
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
Odada rapora bir daha rapor
MHP perhizde, AKP lahana turşusu yiyor
Dizi sektöründe ayranım ekşi demeyenlerin çirkinliği
Kırmızı kart değil sarı kart
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Odada rapora bir daha rapor
Fatih Altaylı
Ocak 10, 2025
Yazı İçeriği
Odada rapora bir daha rapor
MHP perhizde, AKP lahana turşusu yiyor
Dizi sektöründe ayranım ekşi demeyenlerin çirkinliği
Kırmızı kart değil sarı kart
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
MHP perhizde, AKP lahana turşusu yiyor
Çam Sakura Şehir Hastanesi’nde iki iktidar yanlısı gazeteciye koordinatör başhekim Özgür Yiğit’in odasında başhekim emriyle toplanan “Sağlık Kurulu” tarafından rapor verildiği ortaya çıkmış, konu İstanbul Tabip Odası ve benim de aralarında bulunduğum bazı gazeteciler tarafından dile getirilmişti.
Rezil durum Sağlık Bakanlığı tarafından öğrenilince, Başhekimlikten “açıklama” istenmiş.
Bakanlığa gönderilen açıklamada “Misafirler tanınmış kişilerdi. Doktorlar kendileri ile tanışmak istedi, başhekim beyin odasında tanıştırdık. İddialar gerçeği yansıtmamaktadır” şeklinde olmuş.
Ancak Bakanlık bunu tabii ki yememiş.
Çünkü raporu veren heyetteki doktorlar rapora “Koordinatör başhekimlik odasında tüm Sağlık Kurulu hekimleri eşliğinde muayene edildi” diye not düşmüşlerdi.
Bu olayla ilgili yeni bir gelişme oldu.
Önceki akşam Çam Sakura Hastanesi Koordinatör Başhekimliği Sağlık Kurulu doktorlarına yeni bir bilgilendirme yapmış.
“Başhekim odasında rapor verilen iki kişi, sabah yeniden Sağlık Kuruluna gelecek ve yeniden rapor düzenlenecek” diye.
Ve daha önce rapor alan bu iki iktidar yanlısı gazeteci Sağlık Kuruluna gelmişler.
“Odada” verilen bir önceki rapor ise hekimler üzerine “Başhekim odasında muayene yapıldı” notu düştükleri yani ayıbı belgelediği için sistemden silinecek ve onun yerine dün yeni verilen rapor koyulacakmış.
Memleketin hali budur sevgili okurlar.
Ama bu olan biten kadar vahim olan kimsenin buna ses çıkarmıyor, buna tepki göstermiyor olmasıdır.
Her türlü rezilliğe alışmış, alıştırılmış olmaktır!
Mesele tam da söylediğimiz gibi ilerliyor.
Terörle müzakere, siyaset ile mücadele.
İktidardaki Cumhur Ortaklığı, adaylıkları YSK tarafından onaylanmış, halk tarafından seçilmiş siyasetçileri idari kararlarla görevden patır patır alır ve seslerini keserken, terör örgütünün lideri ile görüşüyor, kendisini TBMM’ye getirmeye çalışıyor, cezaevindeki PKK’lıların serbest kalması için “Umut Hakkı”ndan ve farklı isimler altında aflardan söz ediyor.
TBMM Başkan vekili de olan bir milletvekili Öcalan’a gidiyor.
Yakında Kandil’e de bir kez daha heyet yollanırsa şaşırmayız.
Bunun adı çok açık biçimde “terörle müzakere, siyasetle mücadele”dir.
21 yıl fiilen terör örgütü yönetmiş ve 26 yıldır da cezaevinden sembolik olarak terör örgütüne liderlik eden Öcalan’la görüşüp, onu TBMM’ye taşımanın hesaplarını yapan Cumhur Ortaklığı, eline bir gün bile silah almamış ve artan popülaritesi nedeniyle örgütün ve Öcalan’ın pek de hoşlanmadığı Selahattin Demirtaş’ı ise afaki suçlamalarla cezaevinde tutmaya devam ediyor.
Ne de olsa Öcalan’ın minicik suçu binlerce insanın ölümüne neden olan bir terör örgütü kurmak gibi önemsiz bir suç, Selahattin Demirtaş’ınki ise “Seni Başkan yaptırmayacağız” demek gibi vahim bir suç.
Bakalım mesele nereye doğru ilerleyecek.
İktidarın en az Bahçeli kadar güçlü büyük ortağının lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu süreci hâlâ sessizce izliyor.
Ağzından tek kelime çıkmıyor, çıkan kelimeler ise içeriğine değinmeden Devlet Bahçeli’yi desteklemekle ilgili oluyor.
Mesele giderek sanki AKP ve lideri bu işin içinde hiç yokmuş ve MHP ve Bahçeli bu işi kendi kendilerine götürüyormuş gibi bir hal alıyor.
Zannedersin DEM heyetine İmralı’da Öcalan ile görüşme iznini AKP’li Adalet Bakanlığı değil de, MHP MYK’sı veriyor.
Ve sanki MHP’nin bu işi çözemeyeceğini anladığı anda Erdoğan masayı bir kez daha devirecekmiş gibi duruyor.
MHP perhiz yaptığını söylüyor, AKP karşısında lahana turşusu yiyor!
Bir yandan terörle müzakere sürerken, bu sabah itibarıyla Mersin’de DEM partili belediye başkanları görevden alınıyor.
Dizi sektöründe ayranım ekşi demeyenlerin çirkinliği
Her şey Fuat Uğur’un muhtemelen ısmarlama yazısı ile başladı.
Bir şarkıcı, bir işadamı, bir aktrist kadın ve bir menajerlik şirketini delilsiz, belgesiz çirkin bir dedikodu ile yerin dibine sokan bir yazıydı.
Asıl hedefi birtakım menajerlik şirketlerinin rekabete aykırı hareket ederek sektörü domine etmesi idi ama işin içine çirkin dedikodu da ilave edilmişti.
Üç ay kadar önce yazılan bu çirkin yazı, birkaç gün önce yeniden dolaşıma sokuldu ve Ayşe Barım, Serenay Sarıkaya ve Mert Demir’i hedefe oturttu.
Çünkü Rekabet Kurulu cast ajanslarına yönelik bir soruşturmayı duyurmuş ve 21 ajans hakkında inceleme başlattığını açıklamıştı.
Ve mesele giderek çirkin bir hal aldı. Belden aşağı hatta dondan içeri girdi.
Bahse konu işadamının adı dışında bir çok isim karalandı.
Oldukça ünlü işadamının kimliği de inandırıcılığı arttırmak için kulislere üflendi.
Burada en ilginç olan ise huysuzlukları, yeteneksizlikleri ya da izleyici tarafından beğenilmedikleri için giderek daha az talep gören birtakım oyuncular ise içlerinde birikmiş kini kusmak için bu fırsattan yararlanmaya başladılar.
Çektiği en basit bir reklam filminde bile şımarıklıkları, terbiyesizce talepleri ile reklam şirketi yöneticilerinin tepkisini çeken ve “Aman bununla bir daha iş falan yapmayalım” dedikleri bir sanatçı rol bulamamasının suçunu kendinde aramaktansa, saldırıya geçerek herkesi karalamaya başladı.
1990’ların başından bu yana bu sektörde yöneticilik yaptım.
Şunu çok rahat söyleyebilirim.
Yeteneğiniz yok ise ya da izleyicide karşılığınız yok ise ya da yeteneğiniz ile orantısız bir edepsizliğiniz var ise arkanızda en güçlü menajerlik şirketi de olsa bu işi yapamazsınız.
Kimse menajerlik şirketi iyi diye milyonlarca dolarlık bir prodüksiyonu, bir televizyonunun bir sezonunu ve on milyonlarca dolarlık gelirini torpil yüzünden riske atmaz.
Bir menajerlik şirketi istedi diye, tehdit etti diye hiçbir kanal olmayacak birine başrol vermez. Belki bir kez verir ama bir daha vermez.
Verirse batar.
Sektörde fazlalık yok tam aksine oyuncu eksikliği var.
Yapımcılar da, televizyonlar da aynı isimlerin çevresinde dönmekten sıkılmış durumdalar.
O yüzden kimse kendi yeteneksizliğinin ya da huysuzluğunun, terbiyesizliğinin sonucunu başkalarını karalayarak temize çıkarmasın.
Ayıp oluyor.
Kırmızı kart değil sarı kart
CHP lideri Özgür Özel’in büyük sürpriz diyerek başlattığı “kırmızı kart gösterme” tepkisi haklı olarak milleti güldürdü.
Gülmek dışında bir siyasi etkisi olmaz.
Vallahi Hurşit Güneş’in “Medyanın ilgisini çekmek için birbirimize sırayla takacağız” diyerek milletvekillerinin birbirine rozet takacağını anlatmaya çalıştığı açıklaması bile daha etkili ve daha yaratıcı idi.
Kırmızı kart hiç ama hiç olmadı.
Oysa herkes CHP’den çok daha başka şeyler bekliyordu.
Asgari ücret 30 bin TL’nin altında olursa iktidara dünyayı dar ederiz diyorlardı.
Ne oldu, tek mitingle dünya daraldı mı!
Terör örgütünün liderini serbest bırakmak için adımlar atan iktidar, bir zamanlar teşekkür mektupları yazdığı CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı’nı görevden aldı.
Ne oldu!
Üç beş gün süren ve giderek cılızlaşan tepkiler sonrasında olay kapandı gitti.
Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri bile daha dirayetli bir eylemi yıllardır sürdürüyorlar.
Ekonomi yerle yeksan olmuş, millet aç, çocuklar okula aç gidip aç geliyor.
Enflasyon yüzde 80’e yakın resmîsi bile 50 iken memura yüzde 11 zam yapılmış.
CHP’nin bulabildiği parlak fikir kırmızı kart.
Çok açık söyleyeyim, CHP kırmızı kart gösteriyor ama anketler de CHP’ye sarı kart gösteriyor.
Bu sarı kartı dikkate almayıp, hatalı hareketlerine dikkat ederlerse kartın rengi kırmızıya döner.
Oyundan atılan ise CHP değil, bir milletin geleceği olur.
Çünkü Türkiye böyle bir iktidar anlayışına bir 5 sene daha dayanamaz.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Aptal yerine konuldukça aptallaşmadığımız zaman.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar