
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
İhale, düzen, düzülen
İsviçre’de tepki var şov yok
Dini ve dindarları aşağılamanın ağa babası
Celal Şengör: “Afganistan'dan beter duruma düşeceğiz"
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İhale, düzen, düzülen
Fatih Altaylı
Haziran 28, 2024
Yazı İçeriği
İhale, düzen, düzülen
İsviçre’de tepki var şov yok
Dini ve dindarları aşağılamanın ağa babası
Celal Şengör: “Afganistan'dan beter duruma düşeceğiz"
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İsviçre’de tepki var şov yok
İhale, düzen, düzülen
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir kiralık araç ihalesini Albayrak Grubu kazanınca herkesin kafasında bir soru işareti oluştu.
3 aylık taşıt kiralama işi için 626 milyon TL yaklaşık 18 milyon dolarlık ihale, AKP’ye daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın Albayraklar’a gitti.
Albayrak Grubu 1950’lerde kurulmuş gibi görünse de aslında Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması sonrası büyüyüp gelişmiş bir grup.
Sahibi oldukları Yeni Şafak gazetesini Erdoğan İBB Başkanı olduktan sonra aldılar, İBB Erdoğan’ın ya da AKP’nin elinde iken ciddi inşaat işleri yapmaya başladılar, taşımacılıkta ve filo yönetiminde AKP’li İBB sayesinde büyüdüler.
Ünlü 5 artı 1 müteahhitten çok önce AKP ve lideri ile iş yapan bir gruptu Albayrak’lar.
Üstelik de ticari işleri için elindeki medya gücünü de kullanmaktan çekinmeyen bir grup olarak da biliniyorlardı.
AKP’nin elindeki insan kaynağının özellikle medya ayağının da okulu gibiydi Albayrak Grubu.
Ve haliyle Trabzon kökenliydi.
Varlığını ya da zenginliğini Erdoğan’a ve AKP’ye yakın olmaya borçlu bu grup CHP’li belediye başkanının döneminde 626 milyon TL’lik ihaleyi kazanınca herkes bu yüzden şaşırdı ve eleştirdi.
Oysa benim eski yazılara bakarsanız, İmamoğlu ya da CHP döneminde İBB’de özellikle ihaleler açısından pek de değişen bir şey olmadığını, AKP dönemi müteahhitlerinin işlerinin aynen devam ettiğini, hâlâ pek çok işin eski yüklenici taifesinde olduğunu görürsünüz.
Bunu bir yayında İmamoğlu’na sorduğumda aldığım yanıt şöyleydi:
“Belediyede çeyrek asır süren bir yönetim döneminde hep bu müteahhitlerle çalışılmış. Bu müteahhitler büyütülmüş. Şimdi yeterlilik aranan işlerde bu müteahhitlerden başkası ihaleye giremiyor bile. Tabii bir de bunlarla yapılmış ve devam eden sözleşmeler ve işler de var.”
Bu açıklama haklı bir gerekçe olabilir ama bir yandan da İmamoğlu’nun siyasi taktiği gereği de AKP artığı firmalarla iş yapmayı sürdürüyor olabilir.
AKP’ye yakın firmaları karşısına almama, AKP’ye yakın medya ile kavga etmeme, AKP’li seçmeni küstürmeme politikası ile ilgili de olabilir.
Muhalif seçmenin hoşuna gitmeyen ama siyaseten gerekli gördüğü bir taktik olabilir.
Bu son ihalede de bu işi yıllardır yapmanın getirdiği bilgi ile en iyi teklifi verdiği için çaresizce iş Albayrak Grubuna verilmek zorunda da kalınmış olabilir.
Ama öyle ya da böyle muhalif seçmen buna tepki gösterir.
Değişimde hiçbir şey değişmeyecekse biz neyi değiştiriyoruz sorusu gündeme gelebilir.
Aslında bu soru Türkiye’de her daim geçerli bir sorudur.
Biz Türkiye’de yıllardır düzeni değiştirmeye çalıştık.
Ama düzülen hep aynı kalmadı mı!
Dün akşam saatlerinde Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Öncü Keçeli aradı.
Kariyer bürokratı ve saygın bir isim olan Keçeli, “Youtube programınızdaki bir yorumla ilgili olarak Sayın Bakan’ın sizi bilgilendirmek istemesi nedeniyle arıyorum” diyerek konuya girdi.
Keçeli’nin bilgi vermek istediği konu İsviçre’de yapılan Ukrayna Barış Toplantısı ve toplantı sonuç bildirgesine Fener Rum Patriği’nin “Ekümenik Patrik” sıfatıyla imza koyması ve bu imzanın daha sonra Türkiye’nin ısrarlı itirazları ile çıkartılması idi.
Ben “İmzanın çıkarttırılması doğru bir hareket ama Türkiye oradayken bu imza oraya nasıl atılmış” demiş ama asıl rezaletin patriğe Trabzon’da hediye edilen Trabzonspor formasının arkasındaki “Ekümenik Patrik Bartholomeos” yazısının olduğunu söylemiştim.
Dini ve dindarları aşağılamanın ağa babası
Türkiye’de sosyal medya bir işe yaradı.
Ne kadar cahil, ne kadar bilgisiz, ne kadar bilinçsiz bir ortamda yaşadığımız göstermeye.
İzledikçe utanıyor, izledikçe ürküyor, izledikçe “Nereye gidiyoruz” diyorum.
Kim milyoner olmak ister yarışması ile sosyal medya el ele toplumsal cehaletimizi yüzümüze şamar gibi vuruyorlar.
Milli eğitimimizin ne halde olduğunun net bir fotoğrafını otaya koyuyorlar.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de “din adamı” olduğunu iddia eden ve bunu kılık kıyafetleri ile kanıtlamaya çalışan bir güruh peydahlandı.
Hz. Muhammed’in torunu olduğunu iddia ederek bir süredir sosyal medya üzerinden yayıncılık yapan bir hasta, abuk sabuk konuşmalarına bir yenisini daha ekledi ve “Depremleri Hz. Cebrail yapıyor. Hâlâ inat ediyorlar. Fay hattı kırıldı, tabiat falan diyorlar. O fay hattı değil damar o damar” diyor ve ekliyor “Bulutlar yoğunlaşıyor da yağmur yağıyormuş. Niye Hazreti Mikail yağdırdı demiyorsunuz?"
Ve sahih hadisleri okuyanları halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlaması ile yargı karşısına çıkaranlar, dinî değerleri aşağılamak iddiasıyla önüne gelene dava açanlar bu rezillik karşısında susuyorlar.
Sizce dini bundan aha fazla aşağılamak mümkün mü!
Dindarları cahil ve beyinsiz yerine koyup bunları din diye satmaya çalışmak dini ve dindarları aşağılamak değil mi!
Celal Şengör: “Afganistan'dan beter duruma düşeceğiz"
Fikirlerini beyan etmekten büyük haz duyan Celal Şengör dostuma “Gel sana bu sayfada bir köşe verelim” dememe rağmen “Ben gazeteci değilim. Düzenli yazamam” diye kabul etmiyor ama fikirlerini bana yazdığı mektuplarla sizlerle paylaşmayı tercih ediyor. Bu da onlardan biri:
“Sevgili Fatihciğim,
Bugünlerde acaba milletimiz tamamen keçileri kaçırdı mı diye düşünüyorum!
İçinde bulunduğumuz durum şuna benziyor: Karşıdan azgın bir boğa burun deliklerinden dumanlar püskürterek tam üzerimize gelmekteyken, biz aramızda bu korkunç tehlikeden nasıl kurtuluruz diye düşünmek yerine acaba birbirimize uygun sözlerle mi hitab ediyoruz veya üzerimizdeki giysilerle karşımızdakini rahatsız eder miyiz derdine düşmüşüz.
Az sonra o boğa gelip hepimizi gebertecek. O zaman ne kime ne dediğimizin, ne de üzerimize ne giydiğimizin bir değeri olacak.
Bunu göremeyecek kadar aptallaşmış olamayız. O boğa milli eğitim bakanının üzerimize saldığı sözde eğitim reformudur. O reform, uygulamaya konduğu takdirde, ülkemiz Afganistan’dan da beter bir duruma düşecek, ne doktorumuz, ne mühendisimiz, ne san’atçımız kalacaktır; ne ilâcımızı, ne de silâhımızı yapabileceğiz. Bırakın yarım yamalak da olsa kendi yaptığımız TOGG’u, kağnı bile yapamayacak duruma düşeceğiz. Kadro bulmak derdine düşmüş öğretmenler, bırakın kadroyu, atanmayı; öğretecek şey bulamayacaklardır. Etrafımızdaki savaşlara bakın. Nasıl insanların hayvanca boğazlandıklarına dikkat ederken, en çok kimlerin boğazlandığını gözden kaçırmayın. Eğitimi en modern olan insanlar her yerde galebe çalmaktadırlar. Bunlar günün birinde bizim de üzerimizden geçmeye kalkarlarsa kim haklı kim haksız diye soran olmayacaktır. Cahil olduğumuz için ezilip gideceğiz.
Birbirleriyle el sıkışmakta olan, paradan başka bir şey konuşmayan politikacılarımız. Siz yemek pişirip halkı doyurmaya kalkarken bunun son yemeğimiz olacağını nasıl görmezsiniz? Ev yanmaktadır. Yangının ortasında oturum ziyafet mi çekeceğiz?
Millî eğitim bakanı ve hempaları behemahal makamlarından atılmalı ve Atatürkçü, YANİ AKILCI bir eğitim sistemi adam gibi tahsil görmüş akılcı bir kadro yönetiminde derhal kurulmalıdır. Elimde imkân olsa millî eğitim bakanı ve hempalarını vatana ihanetten tutuklarım. Sırf şu son kıyafet krizinde dedikleri insanı çileden çıkarmaya yetiyor. O yavrularımızı okula almamaya kalkan müdürü kulağından tutup def etmek yerine rezaleti haykıran gazetecilerimize söyleniyor. Vah gafil vah.
Muhterem veliler! Çocuklarınızın insan gibi eğitilmesini istiyorsanız bugünkü millî eğitim bakanının oradan atılması için mücadele edin. Yoksa çocuklarınızla birlikte tüm vatan elden gidecektir.
Size bunun garantisini verebilirim.
Nasıl mı? Osmanlı’nın çökerken içine düştüğü durumu göz önüne getirin yeter. Pekiyi niçin o duruma düştük? Onu da gelin büyük şâirimiz Ahmet Hâşim’den dinleyelim. Atatürk çapındaki bir dâhi, Türkiye gibi nüfusunun yalnızca onda biri okuyup yazabilen, Ahmet Haşim’in anlattığı gibi 1919’da daha mayalı ekmek yapmaktan aciz, evini hayvan yuvaları gibi inşa eden, kendini kemiren hastalıklara karşı çaresiz, en bâtıl, en aptalca inançların pençesinde onun bunun uşağı olmaya dünden hazır, kendinden ve çoluk çocuğundan başka hiçbir şey düşünemeyen, toplum bilinci olmayan, çevresinden bîhaber bir ülkenin başına gelmeseydi nice olurdu halimiz? Emekli maaşınız, öğretmen kadrolarınız, ödediğiniz vergiler elbette çok önemlidir, ama çocuklarımıza vereceğimiz eğitim her şeyden daha hayatîdir. O eğitimi veremezsek bugünkü maaşları, bugünkü kadroları, bugünkü vergileri bile havada görürüz.
Kapkaranlıktan sevgilerle arkadaşım,
Celal”
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Sözümüz tutmayarak başkalarını zor duruma düşürmediğimiz zaman.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar