Yazmayacaksan ne işin var okyanus ötesinde
Fatih Altaylı
Mayıs 11, 2013
Yazı İçeriği
Yazmayacaksan ne işin var okyanus ötesinde
Yazmayacaksan ne işin var okyanus ötesinde
Bilmem takip ettiniz mi, bir süredir bazı gazeteler, bazı yazarlar ve bazı internet sitelerinde sert bir "yalancılık" tartışması yürüyor. Bir grup yazar, bir grup yazarı suçluyor, "Yalancısın" diyor, "Ben öyle bir şey demedim" diyor, bazıları, "İşin doğrusu budur" diye yazıyor. Tartışma sürüyor. Tartışmanın konusu, bir grup gazetecinin "okyanus ötesi" ziyareti. Başka bir deyişle "Pennsylvania" gezisi. Adlı adınca söylemek gerekirse Fethullah Gülen'i görmeye gitmeleri. Bu gazetecilerin Gülen'le görüşmeleri sırasında söyledikleri iddia edilen sözler, takındıkları iddia edilen tavırlar, yaptıkları iddia edilen jestler de tartışmanın ve suçlamaların konusu. Kendi pozisyonumu baştan koyayım. Fethullah Gülen'in özellikle yurtdışındaki eğitim faaliyetlerini çok takdir ediyorum. Haritada yerini bile bulamayacağımız yerlerde "Türk okulları" açmaları, oralara Türk kültürünü taşımaları çok hoşuma gidiyor. Türkiye'de cemaatin kendi içindeki dayanışmasını saygıyla karşılıyorum. Ama Türkiye'de siyasete müdahil olma çabalarını anlamsız buluyorum. Yıllar önce, henüz daha Türkiye'deyken daveti üzerine, Üsküdar'da yaşadığı mekânda birlikte yemek yediğimiz Gülen'in siyasete müdahil olmak isteyebileceğine de aklım yatmıyor. Ne var ki, görünen köy ortada, benim aklım yatsa da, yatmasa da! Fakat benim asıl söyleyeceğim bu değil. Aklımın ermediği başka bir şey. Bizim gazeteci arkadaşlar neden Gülen'i görmek için sıraya girmiş vaziyetteler. Bir gazeteci elbette Türkiye'nin siyaset, ticaret ve eğitim alanında etkili bir grubunun liderini görüp tanımak ve konuşmak ister. Ama bunu "gazetecilik" saikiyle ister. Yani bir anlamda röportaj yapmak, izlenimlerini yazmak, bilgi almak ve bu bilgilerini okurlarıyla paylaşmak üzere ister. Bu görüşmelerde elde edeceği bilgileri yazmamak, yazamamak, gerçek bir gazetecinin "kurdeşen" dökmesine neden olur. Fakat bakıyorum da bizim gazeteciler, bu ziyaretlerin içeriğini yazmamak ve paylaşmamak konusunda adeta bir "omerta" uyguluyorlar. Açıkçası ben buna "gazetecilik" diyemiyorum ve bu nedenle de bu ziyaretlerin "hangi amaçla" yapıldığını anlayamıyorum. "Biz cemaat mensubuyuz ve gazeteci değil, cemaatin üyeleri olarak oradayız" diyorlarsa o başka. Eğer bu ziyaretler gazetecilik faaliyeti değilse, gidenler de kendilerini cemaat mensubu olarak görmüyorsa, bu "kapalı" ziyaretlerin, geçmişin güç odaklarına yapılan "gizli" ziyaretlerden ne farkı var. Geçmişte o ziyaretleri yapanları niye suçluyoruz o zaman! Çekmek ayıbı örtmüyor MİLLETVEKİLLERİNE ve ailelerine "hayat boyu sürecek" avantajlar sağlayan yasal düzenlemeye imza atan partiler, imzalarını geri çekmeye başladılar. Önce MHP çekti. Zannedersin ki, "Polis çevirdi, ehliyet-ruhsat sordu. Rencide oldum" diyerek bu düzenlemeyi savunan MHP Milletvekili Yeniçeri değil de, Habertürk yazarı Fatih Altaylı'ydı. Bir başkası yasayı savunurken, "Uçaktan indik, bürokratı makam arabası karşıladı. Ben orada öylece taksi bekledim, utandım" dedi. Bunun adı komplekstir kompleks. Ama sanki bu kompleksli tavrı takınan benmişim gibi öneri geri çekiliyor. Elbette demokratik bir baskı sonucu bunun geri çekilmesi güzel bir gelişme. Ama geri çekilmiş olsa da, hangi saikle böyle bir yasal düzenlemeye gidilmek istendiğinin ortaya çıkmış olması hâlâ ve sonsuza kadar üzücü. Çözüm yasaları Meclis'e gelirse CHP destekleyecekmiş CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün bir basın buluşması düzenledi. "Genel yayın yönetmenlerini davet ediyoruz" dediler. "Biraz sohbet ederiz" dedim, gittim. Meğer herkes oradaymış. Kemal Bey, "sürece destek vermiyorlar suçlamalarına" yanıt vermek istemiş. "Sürecin başarılı olmasını istiyoruz. Olmak zorunda" dedi. Süreç başarılı olmazsa, Türkiye'nin çok büyük sıkıntıya gireceğini ima etti. "O zaman niye destek vermiyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıt ise şöyleydi: "Ben ilk gün 'Kredi vereceğiz' dedim. Sayın Erdoğan 'Senin kredine ihtiyacımız yok' dedi. Ne yapayım ben şimdi. Her gün 'Yardım edelim' diye yalvarayım mı?" Kılıçdaroğlu'na göre, AK Parti sürecin başarılı olacağından emin olsa CHP'den destek istemeyecekti. "Başarısızlık için ortak ve günah keçisi arıyorlar" dedi. Salondaki panoya 19, elimizdeki kitapçığa ise 17 maddelik bir "demokrasi paketi" yazmışlardı. "Bunlar yapılsın Kürt sorunu çözülür ve biz bu maddelerin hepsine destek vermeye hazırız, hepsini bir öneri olarak Meclis'e sunacağız" dedi. Ben de "Zaten Karayılan'ın ve Öcalan'ın söyledikleri de bunlardan farklı değil. Aynı şeyi söylüyorsunuz. Demek ki ortada sorun yok" dedim. Kılıçdaroğlu'na göre ise sorun vardı. "Öyle söylüyorlarsa ne iyi. Ama iktidar partisi bunları yapmaya niyetli değil" dedi. Söylediği en somut şey ise "Ortada bir şey yok ki, bizim destekleyip desteklemediğimiz konuşulabilsin. Kürt meselesini sonsuza kadar çözecek yasal düzenlemeleri getirsinler TBMM'ye, eğer biz destek vermiyorsak o zaman bizi suçlayın. Ama ortada bizim destek vereceğimiz bir şey yok. İçeriğini bilmediğimiz gizli görüşmelere destek vermeyiz ama Meclis'teki her türlü düzenlemeye destek vermeye hazırız" dedi. Ama bir çekincesi vardı. "Anadilde eğitimin resmi eğitim olmasına karşı olduklarını" söyledi. Anayasa'daki "Türk milleti" tanımında ise BDP ile uzlaşacaklarından kuşkusu yoktu.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025