Suç voleybolcu kızlarındır!

Hakkari’de 11 yaşında bir kız çocuğuna 3 kişi tecavüz ediyor.

Tecavüzcüler yakalanıyor. Tutuklanıyor.

Tecavüzcüler avukat olarak muhafazakarlığın bayraktarlığını yapan partimizin, evet doğru bildiniz AK Parti’nin il başkanını tutuyorlar.

Bu arada devreye aşiret “omertası” yani sessizlik yasası sokuluyor.

Allem kallem derken, “delillerin tartışmalı olması” nedeniyle 8 aylık tutukluluğunun ardından mahkeme sanıkların serbest bırakılmasına karar veriyor.

3 kişinin tecavüzüne uğrayan ve adalet bekleyen 11 yaşındaki kız çocuğu intihar ederek hayatına son veriyor.

Ve biz bu rezaleti Timur Soykan yazınca öğreniyoruz.

“Sosyal medya adaletini” eleştiriyor kimileri. Evet sosyal medya yolu ile adalet tesis edilemez ama atadıkları bakanlar ve kurdukları bakanlıklar böyle rezil davalarda müdahil olmayı ancak sosyal medyada konu olunca akıl ediyorlar, bunu da bilsinler.

Sonuç olarak 3 tecavüzcü serbest.

11 yaşında bir kız çocuğu mezarda.

Ama sorarsanız milli marşımızı göz yaşları içinde okuyan, Türkiye’yi Avrupa’nın zirvesine taşıyan kızlarımız ahlaklarını bozuyor, dinlerine zarar veriyor.

Tecavüz sanıklarının avukatı da muhtemelen öyle diyordur. Voleybol kadın milli takımı kapatılsın diye kampanya yapılsa, sanıklarla birlikte imza verirler!


500 bin dolara satılan itibar

Aylardır, yıllardır bas bas bağırıyorum. “Vatandaşlık kampanyanız ülkeyi uluslararası suçlu cennetine çevirdi. Tüm dünyanın mafyası, uyuşturucu kaçakçısı artık Türk vatandaşı” diye.

Kimse tınmıyor.

İktidar zaten bu işin müsebbibi de, ana muhalefetten de ses yok. Ama belki de ses olmaması daha iyi, çünkü her an bu göçmen politikasının mimarlarından biri, CHP Genel Merkezi’nde bir odadan, genel başkanın danışmanı olarak çıkabilir, şaşırmam.

Ve artık sadece biz değil, dünya basını da bu rezaleti her gün manşetlerine taşıyor.

Bir süredir Felemenk ülkelerinde “vatandaşlık programımız” ve bu programın mafya ile ilişkisi sayesinde manşetlerdeyiz.

Belçika basını, 2020 ile 2022 yıllarında Antwerp limanından ülkeye 3 tondan fazla kokain sokan Arnavutluk uyruklu Flamur Sinanaj ve Bosna uyruklu Sani Al Murdaa’ın hikayesini yazıyor.

Belçika basınının yazdığına göre, Sırp mafyasının kontrolündeki Skaljari Karteli’nin üyesi olan bu ikilinin, Belçika yargısının kırmızı bültenle aradığı iki kriminalin Türkiye’de olduğu bilgisine ulaşan Belçika Adalet Bakanlığı Türkiye’den bu iki kişinin Belçika’ya iadesini istiyor.

Türkiye ise bu iki kişinin Türk vatandaşı olduğunu ve bir ülkenin kendi vatandaşlarını başka bir ülkeye iadesinin söz konusu olmadığını belirtiyor.

Belçika bu kişilerin Türk değil, Arnavutluk ve Bosna vatandaşı olduğunu söylüyor. Türkiye “Hayır, bizim vatandaşımız” diyor.

Çünkü her ikisi de, pek çok uluslararası mafya mensubu gibi, 250 bin doları bastırmış ve Türk vatandaşlığı almışlar.

Hollanda medyasında ise başka bir isim ön planda. Jos Leijdekkers.

Avrupa’nın en çok aranan adamı olduğunu yazıyorlar; Türkiye’de yaşadığını, Türkiye’de gizli bir el tarafından korunduğunu ve bu yüzden yakalanamadığını iddia ediyorlar. Yine Hollanda basınının Avrupa uyuşturucu trafiğinin tam ortasındaki en büyük isim olduğunu iddia ettiği Leijdekker de Türk vatandaşlığı satın almış ve Türk pasaportu sahibi.

Bunlar aslında Türkiye’de doğru düzgün gazetecilerin zaten yazıp, söylemiş olduğu şeyler. Ama artık tüm dünya bunları konuşuyor.

Avrupa’da Türkiye’nin 500 bin dolara her türlü suçluya, mafyaya vatandaşlık sattığı yazılıp çizilirken biz ise dev özel uçaklarla itibar satın aldığımızı zannediyoruz.  

Farkında değiliz ki, itibarımızı son zamlı tarife ile 500 bin dolara satıyoruz.


Akşener’in yerel seçim kararı ne?

Bugün Youtube kanalımda rutinin dışına çıktık ve normalde cumartesi günleri röportaj yayınlarken bu kez hafta ortasında bir röportaj yayınladık.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile konuştuk.

Meral Hanım seçim öncesi yaşananlardan başladı, masadan niye ve nasıl kalktığını, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hangi liderlerin destek verdiğini tek tek açıkladı, bugün Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vuran bazı CHP’li isimlerin o gün nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüzde 60’la kazanacağına herkesi ikna etmeye çalıştıklarını anlattı. İYİ Parti’nin kendi medyasını kurma çalışması yapıp yapmadıklarını, kendi medyalarına ihtiyaç duyup duymadıklarını özetledi.

Ve en sonunda Altılı Masa’nın bundan sonrasını yani akıbeti konusundaki tutumunu, tutumlarının bazılarının dediği gibi “el yükseltmek” amaçlı mı yoksa ilkesel mi olduğunu ve yerel seçimin kaderini belirleyecek, bazılarının hayallerini suya düşürecek olan nihai kararını açıkladı.

Bence izlemekte fayda var. Çünkü önümüzdeki birkaç ay en önemli mesele Akşener’in ve partisinin bu tutumu olacak.


Kendine olunca afet, başkasına olunca marifet

İktidara ve iktidar medyasına göre seller ve doğa olayları AK Partili belediyelerin yönettiği kentleri vurup dağıttığı zaman olanlar “Allah’ın afeti”.

Aynı seller ve doğa olayları 25 yıl boyunca iktidar tarafından yönetilen ve 4 yıldır CHP’nin elinde olan İstanbul’u vurup dağıttı zaman olanlar ise “Ekrem’in marifeti”.

Dün gece yağmur ve sel Başakşehir ve çevresini vurunca Ak troller İmamoğlu’na saldırmaya başladılar ve “Hani kenti düzeltmiştin” demeye başladılar.

İmamoğlu tarihin yazdığı en mükemmel ve her şeye muktedir bir belediye başkanı diyemeyiz ama Başakşehir gibi AK Parti zamanında ortaya çıkmış ve AK Partili belediyeler tarafından yönetilip 25 yılda bu hale gelmiş bir ilçede yaşanan felakette bu ilçeyi 25 yıl yönetenlerin, belediye eliyle bu ilçeyi yoktan var edenlerin hiç mi suçu yok da, her şeyi 4 yıldır İstanbul’u iktidarın türlü engeline rağmen yönetmeye çalışan adama fatura kesiyorsunuz.

Tamam Ekrem kötü olsun ama, siz ondan da beter değil miydiniz!

İstanbul’da 2009’da sellerde 40 kişi öldüğünde Başkan kimdi!

Ben mi, Ekrem İmamoğlu mu, yoksa AK Partili Kadir Topbaş mı!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Adil olmayı başaramayanların adi olduğunu unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları