Silivri Günlüğü – 9
Fatih Altaylı
Temmuz 7, 2025
Yazı İçeriği
Silivri Günlüğü – 9
Silivri Günlüğü – 9
Selamlar Emre,
Bizi bu zor günlerde desteklemeye devam eden tüm izleyicilerimize de selamlar ve teşekkürler. Program sponsorlarımıza da…
Bugünlerde bizlerin yanından ayrılmayan, koltuğu boş bırakmayan, tüm donanımları ile benden daha iyi dolduran tüm meslektaşlarıma da hem minnet hem teşekkürler…
Sayımız az ama çok görünenlerden daha çok olduğumuz aşikar…
Şunu da görüyoruz. Cesaret de bulaşıcı ve giderek yükseliyor…
Gelelim Silivri’ye…
Önce güzel bir haber.
Saatim geldi.
Biliyorsun saatsiz yapamıyorum.
İçeri atılır atılmaz sizden bir saat yollamanızı rica ettim.
Ancak burada işler farklı yürüyor.
Bana alıp cezaevi yönetimine teslim ettiğiniz saat bir saatçiye gönderildi, cezaevi ile anlaşmalı bir saatçi söküp içine baktı.
Bir elektronik parça, iletişim cihazı olarak kullanılabilecek bir şey ya da cezaevine girmesi yasak bir şey var mı diye kontrol edildi ve 5-6 günlük bir kontrolün ardından bana verildi.
Gerçi sadece hücremde takabilmeme izin veriliyor. Ama yine de önemli…
Diyeceksin mapushanede saati ne yapacaksın…
Lazım, çünkü biliyorsun her gün hücremin avlusunda yürüyüş yapıyorum.
Günde 10 bin adım atmaya çalışıyorum. 100 olunca bir parmak, 1000 olunca on parmak sayıp duruyorum.
Saat gelince saymaktan kurtuldum.
Dakikada 110 adım attığımı buldum.
10 dakikada 1100 adım.
Ama önce 10 dakika, dakikada 100 adım; sonra 30 dakikada hızlı tempoyla 110 adım.
Sonunda yine 10 dakika, dakikada 110 adım…
Böylece sabah 50 dakika, akşam 50 dakika… Adım saymaktan kurtuldum.
Bu anlattıklarımdan da anlayacağın üzere burada çok katı bir rutin program uyguluyorum. Başka türlü cezaevi şartlarına adapte olmak zor.
Şunu da itiraf etmeliyim ki, 8 sene devlet okulunda yatılı okumuş yıllarca Anadolu’nun köylerinde ava çıkmış, muhabir olarak Çeçenistan’da, Afganistan’da, Bosna’da,
Kuzey Irak’ta bilmeden aylarca sürünmüş bir gazeteci olarak daha kötülerine de alışkınım… Bu ne ki!
Akşamları da genelde kitap okuyor, uykum gelince televizyon seyrediyorum.
Önceki gece Halk TV’de İsmail Saymaz‘ın performansına hayran kaldım.
Olayları yorumlayış mantığı ve ifadeleri genelde zaten müthiş ama Muhammet Yakut isimli kişinin ölümü öncesi yaşananları ve birkaç aylık süreci o kadar iyi öğrenmiş ve o kadar net anlattı ki bayıldım. İyi ki İsmail gibi gazeteciler hala var….
Yakut‘un ölümü hakkındaki düşüncemi sorarsan, uyuşturucu kaynaklı bir ölüm gibi görünüyor şimdilik. Muhtemelen de öyledir.
Türkiye’de iken yeraltı dünyasının ikinci sınıf aktörlerinden biri olarak bilinirdi.
Alemde güçlü bir soyadına sahip olmanın avantajına sahipti ama kullanışlı bir aparat olmaktan öte bir yere gitmedi.
Yurt dışına kaçtıktan sonra da eline tutuşturulan yarı yalan yarı doğru bilgileri paylaştı. İlgi çekti ama birilerinin oyuncağı olduğu aşikar.
Sedat Peker çakması olmaya çalıştı ama ne Peker’in siyasi ve bürokratik güç ve erişimine sahipti ne de onun kadar güçlüydü.
İsmail de ölümündeki olaylar silsilesini çok iyi özetledi.
İzmir’deki operasyon, iktidarın montaj sevdasından vazgeçmediğini bir kez daha gösterdi…
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi montaj görüntüler yayınlayıp “montajsa montaj” diyen iktidar, İzmir’deki operasyonla ilgili olarak da bir yıl önce başka bir operasyonda çektiği görüntüleri sanki CHP’li belediyeye yapılan operasyonun görüntüleri imiş gibi paylaştı…
En azından bunun paylaşılmasına izin verdi…
Tam bir “Edep yahu” durumu ama huylu huyundan vazgeçmeyecek belli ki!
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir toplantıda konuşurken “Ekonomimiz son üç aydaki şokları da başarıyla atlattı.” diyerek belediyelere yönelik operasyonların ve İmamoğlu tutuklanmalarının ekonomiye sert, negatif etkilerini itiraf etti…
Gerçi o bunları övmek için söyledi ama itiraftı.
Keşke maliyetini de söyleseydi.
Depremin maliyeti 100 milyar diyorlardı, Ekrem’in maliyeti kısa vadede 150 milyar $ oldu.
AKP, rakibinden kurtulacak diye bize 1,5 deprem maliyeti girdi. Daha da girecek…
En büyük soytarılık ise İzmir için ihbar yapanın Osman Gökçek olması…
Tam bir AKP Türkiye’si durumu.
Orman yangınları sürüyor ve rekor orman kaybı yaşadığımız yıl gibi uçak yerine helikopter kullanıyorlar.
Anladık birilerine para kazandırma derdindesiniz, bari onlardan uçak kiralayın.
Ama belki de bilerek yanmasına izin veriyor olabilirler…
“Nasıl olsa madencilere, müteahhitlere kestireceğiz önden yansın ki bizi orman katletmekle suçlamasınlar.” diyor olabilirler.
Ne de olsa yanan ormandan daha fazlasını TBMM‘de aldığı kararla yakıyor
AKP ve ortağı. Dün gördük!
Bir diğer gelişime, PKK’nın silah bırakma görüntülerinin servis edileceği iddiası.
Kuzey Irak’ta bir yerlerde PKK’lılar gelip ellerindeki kalaşnikofları bırakacaklar muhtemelen.
Birkaç bin, eski püskü tüfek toplanıp silah bırakma diye bize gösterilecek...
Güldürmeyin beni.
O kadar kalaşnikofu Esenyurt’ta bile toplayabilirsiniz.
PKK’nın elindeki RPG’ler tanksavarlar, karadan havaya füzeler, doçkalar teslim edilecek mi?
Güldürmeyin bizi, çocuk mu kandıracaksınız!
Yoksa devlet aklını mı?
Bu arada Erdoğan’ın bir başka konudaki sözleri de dikkatimi çekti.
AKP Genel Başkanı, CHP’li belediyelere yönelik operasyonlara değinirken, CHP’lilerinin birbirini şikayetiyle davaların açıldığını söyledi, beşuş bir ifade ile.
Bazı yorumcular da haklı olarak CHP’lilerinin AKP’lİ belediyeler hakkındaki şikayetlerine niye operasyon yapılmadığını sordular…
Bırakın CHP’yi, AKP’liler birbirlerinin yolsuzluklarını az mı şikayet ettiler?
Bülent Arınç, bir belediye başkanı hakkında az mı yolsuzluk iddiasında bulundu?
“Parsel parsel Ankara’yı sattın” diye az mı suçladı Melih Gökçek’i.
AKP kurucusu bir Bakan’ın, bir Meclis Başkanı’nın şikayeti bile AKP’li belediyeye operasyon başlatmadı.
AKP Genel Başkanı bunları unutmuş herhalde.
Belli ki kimin şikayet ettiğiyle değil, kimi şikayet edildiği ile ilgileniyorlar.
Sonra da partinin adında “adalet” kelimesini kullanıyorlar.
Emreciğim, herhalde biliyorsundur ay başı itibari ile KOİ denilen soygun projelerindeki geçişlere zam geldi.
Gişeden geçenler değil, hepimizin, Yozgat’ın köyündeki çiftçinin de ödeyeceğine…
Osmangazi’den geçen her araç için Hazine fazladan 1400 TL, Çanakkale’de 480 TL, Yavuz Sultan Selim’de 160 TL daha ödeyecek.
Garanti sayı tutsa bile araç başı bu fark ödenecek.
Ama maaş zammına gelince %17... Rezillik…
Tabii bunları konuşacağımıza, belediye operasyonu, butlan konuşuyoruz.
Tunç Soyer gibi akçeli işlere bulaşması neredeyse imkansız birinin, hayatı boyunca hiçbir iş yapmadan milyarlık mal varlığı ile dikkat çeken Osman Gökçek’in şikayetiyle tutuklanacak olmasını konuşuyoruz.
Ve belli ki gerçek gündemi konuşamamaya devam edeceğiz.
ENAG’a göre %69’u bulan enflasyonu, açlık sınırının altındaki zam önerilerini, iflasları, %34’ü bulan işsizliği konuşamamaya devam edeceğiz
Butlan davasının tartışmalı anayasa referandumunu bile tehlikeye atıp kurdukları dandik rejimi tehlikeye atacağını gören iktidar şimdi de CHP liderini hapse atmak için düğmeye basmaya çalışıyor.
Yıldızı parlayan herkesi içeri tıkmaya niyetli iktidar şimdi CHP liderinin dokunulmazlığını kaldırmak üzere harekete geçti…
Vallahi ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda Trabzon’un dağındaki çoban Mehmet aday olsa onun bile yeneceği bir hale düşürecekler.
Halkı bu kadar küçümsemek, aptal yerine koymak hayra alamet değil.
Bence bu hafta sonu da sıcak geçer, operasyonlar olursa şaşırmayın.
Çünkü TÜİK isterse enflasyon 0 desin, özellikle gıda enflasyonu milletin iflahını kesti.
Kira, konut fiyat artışı, elektrik, doğalgaz bu iktidarı bitiriyor…
Planları seçime doğru ekonomiyi düzeliyor diyerek yüksek zamla sandığa gitmek ama o güne kalacak kadar halk erken seçim ister mi bilmem mümkün değil.
Mehmet Şimşek belli artık TÜİK’ten gerçek rakam istemiyor…
Sana anlatacaklarımın notlarını alırken bir yandan da televizyon seyrediyorum.
Zap yaparken MasterChef’e takıldım. Mehmet, Somer ve Danilo müthiş ama cezaevinde karavanaya talim ederken bol etli çoban kavurma, bir asma yaprağında barbunya ya da Trabzon yağlısı izlemek pek akıllıca değil.
Kendimi yutkunurken buldum.
Hadi ben buradan çıkınca sen bana Şakir Usta ya da Haçapuri’de bir pide ısmarlarsın ne de olsa ICRYPEX’ten aldığın tüyolarla epey kazanmışsındır.
Peki o programda bol bol kullanılan fakir fukaranın o yemekleri görüp 22.000 TL ile ay başını getirmeye çalışan babasının gözünün içine bakan çocuğa, utançla başını eğip sofraya çoban kavurma değil kıymalı patates bile koyamayan babanın durumu ne olacak.
Belediye operasyonu ile tencere kaynamaz. İktidar bunu bilse iyi olur…
Herkese sevgiler Emre… İyi hafta sonu diliyorum tüm izleyenlere…
X’te yazı hakkında yorumlarınızı paylaşın.
Geçmiş yazılar
Videolar