Gitmediğin köy senin değildir
Fatih Altaylı
Temmuz 27, 2013
Yazı İçeriği
Gitmediğin köy senin değildir
Gitmediğin köy senin değildir
BAŞBAKAN Erdoğan, 2 aydır birkaç havalimanına sürekli vurgu yapıyor. Iğdır, Bingöl, HakkâriYüksekova ve Şırnak havalimanlarına. Ben de bu havalimanlarını önemsiyorum. Çünkü ben, “Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür”e hiç inanmam. Gitmiyorsan, görmüyorsan, ulaşamıyorsan orası senin değildir. Kim gidiyorsa, kim ulaşabiliyorsa o köy onundur. Bu havalimanları o yüzden önemlidir. Havalimanları, yollar, cümle ulaşım altyapısı bir yeri sizin yapar. Bir uzva kan götürecek damar yoksa, o uzuvda can kalmaz. Bir süre sonra kopar. Kopmasa da kangren olur. Keserler. Bu havalimanları bu yüzden önemlidir. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Bölgeye yatırımlar yüzde 343 arttı” diyor. Sen o bölgeye kolay ulaşım sağlarsan yüzde 3443 artar yatırımlar. Çünkü yatırımın şartı, pazara yakın olmaları, pazarlara ulaşabilmektir. O yatırımlarda çalışacak üst düzey adamlar da o yatırımlardan ortaya çıkacak ürünleri satın alacak olanlar da yatırımların olduğu yere kolaylıkla ulaşabiliyorsa o yatırımların ekonomik bir anlamı ve değeri olur. En yakın havalimanından 4 saat karayoluyla gidebildiğin yerde yatırım, atılım olmaz. Bu havalimanları oraya kan ve can götürecek damarlardır. Uzuvların ölmemesi, kopmaması ancak sağlıklı damarların çalışmasıyla mümkündür. Havalimanının adı güçlü bir mesajdır BU havalimanına Şerafettin Elçi adının verilmiş olması hem önemli hem manidar. Şerafettin Elçi, bu ülkenin önemli “Kürtçü”lerinin başında gelir. Öcalan’ın da avanesinin de Kürtçülükten haberi yokken Elçi “Kürt halkı” diyen adamdı. Ama bir farkı vardı. Asla teröre prim vermedi. Asla ayrılıkçı olmadı. Kendilerinde bazı hak eksiklikleri gören Kürtlerin sesi oldu. Onlar için mücadele etti. Ama PKK ile ve şiddet yanlısı diğer Kürt örgütleriyle daima arasına geniş bir mesafe koydu. Bu yüzden zaman zaman dışlandı. Tehdit edildi ama geri adım atmadı. Barışçı tavrını hep sürdürdü. Ayrılıkçı hiç olmadı. Benim de iyi dostumdu. Pek çok konuda ayrı düşünsek de en kritik meseleleri bile konuştuğumuz bir Kürt aydınıydı. Küçük kızı gazeteci olmak istediğinde Teke Tek’te başladı işe. Saygı duyulan ve duyulması gereken bir adamdı ve havalimanına adının verilmesi, “Biz barıştan ve bütünlükten yana tavır alan Kürtleri bağrımıza basarız” demenin şık bir yoludur. Beni şaşırtan, bu sohbetlere katılanlar TRT ekranına bir “tasavvuf ehli” çıkmış. Demiş ki: “Hamile kadınlar sokakta gezmesinler.” Doktor falan olsa gerisini okuyayım da, bu adam söyleyince gerisini okumaya bile gerek yok. Doktor, “Sıcakta dolaşmak bebek için iyi değildir” diyebilir, “Bu mevsimde su kaybı bebeği olumsuz etkileyebilir” diye devam ettirebilir cümleyi. TRT’ye konuk olan vatandaşın ağzını büzmesinden Ömer diyeceği zaten belli olduğu için gerisini okumaya gerek yok. Okumaya gerek olmadığı gibi bu kadar kızmaya da gerek yok. Ciddiye alınacak bir şeye kızılır. Bu lafın neresine kızasın? Ayrıca bu gibi saçmalıklar bize de özgü değil. Dünyanın her tarafında böyle acayiplikler buyuracak birileri elbet bulunur. O nedenle de bu beye hiç kızmıyorum. Benim anlamadığım mesele başka. “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizlik” diyen bu tasavvuf düşünürü Ömer Tuğrul İnançer’in “çevresini” anlamadım ben. Bildiğim kadarıyla İnançer’in 400-500 bin kişilik bir “seven” kitlesi var. İsterseniz “mürit” de diyebilirsiniz. O da önemli değil. Olabilir. Ama bu müritler arasında öyle isimler var ki, beni asıl şaşırtan bu. Beni asıl şaşırtan, “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizlik” diye keramet buyuran beyefendinin “sohbetlerine katılanlar” arasında Türkiye’nin en tanınmış müzik üçlüsünün üyelerinden bazıları, Türkiye’nin en komik adamı diye bilinen komedyenlerden biri, Türk sanat müziğinin tanınan, bilinen ve sevilen icracılarından biri, Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinden birinin başrol oyuncusu ve yapımcısı gibi “aklı başında” insanların da yer alması. İlan BİR grup sanatçının The Times’a verdiği ilan hükümet cephesinden büyük tepki gördü. Bence gereksiz ya da gereğinden büyük bir tepki. Batı ülkelerindeki bazı sanatçılar, zaman zaman böyle politik tavırlar alırlar. Mesela, liberal diye bilinen pek çok Hollywood ünlüsü Bush’a karşı böyle bir tavır almıştı. Bazıları “Bush yeniden seçilirse ülkeyi terk edeceğiz” diye deklarasyon yayınladılar. O sırada başkan olan Bush cevap bile vermedi. Bir ara Tony Blair, benzer sanatçı tepkilerinin hedefi olmuştu. O da pek takılmadı meseleye. Son seçimden önce Obama’yı karalamak ve kötülemek için ekranlara çıktılar. Tersini yapanlar da oldu. Dünyada pek çok lider, sanatçıların bu tip tavırlarıyla karşılaştı. Bu tavırlarda her zaman tutarlılık veya doğruluk da aranmaz. Mesela, Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Sean Penn, Venezüella’nın müteveffa diktatörü Chavez’in kadim dostuydu. Yani anlayacağınız bu sanatçılara kızıp bağırmamak gerekir. Kızıp bağırmaktansa “Gelin size bu ülkeyi tanıtalım, gösterelim” demek, davet etmek daha doğru bir yöntemdir. Fazla sert tepki, negatif algıyı daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar
Zeki Demirkubuz yorumluyor
Fatih Altaylı YORUMLAYAMIYOR: "Hak"
Eylül 15, 2025
Bedia Ceylan Güzelce & Müfit Can Saçıntı
"Gülmek bir savunma mekanizması"
Eylül 14, 2025