İstanbul konseri iptal edilmez miydi!

Fazıl Say’ın İsviçre’de bir festivale katılımı, festivali organize eden İsviçre Migros’un talebi üzerine engellendi.

Gerekçe, Say’ın Hamas-İsrail savaşında şaşırtıcı derecede makul bir tutum izleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve dolaylı olarak da barışa verdiği destek.

Say’ın ne aşırı bir söylemi var, ne de İsrail’e yönelik saldırgan bir tavrı.

Tek kusuru barıştan yana olmak, sivil katliamına karşı çıkmak.

Fazıl Say’ın festivalden atıldığını açıklaması üzerine, iktidar kanadından da tepkiler geldi ve Ömer Çelik konserlerin iptal edilmesini kınadı.

İyi de, iptal edilen sadece Fazıl Say’ın İsviçre’deki konserleri değil ki!

Mesela Fazıl’ın aynı günlerde İstanbul’da bir konseri olsa idi, o da iptal edilecekti!

Bizim memleketin sanat ile sanatçı ile, müzik ile, müzisyen ile ne derdi olduğunu anlamakta zorlanıyorum.

Ne zaman tatsız bir olay meydana gelse, ilk akla gelen konserleri durdurmak, engellemek.

Kardeşim hiç düşünmüyor musunuz, bu insanlar ne yiyip, ne içiyor…

Bir konser için aylar süren hazırlıklar yapılmış.

Kiralar ödenmiş, ses ve ışık sistemleri kiralanmış, kurulmuş, biletler satılmış, müzisyeninden büfecisine, getir götürcüsünden temizlikçisine kadar yüzlerce insan bu işten ekmek yiyecek.

Sanatçı belki de yıl boyunca o iki konsere hazırlanmış.

O sırada Hamas İsrail’e saldırmış, İsrail Hamas yüzünden sivil Filistinlileri öldürmeye başlamış.

Hooop, konserler iptal.

Hayat her alanda sürüyor.

İhracat serbest, ithalat serbest, fabrikalar açık, ofisler açık, herkes işine gücüne gidebiliyor ama konser yasak. Sanatçı isen işini yapman yasak, paranı o işten kazanıyorsan yasak.

Bazıları diyor ki, “Ne var canım çok para kazanıyorlar zaten. İki gün de kazanmayıversinler”

Onlar kazanmasın peki.

Ya yanlarındakiler.

Yevmiye ile çalışınlar.

O konser salonlarının çalışanları, yatırımcıları.

Işıkçılar, sesçiler, biletçiler, temizlikçiler, taşımacılar.

Onlar insan değil mi!

Onların çoluğu çocuğu, ev kirası, kredi kartı borcu, okul taksiti yok mu!

Ey iktidar sahipleri.

Fazıl Say’ın size hak verdiği için İsviçre’deki konserinin iptaline elbette tepki gösterin.

Ama önce siz kendi ülkenizdeki konserleri iptal etmemeyi öğrenin.

Sanat bir eğlence değildir.

Bir ihtiyaçtır.

Bilin!

***

Kadın kadının kurdu mu?

Hep anlamadığımız, kadına yönelik bu denli baskı ve şiddet barındıran bir erkek güruhunun nasıl ortaya çıktığı.

Yanıtını Gelecek Partisi Milletvekili Sema Silkin Ün’den öğrendik.

Bu “yaratık” geçenlerde öyle bir laf etti ki, “Bu kadının yetiştirdiği çocuk işte bu kafa ile büyür” dedik.

Hatırlıyorsunuzdur, Hamas’ın İsrail’e saldırdığı ilk günün hafızalara kazınan fotoğrafları arasında, iç çamaşırları ile bir kamyonetin kasasına, Hamas pislikleri arasına yatırılmış bir genç kadının fotoğrafı yer alıyordu.

Militanlar kadının sağını solunu sıkıştırıyor, birileri de genç kadının o sırada cansız olduğunu düşündüğümüz bedenine tükürüyordu.

İşte ne yazık ki, TBMM çatısı altından bu milleti temsil eden Sema Silkin Ün, bu fotoğrafla ilgili olarak “Kıyafeti bir iç çamaşırı türevi olan biri üzerinden dünyayı ayağa kaldıranlar” diye başlayan bir cümle kurdu.

Bakar mısınız, yaklaşımdaki aşağılıklığa.

Kıyafeti bir iç çamaşırı türevi ise her türlü muameleye layık görülüyor, hem de bir kadın tarafından.

Üstelik de kıyafetinin ne olduğunu bilmemize imkan yok, belli ki kıyafetleri parçalanmış.

Bir kadın, başka bir kadına nasıl davranılması gerektiğini kıyafeti üzerinden kodluyor ve kıyafeti kendi kıyafet anlayışına uygun değilse, parçalanmasını, tecavüze uğramasını, kaçırılmasını, işkence görmesini normalleştiriyor.

Şimdi siz düşünün böyle bir kadının yetiştireceği evlat nasıl bir kafa ile büyür, nasıl bir kafa ile ortaya çıkar.

Bence bu ülkede kadınların çektiği acıların en önemli nedeni erkekler değil.

Zannederim diğer kadınlar.

Sema Silkin Ün gibi olanlar.

Tabii bunlara kadın ya da insan diyebiliyorsak!

***

Perspektif

AXIOS isimli internet gazetesinde farklı bir makale yayınlandı. Daha doğrusu bir haber yorum.

Barak Ravid imzalı makalede, ABD Başkanı Biden’in birkaç saatlik İsrail ziyaretinin perde arkası anlatılıyor ve olanların, görünenlerden farklı olduğu vurgulanıyor.

Habere göre, Biden ile Netanyahu ilişkisi kameralar önünde farklı, kapalı kapılar arkasında farklı.

Biden, kameralar önünde sarıldığı Netanyahu’yu kapalı kapalı arkasında “fırçalıyor”, eylemlerine dikkat etmesini, ölçüyü kaçırmamasını söylüyor.

Gazze’yi işgal etmesi halinde, buna destek vermelerinin söz konusu olmayacağını ve böyle bir planı var ise bundan vazgeçmesini “sert” biçimde söylüyor.

Net olarak “İsrail’i destekliyor olmamız, Ortadoğu’da yeni bir belanın içine dalmaya niyetli olduğumuz anlamına gelmez” diyor.

Biden’in İsrail’e yakın davranmasının arkasında, İsrail kamuoyunda toplayacağı sempatiyi, İsrail’i barışa ikna etmek için kullanmak gibi bir niyet olduğunu, barışı bir karşıt değil, bir dost olarak temin etmenin daha kolay olacağına olan inancı olduğunu iddia ediyor yazar. Ve Gazze’ye önceki gün 20 TIR insani yardımın girmesinin, Biden’in bu tavrı sayesinde olabildiğini vurguluyor.

Biden’in bölgeye uçak gemileri yollamasındaki amacın ise çatışmanın bölgesel bir savaş dönüşmesini engellemek ve İran’a ve İran’a bağlı Hizbullah’a gözdağı vermek amacını taşıdığını, ABD’nin Ortadoğu’da yeni bir geniş çaplı çatışmayı durdurmak için caydırıcı bir unsur olarak filosunu yolladığını anlatıyor.

Gerçek durum bu mudur bilemem.

Ama böyle bir perspektif de var onu da göstermek istedim.

***

Diyanet bilimsel olarak araştırmalı

Bu durum bardağı taşıran son damla olmalı ve Diyanet İşleri Başkanlığı çok acil bir araştırma başlatmalı.

“Kur’an kurslarında, cemaat ve tarikat okul ve yurtlarında, teşkilatın bazı mensuplarındaki bu sapkınlığın nedeni ne?” diye araştırmaları şart.

Gün geçmiyor ki, bu saydıklarımdan birinde bir “cinsel saldırı” bazen kız ama genelde erkek çocuklara yönelik bir cinsel saldırı, bir taciz, tecavüz vakası, bir ırza tasaddi vakası ortaya çıkmasın.

Son olarak Şanlıurfa’nın, Akçakale ilesinde müftü evet yanlış okumadınız bir müftü 12 yaşında bir erkek çocuğuna tecavüz ettiği için tutuklandı.

Bir değil, iki değil, üç değil…

Sözde dinî eğitim kurumlarında, bunlara bağlı yurtlarda ve artık doğrudan resmî diyanet teşkilatında bunlar oluyor ve bazıları artık saklanamaz hale geliyorsa, bu araştırılmaya değer bir mesele, çözülmesi gereken bir sorundur.

Yıllarca kiliseye özgü bir sorun zannedilen bu sorunun, sadece kiliselere değil farklı dinlerin kurumlarında da bir sorun olduğu atık saklanamaz bir durumdur.

İncelenmesi farzdır.

***

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Hırsızlara imkan sağlayanın hırsız olmadığını söylemesi komik geldiği zaman.

Erişilebilirlik Araçları