorlar.

Geri dönen mevduatın dövize gitmesini nasıl engelleyecekleri ile ilgili hiçbir kelime yok.

Belli ki, bu konuda bir fikirleri de yok.  


O maaşlar iade edilmeli mi!

Seçimlerden hemen önce Mayıs ayı içinde milletvekillerine 3 aylık maaşları peşin ödendi.

Ancak 27. dönemdeki 600 milletvekilinin 314’ü yani yarısından fazlası ya yeniden seçilemediği için ya da tekrar aday gösterilmediği için 28. dönem TBMM’sinde yer alamadılar.

Bu durumda bu milletvekilleri 2 aylık fazladan maaş almış durumdalar.

Şimdi bunun üzerinden yeniden seçilemeyen vekiller eleştiriliyor ve hakketmedikleri 2 maaşı iade etmeleri isteniyor.

Bu vekillerden 4’ü, Demokrat Parti Genel Başkanı Uysal, BBP Genel Başkanı Destici, İYİ Parti eski Bursa Milletvekili Kamil Erozan ve AK Parti Balıkesir Milletvekili Adil Çelik 2 aylık hak edilmemiş maaşlarını iade ettiler.

Gerisinden ses yok. Buna CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da dahil.

İyi de bu milletvekillerine yaptığımız eleştirilerde haklı mıyız!

Yasal olarak haklıyız. Bu maaşları iade etmeleri gerek.

Ancak mantık olarak milletvekilliği bitenler birkaç ay da olsa maaş almaya devam etmeliler ya da en azından bir tazminat almalılar.

Sonuç olarak, milletvekilliği süresince kendi işlerini sürdüremediler ve vekilliğin sona ermesinden sonra hayatlarını yeniden organize etmek için bir süreye ihtiyaçları var. O yüzden de emekli olmamış, emeklilik hakkına kavuşmamış vekillere üç ay daha maaş vermek bence mantıklı.

Ama dediğim gibi eğer emekli hele hele kıyak emekli değillerse.


Molla yellenirse…

Açık söyleyin.

Eşcinsellerin öldürülmesini emreden Taliban’ın basın sözcüsü Molla Ahmed’in 21 yaşındaki genç erkek koruması ile cinsel ilişkisinin görüntülerinin sızdırılmasına çok güldünüz değil mi!

Hiç kimsenin hayatına karışmak, eleştirmek, ahkam kesmek hakkını kendimde görmem ama bu olay beni gerçekten çok güldürdü.

Anlaşılan, bunlar LGBTİ’ye karşılar ama DLGBTİ’ye karşı değiller.

Bir kez daha gördük ki, halka yasak olan mollaya değil.

Siyasallaştırılmış dinin cüzdanla ilgili kısmındaki ilkesizliği biliyorduk da, buradakini de yeni öğrenmiş olduk.

İster kilise olsun ister tekke fark etmiyor.

Bastırılan her şey, bir yerden fışkırıyor.


Şimdi yapmak şart mıydı!

Sezen Aksu çok ayıp etmiş.

Cezaevindeki Merdan Yanardağ’a icra takibi yapıyormuş.

Aksu, Anayasa referandumundaki tavrı nedeniyle kendisini sertçe eleştiren Yanardağ’ı daha önce mahkemeye vermiş.

Davayı kazanmış ve mahkeme tazminata hükmetmiş.

Aksu’nun avukatları da 30 bin TL’lik tazminatı almak için hapisteki Merdan Yanardağ’ın ailesinin kapısına dayanmışlar.

Bu da Sezen Aksu’ya yakışmamış.

Bence biraz daha bekleyebilirdi.

Avukatlarının bu girişimi Aksu’nun haberi olmadan yaptıklarına ve bu ayıptan döneceklerine inanmak istiyorum.

Affedin demiyorum, çıkmasını bekleyin, diyorum.

Merdan Yanardağ’ın kaçacak hali yok ya!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Ellerimizi taşın altına elini sokanı alkışlamak için değil, taşın altına bir el daha sokmak için kullandığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları