
Fatih Altaylı
Yazı İçeriği
Babanızın parasını mı verdiniz de madalya aldınız
Ortodoks ekonomide oksimoron dönemi
Kandil, İmralı gelsin, dedi
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Babanızın parasını mı verdiniz de madalya aldınız
Fatih Altaylı
Şubat 7, 2025
Yazı İçeriği
Babanızın parasını mı verdiniz de madalya aldınız
Ortodoks ekonomide oksimoron dönemi
Kandil, İmralı gelsin, dedi
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Ortodoks ekonomide oksimoron dönemi
Depremin yıl dönümünde bir utanç seremonisi izledik.
Milletin parasını, bütçe ve kontrol dışı harcamalarda kullanmak için, kamu bankaları ve kamu kontrolündeki özel şirketler vasıtasıyla bir fon yarattılar.
Sonra da halkın parasını halka veriyormuş gibi yapıp iktidara yakın müteahhitlere aktarttılar.
Ve sonra da benim paramı cebimden alıp sonra bana veriyormuş gibi yapanları hayırsever ilan edip madalya verdiler.
Kamu bankaları deprem için kamunun parasını kamuya bağışladı.
Sonra bu bankaların oluşan zararlarını kapamak için Hazine’den bu bankalara para aktardılar.
Bu, bir devletin yapacağı iş değildir.
Bu tam da araya onlarca naylon şirket koyarak ondan ona ondan ona paranın izin kaybettirmek isteyen yasa dışı oluşumların uyguladığı taktiktir.
Normalde yapılması gereken, geçmişte yapılan neydi!
Deprem için bir harcama yapılacaksa, Hazine harcamayı yapacak kurumlara bütçeden kaynak aktarır, eğer bütçede bu kalemler yoksa TBMM’de bununla ilgili yasa hazırlanır, ek kaynaklar sağlanır ve harcamalar yapılırdı.
AKP ne yaptı!
Kamu bankaları, KİT, KİT benzeri kurumlar ve iktidara yakın iş insanları ile bir fon oluşturdu.
Paralar bunlardan geldi.
Hazine parayı bunlara aktardı, bunlar deprem için verdiler.
Kontrol dışına çıktı. Denetimden uzaklaştırıldı. Ve sonra da bu parayı verenlere, sanki babalarının parasını vermişler gibi madalya verildi.
Üzüntülü bir anneye beddua benzeri dua da işin tuzu olmasa da, biberi oldu.
Biz de bu komediyi izledik.
Daha pek çoğunu izlediğimiz gibi.
Ekonomi yazarı Abdurrahman Yıldırım ilginç sayılarla bezeli önemli bir yazı yazmış.
İthalatın farklı kalemlerde küçük küçük de olsa arttığını, ihracatın ise her şeye rağmen yerini koruduğunu ama ithalattaki hızlı artış sonucu, ithalat ile ihracat arasındaki makasın açıldığını verilerle anlatmış.
İthalatın hızlı ve ihracatın yavaş artışı önemli. Çünkü ithalat daha yüksek olduğu için, fark çok hızlı açılacak demektir.
Uygulanan ekonomi politikasının kaçınılmaz sonucu bu.
Yüksek faiz ile değerli TL, buna karşın yüksek enflasyon kaçınılmaz olarak böyle bir veri oluşturuyor.
İhracatın her şeye rağmen iyi direndiğini söylemek mümkün.
Ama nereye kadar.
Aradaki farkı bu yıl rekor düzeyde gelir sağlayan turizm kapatmış olabilir ama seneye bunun da çok kolay olmayacağı biliniyor.
İthalatta tek düşüş enerjide (yüzde 1,3) ve makinada (yüzde 1,9).
Bu da sanayinin yavaşlamaya başladığını gösteriyor. Yani üretim de artmıyor ve artmayacak.
Ve her şeyden daha vahim olan veri şu:
Türk lirası son bir ay içinde yüzde 4, son bir yıl içinde yüzde 22 değer kazanmış.
Bunun olmasını sağlayacak ne üretim artışı ve ne de bu oranı makulleştirecek bir ihracat artışı, ne de bir yatırım sermayesi girişi var.
Üstelik de ortada bir oksimoron var.
Resmî rakamlara göre yüzde 50’ye yakın bir enflasyon. Yani TL’nin değer kaybı.
Buna karşın TL’nin değerinde yüzde 22’lik bir artış.
Satın alma gücü düşüyor ama TL değer kazanıyor.
Bunun olası tek sonucu görünüyor.
Bir stagflasyon.
Yani kötü günler geride kaldı, daha kötü günler önümüzde.
Net.
İktidar buna hazır mı değil mi bilmiyoruz.
Ama muhalefetin gündeminin “Başkan adayı kim olsun?”dan ibaret olduğunu biliyoruz.
Kandil, İmralı gelsin, dedi
Kandil açıklamayı yaptı.
Kandil dediğimiz PKK.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sayesinde artık hepimiz terör örgütünü kodlu anmaya başladık.
İmralı, Öcalan demek.
Eğer “İmralı” deniyorsa bilin ki çözüm arayışı var, barış süreci var.
Kandil, PKK demek.
Eli kanlı terör örgütü yerine Kandil deniyorsa bilin ki, barış için bel bağlanan Kandil Dağı’nda konuşlu ihtiyar heyeti.
Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a af ve TBMM’de çağrı yapması teklifinin ardından başlayan tartışmada önce Öcalan’ın sonra da Kandil’in ne diyeceği önemli idi.
Bahçeli, en sıkı PKK’lının bile aklına gelmeyen, en haso DEM’linin dahi bu kadarını söyleyip de saçmalamayayım dediği bir öneri ile ortaya çıktı.
Bahçeli’nin talebi öylesine ileriydi ki, terör örgütü bile bunu asla talep etmemiş, “Bizim patron sizin meclise gelip bir ulusa seslensin” diyememişti.
İlk şok geçince Öcalan “O kadar da değil. Ben İmralı’dan memnunum. Ben Meclis’e gelmeyeyim ama siz bana buraya bir hanım yollayın” diyerek azla iktifa etmeye hazır olduğunu göstermişti.
Ulusa da Kandil’den seslenecekti.
Öcalan’ın bir videosu çekilmişti, 15 Şubat’ta bu video yayınlanacak ve “İmralı Bey” bu yolla örgütüne silah bıraktıracaktı.
Bu seslenişe Kandil’in ne yanıt vereceği merak ediliyordu.
Yanıt geldi.
Kandil’in ihtiyar heyetinden Murat Karayılan “Diyelim ki Öcalan çağrıda bulundu. Peki, bir tek çağrıyla bu iş biter mi. Biz on binlerce silahlı gücü bulunan bir hareketiz. Ve bu güç öyle para için gelmiş, maaşını kesip ‘evine git’ denilince hemen onu yapacak bir güç değil” buyurdu.
Benim başından beri geleceğinden kuşku duymadığım yanıt buydu.
Ve Karayılan ekledi.
“Böyle uzaktan olmaz. Gelip bu talebini PKK Kongresinde yapsın. O zaman bakarız.”
Murat Karayılan ile Devlet Bahçeli aynı çizgide buluştular.
Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çağrı istemişti, Karayılan PKK Kongresinde istiyor.
“Uzaktan olmaz” diyor.
İddia o ki, Öcalan da “PKK beni dinlemeyebilir ama YPG’ye silah bıraktırırım” diyormuş.
Dediğim gibi iddia.
Eğer bu iddia doğru çıkarsa başladığımız noktaya geri döneceğiz demektir.
Tabii Saddam ve Esad’ın yokluğunda.
İyi de, diktatörsüz Ortadoğu olur mu hiç!
Bu arada Öcalan’dan bir geçmiş olsun mesajı gelmemiş olması da ayıp oldu.
Hiç beklemezdim doğrusu!
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Cahil Amerikalıların dünyayı mahvedecek tercihlerine kalmadığımız zaman.
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar




